30/11/2010 | Yazar: Volkan Yılmaz

Kasım ayının ilk hafta sonu Londra’da İngiltere ve Galler Sosyalist Partisi tarafından Sosyalizm 2010 başlıklı bir dizi panel ve tartışmadan oluşan bir haftasonu buluşması düzenlendi.

Kasım ayının ilk hafta sonu Londra’da İngiltere ve Galler Sosyalist Partisi tarafından Sosyalizm 2010 başlıklı bir dizi panel ve tartışmadan oluşan bir haftasonu buluşması düzenlendi. Bu toplantılardan birinde ise İngiltere ve Galler Sosyalist Partisi LGBT örgütlenme sorumlusu Greg Randall, Britanya’da LGBT hareketinin dününü ve bugününü tartışan bir konuşma yaptı. Ben de sizlerle Randall’ın konuşmasının ana başlıklarını ve konuşmanın bana düşündürdüklerini paylaşmak istedim.
 
Çoğunuz zaten biliyorsunuzdur, Britanya’da bugün LGBT bireyler için yasa önünde eşitlik sağlanmış, ayrımcılık karşıtı ciddi bir mevzuat yürürlüğe girmiş, evliliğin getirdiği neredeyse tüm hakları eşcinsel çiftlere sağlayan sivil birliktelik tanınmış ve zenginleşmiş küçük bir grup LGBT birey için kapitalist ekonomi çoktan pembeleşerek yenecek kıvama gelmiş durumda. Evlilik statüsünü vermemek için kırk dereden su getirme çabasının bir ürünü olan sivil birliktelikle ilgili sembolik sorunları bir an olsun bir yana bırakırsak, peki LGBT hareketi için hala mücadele edecek bir şey var mı gerçekten Britanya’da? Randall bu soruyla başladı sözlerine.
 
Tüm yasal gelişmeleri sevinçle karşılamakla birlikte, Britanya’da daha gidecek çok yolumuz var diyor Randall. Homofobik cinayetlerden, okullarda LGBT bireylerin her türlü aşağılanmaya maruz kalmasına, dini grupların LGBT bireyler için cehennemi dünyaya getiren homofobik söylemlerini inanç özgürlüğü kapsamına sığdırma çabalarından, devletin eşitliğin tesisine yönelik uygulanan politikalara aktarılan bütçeyi kısmasına kadar çok sayıda mesele yerli yerinde duruyor.
 
Peki ya bugün LGBT hareketi ne durumda? Dünün New Yorklu orta ve alt sınıf gey erkeklerinin takıldığı barın adı ve ardından LGBT mücadelesinin ışığı Stonewall, bugün Britanya’da lobicilik yapan bir düşünce kuruluşunun adı. Kurumun internet sayfası Başbakan David Cameron’ın okullardaki homofobik aşağılamaya karşı kampanyasını destekleyen bir video ile karşılıyor sizleri. Tıpkı dünün en canlı politik yürüyüşlerinden olan Onur Yürüyüşü’nün, bugün Avrupalıları eşantiyonlarla karşılamasına benziyor bu. Topluma verecek para yok, bankerler zor durumda diyen Cameron, videoda hükümet olarak okullarda homofobik aşağılamayla mücadele ettiklerini söylüyor.
 
Sosyalistlere göre ise bir doğru söyleyecek derken, on yalan birden söylüyor Cameron. Neden mi? Aynı hoşgörülü Cameron kamu sektöründen parayı kestikçe, Britanya’da okullar Hristiyan Anglikanından Müslüman Suudisine pay ediliyor. Kamu okullarının yerini giderek çokkültürcülüğün renk renk cemaat okulları alıyor. Salondaki çok sayıda insanın kendi tanıklıklarına göre bu okulların büyük çoğunluğu bir karabasan gibi çöküyor LGBT gençlerin üzerine. Cardiff’te devlet okulunda çalışan bir ortaöğretim öğretmen devlet okullarında homofobik davranışlar sergileyen öğretmenler için yasal mekanizmalar işletilebilirken, bu okullarda ayrımcılık karşıtı yasaların pek esamesi okunmadığını söylüyor.
 
“Bir şey yapmalı” Randall’a göre. Muhafazakar Liberal koalisyonunun bir önceki Blair hükümetinden geriye kalan eşitliğin “fırsatını” bile ortadan kaldırmak için kolları sıvamışken bir şey yapmalı. Randall ne yapılmalı sorusuna cevap ararken işçi ve LGBT mücadelesinin kesiştiği günleri hatırlatıyor salonda bulunanlara. Demir leydi Thatcher’ın şiddetini püskürttüğü ve piyasalarını serbest bırakmayı başarabildiği Madenciler Grevi günlerini. Her ne kadar kaybedilmiş olsa da, madencilerle beraber unutulmaması gereken aktörleri vardı bu mücadelenin Randall’a göre.
 
Grev bittiğinde geride kalan eve tıkılamayacak kadar güçlenmiş kadınlar, işçi hareketine göbekten bağlanmış LGBT aktivistler ve dünyada eşcinseller olduğunu hatta en azından bir kısmının pek de iyi insanlar olduklarına ikna olan maden işçileri. Grev süresince LGBT hareketi ile işçi hareketi arasında mekik dokuyan sosyalist LGBT aktivistlerin emeklerini yeniden gün yüzüne çıkarıyor ve hepimize tanıtıyor. Yarattıkları bu deneyimi Britanya’da işçiler ve LGBT bireylerin yanyana siyaset yapmasında kurucu olduğuna işaret ediyor.
 
Greg Randall’ı dinlerken bir an olsun Madenciler Grevi günlerinde ordan oraya koşturan bu insanların nasıl kendilerini motive ettiklerini düşünmeye çalışıyorum. Gerçekten kim demiş bize işçiler ve yoksullar zenginlerden daha homofobik diye? Toplumun değişmez diye dayatılan değerlerinin bekçisi işçiler ve yoksullar mı hakikaten? Bir gün ısrarla 1 Mayıs’a gökkuşağı bayraklarıyla gelen Türkiyeli LGBT aktivistlerin tarihi de umut aşılayan bir hikaye gibi anlatılabilecek mi?


Etiketler: yaşam, dünyadan
İstihdam