04/10/2011 | Yazar: Canan Koca

Gündeme gönderme yapabilecek, bir kadın spor yöneticisinin sözlerine de yer verelim: ‘Bugün ben adaylığımı bir toplu yönetim kurulu olarak değil de bireysel koysam, bir erkek seçilir. Çünkü kadın futboldan ya da spordan anlamaz önyargısı var.’

Türkiye Futbol Federasyonu’nun spor kulüpleri tarafından çok eleştirilen seyircisiz maç cezasının yerine cezalı maçlara seyirci olarak kadınların ve 12 yaş altı çocukların ücretsiz alınması kararı, kimine göre pozitif bir ayrımcılık kimine göre cinsiyetçilik.

Yorum ne olursa olsun hemen herkesin kabul ettiği bir nokta var: Futbol erkek oyunudur. Fakat özellikle bazı erkek spor yorumcularının ve spor yöneticilerinin kabul etmek istemediği nokta, futbolun erkek egemen bir kurum olduğu. Belli ki erkek değil de, egemen kavramı rahatsız edici. Çünkü bu zihniyetteki kişilere göre kadınlar futbolu sevmiyor, kadınlar futbolu oynamıyor, yani bütün kapılar açık ama kadınlar istemiyor! Dolayısıyla bir grubun (egemen erkeklerin) bir gruba (azınlıktaki kadınlara) uyguladığı bir baskı yok. 

Spordaki eril zihniyetin kararlarını dikkatle yorumlamak lazım. Bu dikkat, kararları doğrudan eleştirmekten ya da kabul etmekten öte anlamaya yönelik olmalı. 

Problemli eşitlik 
Spor, erkeklikle özdeşleşen sportif faaliyetlerin, fiziksel performansın, rasyonelliğin ve saldırganlığın egemen olduğu bir kültürel pratik. Bu kültürel pratikte ideolojik olarak önemli olan, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkların toplumsal ayrışmaya ve eril üstünlüğe dönüşümü ve bu yolla kadınların spor deneyimlerinin önemsizleştirilmesidir. Buna en iyi örnek, Türkiye’de spor medyasında yer alan haberlerin sadece yüzde 2’sini kadın sporcu haberlerinin oluşturmasıdır. Ayrıca, son yıllarda kadın sporcuların uluslararası başarıları çok fazla artmakla birlikte lisanslı sporcu sayısının sadece yüzde 27’sini kadınlar oluşturuyor. Kadınların başarıları artsa da sporcu sayılarında önemsenecek bir artış olmadığı gibi bu durum, spor kurumlarını yönetenler tarafından bir problem ya da ilgilenilmesi gereken bir alan olarak kabul edilmiyor. Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu tarafından gerçekleştirilen bir TÜBİTAK projesi kapsamında, Türkiye’de spor federasyonlarının yöneticilerine kendi spor dallarına ilişkin kadın ve erkek sporcu sayıları arasındaki farkın nedenleri sorulduğunda cevap aynı: “Kadınlar istemiyor, bizim kapımız açık.” Soru devam ediyor: “Peki siz bu sporu yönlendiren kurum olarak kadın sporcu sayınızı artırmak için herhangi bir girişimde bulunuyor musunuz?” Cevap: “Sporda kadın erkek ayrımı olmaz, sporda önemli olan başarıdır, bütün sporcular bizim için eşittir, kadınlara ayrı bir şey yapamayız.” 
Diğer taraftan spor, görünür olma özelliği, yaşamın diğer alanlarından (ekonomi, politika ve siyaset gibi) ayrı olduğu düşüncesi ve sportif etkinliğin göreli gönüllülüğü nedeniyle şeffaf bir alan olarak kabul edilir. Belki de bu yanlış kabul neticesinde problemli bir eşitlik kabulu oluşuyor. 

