29/03/2012 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Bu soruları soran gazeteciler TV ekranlarına çıkarılmaz, köşelerinden edilebilirler, gazeteleri kapatılır, hatta hapislere atılabilirler; velakin sorular kaybolmaz. Er geç bir cevapları vardır zahir.

Bu Çarşamba, cevaplarını hiçbiryerde bulamadığım soruları sizlerle paylaşmak istiyorum: 
 
1) Cihan Kırmızıgül: Bizde, bugünlerde “puşi” veya “poşu” olarak bilinen, lügatların “başa sıkıca bağlanan diyagonal olarak katlanmış kumaştan oluşan ağıl şeklinde sargıya benzer erkekler tarafından takılan Arap başlığı” diye tanımladığı kumaş parçasının esas ismi “keffiyeh”dir. Türkçe’de “kaffiyeh” diye telefuz edilir. 60’lı yıllarda dünya, kaffiyehi Yaser Arafat ile tanıdı. 70’lerde Filistin Kurtuluşu’nun politik sembollerinden biri haline gelen kaffiyehli Leyla Halid, bütün dünya basınının ilk sayfalarını süslüyordu. Arafat’ın ev hapsinde tutulduğu Ramalla’da ziyaret edebilen yabancı konuklar, rahmetli Arafat’ın hüsnüteveccühüne mazhar olmuşlarsa kendilerine bir “keffiyeh” hediye edilirdi. Benim de evde, bizzat Arafat’ın elinden hediye aldığım bir kaffiyehem var. Yıllarca dünyanın birçok platformlarında gururla da taktım. Şimdi nasıl oluyor da TÜRKİYE’DE BİR SAVCI VE MAHKEME, GENCECİK BİR ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNİ 25 AYDIR DOĞRU DÜRÜST HİÇBİR DELİL SUNAMADAN, “POŞU” TAKTI DİYE HAPİSTE ÇÜRÜTEBİLİYOR?
Dört senedir aralarında hakim ve savcıların da olduğu hukuk öğrencilerine ders veren bir hoca olarak utanmamam mümkün değil! Bu hakim ve savcıları oraya atayan, orada adalet dağıtacaklarını söyleyerek tutan sistem ve iktidarın ne yapmak istediğini zaten her gün görüyoruz! 
 
2) 28 Aralık 2011’de bu köşeden yazmışım: “Fransa Bedelini Çok Ağır Öder, boş laf. Fransa Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın telefonuna dahi çıkmadı! Buraya yazıyorum: Fransa hiçbir bedel falan ödemez, hatta Türkiye’de koparılan fırtına umrunda bile olmaz. Yüksek egolu iki politikacı olan Sarkozy ve Erdoğan birbirlerine bağırarak, iç politikalarında puan toplarlar; Ermeni sorunu bir adım bile ilerlemez, diyaspora kendini iyi hisseder, bir zafer kazandık zanneder, Ermenistan’daki iktidar güçlenir ve boykot için sırada hangi ülke var diye bakmaya başlar. Türkiye’deki yıllardır sindirilmiş ve yok olma noktasına yaklaşan Ermeni azınlık ise; kendini daha da tehdit altında hisseder.” 
a) FRANSA NE BEDEL ÖDEDİ?
b) TÜRKİYE’NİN İSTEDİĞİ SONUCU, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE SAYGI DUYULAN FRANSA’DAKİ ANAYASA MAHKEMESİ KURUMUNUN KARARI SAĞLAMADI MI? 
 
3) Bilmem dikkatinizi çekiyor mu? İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın, “Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan ve dört MİT mensubunun soruşturulması için Başbakanlık’tan izin talebi” gündemden düştü. BAŞBAKAN, MEDYA PATRONLARINDAN “BU KONUNUN ARTIK FAZLA KURCALANMAMASINI” MI RİCA ETTİ ACABA? 
 
4) Yandaş medya ve patron gazeteleri devamlı “izinsiz(!) Newroz kutlaması” haberleri ile dolu. Hemen arkasından AKP’li politikacılar “Newroz bahar bayramıdır” söylemleri veriyorlar. BİR BAYRAMI KUTLAMAK İÇİN NEDEN İZİN GEREKİYOR?
 
5) Şöyle bir hatırlayalım: Bugüne kadar dünyada duyduğumuz en kötü Wikileaks “iftiraları” arasında olan; Başbakan’ı İsveçre’de gizli hesapları olmakla, maliye bakanını Türkiye’deki basına hükümet eliyle müdahale etmekle, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu’yu uyuşturucu kaçakçılığı ve sübyancılıkla, oğlunu da mafya bağlantılı olmakla itham eden ABD diplomatları kaynaklı “iftiralar”ını incelemek ve gerekeni yapmak için bir AKP Komisyonunu kurulmuştu. KURULDUĞU GÜNDEN BUYANA HİÇ SESİ ÇIKMAYAN VE ÇALIŞMALARI HAKKINDA HİÇBİRŞEY DUYMADIĞIMIZ BU KOMİSYONA NE OLDU? Demokrasilerde, iktidarda olanların böyle çok ağır suçlamaların “iftira” olduğunu söyleyip herkesin buna inanmasını beklemesi, demokrasinin şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri ile bağdaşmaz. Aklımda yanlış kalmadıysa bu “iftira”ların en ağırlarına maruz kalan Abdülkadir Aksu, bu komisyonun başkanlığına getirilmişti. Yine görebildiğim kadarıyla toplantılarda Başbakan’ın yanında oturuyor ve AKP Genel Başkan Yardımcılığı’na devam ediyor. BAŞINDA OLDUĞU KOMİSYON NE ÇALIŞMA YAPTI? “İFTİRALAR” HAKKINDA DOSTUMUZ ABD, DİPLOMATLARININ BU YALAN YANLIŞ BİLGİLENDİRMELERİNİ NASIL AÇIKLIYOR? “GERKENİ” NE ZAMAN YAPILACAK? 
 
Yandaş medya yukarıda büyük harflerle yazdığım soruları sormaz. Unutulması, onların da işine geliyor olabilir. Ama kolektif bellek bu soruları unutmaz. Kamu vicdanı cevaplarını merak eder. Bu soruları soran gazeteciler TV ekranlarına çıkarılmaz, köşelerinden edilebilirler, gazeteleri kapatılır, hatta hapislere atılabilirler; velakin sorular kaybolmaz. Er geç bir cevapları vardır zahir.

Etiketler:
İstihdam