07/10/2011 | Yazar: Gülistan Aydoğdu

Bakmayın bu başlığa. Evet, o sokakların insanı ve dünya sokaklarını da çok seviyor. Demem o ki sokak çocuğu derken klasik anlamda değil bu sözcük. O dünyanın isyancı, muhalif ve asi sokaklarını seviyor. Aslında biz de Metin Yeğin’i seviyoruz.

Bakmayın bu başlığa. Evet, o sokakların insanı ve dünya sokaklarını da çok seviyor. Demem o ki sokak çocuğu derken klasik anlamda değil bu sözcük. O dünyanın isyancı, muhalif ve asi sokaklarını seviyor. Aslında biz de “O”nu seviyoruz. Hakkında tek kötü bir söz bulamadım.
 
Metin Yeğin’den söz ediyorum. Dünya sokaklarını isyancılarla, topraksızlarla, maden işçileriyle kat eden. Onlarla; yaşamın bir zaman dilimini paylaşan, yürüyüşleri kayıt altına alan ve dünyaya gösteren Metin Yeğin.
Mütevazı! Kendisini böyle tanımladığım için kızacağını biliyorum. Hatta şu sözlerini duyar gibiyim. “Ben devrimciyim. Dünyayı değiştirmek için çıktım yola! Değişen dünyada herkes eşit olacak”
 
O dünya sokaklarını seviyor. Sanırım dünya sokakları da onun gibi insanlarla var oluyor.
Aslında uzun bir süredir Urfa Viranşehir’de yaptığı çalışmaları merakla izliyorum. Orada olmayı da çok istedim ama her zaman istemek yetmiyor.
 
Sonunda kendisini Mezopotamya Sosyal Forumu’nda (MSF) yakaladım. Ama ne yakalama, işin o kısmını anlatmayacağım. Kafamı hangi taşa vursam diye düşündüğüm andır.
 
Seyyah hali süreklilik kazandığı için gerçekten yüz yüze olabilmek çok büyük bir şans diye düşünüyorum. Çok yönlü olduğu için galiba herkesin kafasında bir başka Metin Yeğin oluşuyor.
 
Avukat, isyancı, mimar, yazar, film yapan, belgeselci, devrimci, köşe yazarı! Bunu sorduğumda ise, “Ama ben devrimciyim. Çok yönlü olmalıyım”dır yanıtı.
 
MSF’de yaptığı örnek “ekolojik ev” ne yazık ki planlanan sürede bitmediği için çatısını göremedim. Ama her sabah ilk iş yükselen duvarlara, orada gönüllü çalışan üniversiteli gençlere, işçilere, ustalara uğrayıp selam verdim. Ekolojik ev dendiğinde pek çok çeşitler mevcut artık sanırım. Saman ev, şişe ev, kerpiç ev, saz ev gibi.
Kerpiç evden benim anladığım ise Köylerde çocukken çamurunu severek ve oynayarak her yerimizi çamura bulayarak hazırladığımız kerpiçler geliyor benim aklıma. Ama Metin usta bunu biraz daha değiştirmiş. Hem depreme dayanıklılık hem de hızlı kuruması açısından.
 
Metin Yeğin’e Viranşehir’deki çalışmasını sorduğumuzda; “Orada toprağı parasız aldık. Bu nedenle de kooperatifleşmeye gittik. Herkes evinin sahibi. Fakat bu evleri satma, devretme, kiraya verme hakkı yok. Kendisi ölene kadar oturacak. Sonra da çocukları oturacak. Satış yapamaz, devir edemez, kiraya veremez, kooperatifin malı. Bunun için herkesin ortaklaşması gerekiyor. Herkes ortaklaştığında ise kooperatifi feshif etmeleri gerekiyor o zamanda evler, toprak, ellerinden gidiyor” dedi.
Bende oluşan mimarlık algısı üzerine ise “ uzmanlıkla özdeşleştirememe nedeniyledir” diyor.
 
