22/04/2013 | Yazar: İnan Keser

Tehcir vakalarının hatırı sayılır bir kısmında korucuların birincil amacı ekonomik, dolayısıyla sosyal güç kazanmaktı.

Şüphesiz tehcir, kategorik olarak temel yurttaş ve insan haklarının açıkça çiğnenmesidir. Ancak Türkiye tarihinin son tehcirinde yaşananlar, temel yurttaş ve insan haklarının çiğnenmesinden de ötedir.

Öyle ki, yaşananların nasıl bir ‘öte olma hâli’ olduğu, daha “kimlerin göç ettirileceğine, kimlerin hangi nedenlerle karar verdikleri” sorusuna cevap arandığında anlaşılır.

Daha önce belittiğim gibi 1990’lı yıllarda, Olağanüstü Hal Bölgesi’nde, PKK üyelerinin etkisizleştirilmesi tek hedefti ve tehcir bu hedefe ulaşmak için benimsenen alan hâkimiyeti doktrininin bir parçasıydı. Bu yaklaşım, bölgenin tamamıyla askeri personelin inisiyatifiyle yönetilmesine neden olmuştu ki bu ortamda kimlerin göç ettirileceğine de çoğunlukla yerel güç sahipleri keyfi biçimde karar vermekteydi. Örneğin kimi insanlar, yaşadıkları köyün yakınındaki askeri birliğin PKK üyeleri tarafından saldırıya uğramasına misilleme olarak, kimileri de alt düzeyden askeri yetkililer ile yaşadıkları kişisel sorunlar nedeniyle göç ettirildi.
 
Korucuların faili olduğu göç vakalarındaki kişisellik ve keyfilik daha da çarpıcıydı. Bilindiği gibi koruculuk genelde kişi değil, aile ya da köy düzeyinde kabul edildi. Korucu olma sürecinde geçmişte köyler ya da aynı köyde yaşayan aileler arasındaki ilişkilerin niteliği de belirleyiciydi ve aralarında kötü ilişkiler olan köylerden ya da ailelerden birinin korucu olması durumunda genelde diğerinin koruculuğu kabul etmedi. Sonuçta, eski ‘husumetler’ yeniden, ancak geçmişten daha keskin biçimde gündeme geldi ve bu husumet sıklıkla korucu olmayanların tehciriyle sonuçlandı.
 
Gelir düzeyleri üzerinden yükselen ve sosyal hayatta keskin eşitsiz güç ilişkilerinin inşa edilmesine neden olan bir sosyal tabakalaşma biçiminin bölgede hâkim olması da, tehcirde önemli rol oynadı. Eşitsiz güç ilişkilerinin uzun süredir varolması ile neredeyse değişmez olarak görülen tabakalar arası ilişkiler, PKK üyelerinin bahse konu kırsal alanlarda etkinliklerini arttırmaya başladığı ve aynı zamanda koruculuğun yaygınlaştığı 1980’lerin ikinci yarısından itibaren, bir başka ifadeyle güç ilişkileri alanında yeni aktörlerin varolması ile birlikte değişmeye başladı. Koruculuğun bölgedeki en güçlü aktör olan devlet ile iyi ilişkiler kurmanın temel yollarından biri haline geldiği çok kısa sürede geniş kesimler tarafından kavrandı. Böylece koruculuk vasıtasıyla, geçmişte sadece en üst sosyal tabakaya mensup sınırlı sayıdaki ailenin sahip olduğu, devlet ile iyi ilişkiler üzerinden güç edinme tekeli kırıldı. 1980’lerin sonlarından itibaren korucuların, askeri açıdan en önemli bilgi kaynaklarından birine dönüşmesi, askeri operasyonlara aktif olarak katılmaları ve sık sık PKK üyelerinin saldırılarına maruz kalmalarıyla sivil ve askeri bürokrasi nezdindeki prestijleri ve buna bağlı olarak devletten gördükleri desteğin düzeyi ve biçimi de neredeyse sınırsız bir hâl aldı. Devletin şiddet uygulama tekelinin bir kısmı koruculara devredildi ve korucuların gerçekleştirildiği fiillerin yürürlükteki yasalara uygun olup olmadığı genelde sorgulanmadı.
 
Böylelikle, farklı sosyal tabakaların, sosyal ve ekonomik güçlerini korumak ya da arttırmak için koruculuğun merkezi rol oynadığı stratejiler geliştirdiğine tanıklık edildi. Üst kesimden bazı aileler sahip oldukları sosyal pozisyonları korumak veya tahkim etmek için koruculaşırken, bu türden ailelerin, koruculuğu kabul etmediği yerlerde orta ve alt kesimden aileler hızla koruculaşarak devlet ile iyi ilişkilere sahip yeni güç olarak ortaya çıktı.
 
Bu bağlamda, tehcir vakalarının hatırı sayılır bir kısmında korucuların birincil amacı ekonomik, dolayısıyla sosyal güç kazanmaktı. Başka bir ifade ile göç ettirilecek kişilerden geriye kalan tarım arazileri korucular tarafından önemli bir maddi gelir/kazanç kaynağı olarak görüldüğü için birçok vakada korucular, aralarında herhangi bir ailevi veya kişisel husumet bulunmayan ya da PKK taraftarı olmayan aileleri de sebep göstermeden göç ettirdi.
 
Doğal olarak yaşanan tehcir sürecinin temel niteliklerinden birisi göç ettiren kişi ve ailelerin sahip oldukları güçte bir anda gerçekleşen yükselmeydi ki bu nedenle tehcir, kurbanları tarafından sıklıkla ‘ayaklar baş oldu’ sözüyle ifade edilmeye başlandı.

Etiketler:
nefret