Sayısal ve kültürel egemenlik 
Sporda cinsiyet eşitliğinin sağlanması spordan sorumlu kurumların birimlerinde ve özellikle karar alma mekanizmalarında kadın ve erkeğin eşit temsillerinin bulunmasıyla yakından ilişkili. Türkiye’de spor kurumlarındaki yönetici pozisyonlarının cinsiyet oranları kadınların çok yetersiz bir temsilinin olduğunu gösteriyor: GSGM, Spor Federasyonları ve TMOK’da görev yapan toplam çalışan sayısının yüzde 14’ünü kadınlar oluşturuyor. Aynı kurumların toplam yönetim kademelerinin ise sadece yüzde 5.1’i kadın. Yani 1090 yönetici arasında 56 kadın var. 

Spor kurumlarında kadın yöneticilerin az olmasının nedenlerinden spor kurumlarının yapısal ve kültürel unsurlarıyla ilgili olanlara bakarak sporda sayısal ve kültürel erkek egemenliğini anlayabiliriz. Spor kurumlarında iş koşullarının kadınlar ve erkekler için eşitsiz değerlendirilmesi, kadınların spor yöneticisi olarak olumsuz algılanması, cinsiyetçi dil kullanımı ve erkeklerin düşünce ve davranışları kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine karşılaştıkları engellerden önemlileri. Örneğin, erkek spor yöneticilerine göre, spor kurumlarında gerçekleştirilen hizmetlerin (örn, yurtiçi ve yurtdışı yarışmalara gitmek, çok sayıda spor kulübüne ve sporcuya hitap etmek) erkeklere daha uygun görülüyor. Mesela bir federasyon başkanı diyor ki, “Valla sporda kadın idareciliğe karşıyım, bu iş erkek işi çünkü kadınlar belirli bir topluma hükmediyorlar ama erkekler her tarafa hükmedebiliyorlar.” Bir diğeri “ .... ilinde toplantı yapıyorsunuz. Evlisiniz, çocuğunuz var. Şimdi bırakacaksınız oraya gideceksiniz geleceksiniz, olmaz.” Bir başka erkek spor yöneticisi de bu nedenlerden ötürü olacak ki spor teşkilatında üst düzeylerde kadınların faydalı olacağına inanmıyor ve kadınların yönetim kademelerinden ziyade büro işlerinde değerlendirilmeleri gerektiğini düşünüyor. 
Gündeme gönderme yapabilecek, bir kadın spor yöneticisinin sözlerine de yer verelim: “Bugün ben adaylığımı bir toplu yönetim kurulu olarak değil de bireysel koysam, bir erkek seçilir. Çünkü kadın futboldan ya da spordan anlamaz önyargısı var.” 

Yurtdışında da durum aynı 
Spor kurumlarında karar alma süreçlerine kadın-erkek eşitliği yaklaşımı yerleştirilmeden, kadının sporun her alanındaki fırsatlara eşit olarak ulaşamayacağı açık. Bu durumun bazı ülkelerde farklı olmakla birlikte, dünyanın birçok ülkesinde benzer olduğunu da söylemeliyiz. Yurtdışındaki araştırmalar da spor kurumlarında erkek egemenliğinin çok yaygın olduğunu ve spor yönetiminde liderlik pozisyonlarına heves eden kadınların erkek kontrolüyle mücadele etmek durumunda kaldıklarını gösteriyor. Bu nedenlerden ötürü de dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınların spor kurumlarının karar alma mekanizmalarında yeterince temsil edilmelerini sağlayacak destek politikaları oluşturuluyor, “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “pozitif ayrımcılık” kavramları hem yasal düzlemde hem de kurumsal düzlemde uygulamaya geçiriliyor. 
Yukarıda kısaca ele alınmaya çalışılan spora yönelik kabuller, spor kurumlarında kadınların temsillerine ait sayılar ve bu sayıların arkasında yatan nedenler nedeniyle, bu kurumlarda kadınlara yönelik alınan her bir kararı toplumsal cinsiyet lensleriyle bakarak anlamaya çalışmak gerek. 


Etiketler: yaşam, spor
İstihdam