Kentsel dönüşümlerde en çok mağdur olanın kadın olduğuna vurgu yapan Yeğin; “Dünyanın her yerinde mesela Hindistan’da, Türkiye’de de Kentsel dönüşümler insanların merkezden uzaklaştırılarak Şehrin dışına atılıyor olması İşe, üretime, ekonomiye ulaşımı güçleştirdiği için yoksulaştırıyor. Bu durum suç yuvası yerleşimler, güvensizlik, işsizlik ve yoksulluk olarak geri dönüyor” dedi.
 
Viranşehir’deki ev yapımı ve diğer çalışmalar sırasında Erkeklerin, kadınların ve çocukların ayrı ayrı toplantılar yaparak kendi ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda evlerin biçimlendiğini anlatıyor.
 
“Kadınlar kendilerini mutfaklara hapsolmuş hissettiklerini bu nedenle de salona açılan mutfaklar istediler. Bu konuda bazı feministler beni eleştirdiler. Kadınları yine mutfağa yönlendirdiğim konusunda. Fakat Viranşehir’de ya da şu anda pek çok yerde yaşanan gerçeklik bu. Benim kadını özgürleştirmem, değiştirmem mümkün mü? Yani ben yukarıdan aşağıya bunu dikte edemem, değişimine, nasıl olacağına, nerde ve değişimin zamanına karar verecek olanlar kadınlardır. Kadınların üretime katıldıkça güçlendiklerini görüyorum. Benim yapabileceğim kadınlara bir şans vermektir.”
Kent ve cinsiyet algısı konusunda ise “ Neoliberal kentlerin simgesi camdan penisi andıran binalar haline geldi. Kentler erkektir Yükselen binalar, gökdelenler, daha yüksek, en yüksek binalar bunun en güzel örneğidir. Burada iktidar ve egemenlik ifadesi vardır. Eskiden de yapılan şatolar ve kuleler düşmanlar için değil, egemenlerin gücünü göstermek için yapılmıştır. Hep dikeydir ve benimki seninkinden daha büyük algısına denk gelir. Bunun dışında otomobiller erkektir. Bakın otomobil kullananlara. Çocuklar ve yaşlılar otomobil kullanmazlar. Otomobiller erkekler için üretilir. Ve otomobil kullanan kadınların da bir süre sonra erkek gibi davranmaya başladığını gözlemlemek mümkündür.”
 
"Gettolaşmanın en belirgin yaşandığı kent Paris’tir. Orada Kürt, Türk, Siyahlar, Nijeryalılar… mahalleleri ayrılır. Bunlar bir de kendi içinde ayrılır."
 
"Sadece futbol maçlarında insanların eşitlendiğini görüyorum ben. Stadyumda herkes titrinden bağımsız tutuğu ya da taraftarı olduğu takım için vardır."
 
Son olarak LGBT hakkında soralım dedik. “Ben Viranşehir’de görmedim. Belki de koşullar açılmaların, görünür olmalarına izin vermiyordur. Benim karşılaşmam çok olmadı. Ebetteki insanların kendilerini özgürce ifade etmelerinden yanayım. Özgürlüklerin, kendilerini ifade şekillerinin, engellenmesine, kısıtlanmasına, karşı çıkarım. İlk ve son karşılaşmam ise; gözaltına alındığımda, Sansaryan Han’a getirilen kürklü kadınları önce öğretmen sanmamız, ama polisin sopayı elinde sallayarak ‘Ben seni bir daha buralarda görmeyeceğim demedim mi Celal’ sözü ile translarla tanışmamdır.”
 
Son olarak yine yollarda olacak Metin Yeğin. Dünya kentlerindeki dönüşümleri incelemek üzere bir yıllık plan yapmış. Biz de ondan bu kentlerdeki dönüşümleri izlerken bir de “toplumsal cinsiyet ve LGBT’ler açısından bakar mısın?” dedik.
 
Dönüşünde yeniden görüşebilmek ve söyleşebilmek umuduyla. Yolun ve sokakların açık olsun.
 
Not; Metin yeğin in sigara üzerine yazdığı yazı da bence günah keçisi haline gelen sigaranın ve yasaklamanın toplum sağlığından çok ideolojik olduğu düşünceme güzel örnek olacak sanırım. 

Etiketler: yaşam, ekoloji
nefret