15/07/2014 | Yazar: Ahmet Yapar

Bu sıralar herkes ceplerindeki taşları döküyor ve sandıklarında sakladıkları, henüz söylemedikleri cümleleri, vaatleri çıkarıyor. Yemek isteyenler ‘iftar saatini’ beklesin.

Bu sıralar herkes ceplerindeki taşları döküyor ve sandıklarında sakladıkları, henüz söylemedikleri cümleleri, vaatleri çıkarıyor. Yemek isteyenler “iftar saatini” beklesin.

Ve bu dünyada, bu zulüm 
                                    senin sayende. 
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer 
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak 
                      kabahat senin, 
                                     — demeğe de dilim varmıyor ama — 
                      kabahatın çoğu senin, canım kardeşim! 
                                                                                Nazım Hikmet.
 
Hayatlarımıza hakemlik yapmak isteyen adamların sürekli aynı dili kullanmaları, sığınacağı dalların laiklik - din - vatan - bayrak kavramlarının ötesine geçmemesi, toplumun nedenli kirli bir geçmişe sahip olduğunun bir kanıtı… Bu koruma içgüdüsü kanla beslenmekte, bu her şey adına karar verme çabası utanç duvarları örmekte. Sığınılan bu gerçeğin ardında hafızalarda tutmaya çekindiğimiz cinayetler var!
Fotoğrafı iyi görmek lazım; bu durumun gerçek adı; bütün suçları örtbas etmek, cinayetleri kabul etmektir. Bilin ki statüko her yanımızda ve her gün farklı makyajla, birbirinin aynı sahte kahramanlar yaratmaktadır… Bunun son örneği ise Ekmeleddin İhsanoğlu! Ekmekçi Adam konuşmalarına ‘Rahim ve Rahman Allah’ın adıyla’ başlamış. Toplumun kronik rahatsızlığına derman olacak ilacı iyi biliyor yani.
 
Ülkenin kara ve kanlı geçmişiyle el sıkışanları, kafa tokuşturanları, kin ve nefret söylemleriyle yaşayıp, birlik - dirlik mesajları verenleri çok gördük. Sivas katliamında 37 can yanarken,” dışarıdaki halkımıza bir şey olmamıştır” diyen Tansu Çiller’den, “kanlı mı olacak kansız mı olacak” diyen Erbakan’ a, gezi direnişinde “polise emri ben verdim” diyen Tayyip Erdoğan’dan, yalakalıkta çığır açıp, Ethem’in vurulduğu yere “polisimizle gurur duyuyorum” diye pankart astıran Melih Gökçek’e kadar…
 
Yüzleşmek kahramanların işi değildir… Siyasetin yarattığı kahramanlar sadece fotoğraf verirler, yakın bir örnek; Davos’da “one minuet” diye gürleyen “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diye haykıran hazret bugün Ortadoğu’nun bulunduğu emperyalist süreçte baş rolü oynamaktadır. Şimdi bırakın laiklik - din – bayrak- vatan millet sakarya edebiyatını. Betonlaşmış kafalara, yüreklere şu gerçeği sokun; statükonun her zaman bir kahramanı vardır ve bilin ki bir mağduriyet yaşamıştır. O mağduriyeti de kirli siyasetleri yaratmıştır. Yaratılan bu kahraman, süper kahramanlar gibi adalet için kötülerle savaşmaz… Sadece kötüleri iyi tanır ve onlara karşı gelmek için bir süper gücü yoktur! Türkçe meali; mucizelere inanmayın!
 
Misal;
Yoksulluk sınırının 3.470 tl olduğu ülkede, asgari 850 tl ücretle geçinen vatandaş ayakkabı kutularından 4.5 milyon dolar çıktığına inanmıyor! İnanmadığı gibi bunun bir komplo, iftira olduğunu söylüyor.
 
Soma’da göçük altında kalan madenci 60 tl ile 40 tl arasında yevmiye alıyor, Akp Soma’da yüzde elliye yakın oyla üçüncü dönemini yaşıyor, faciadan sonra ise mağdura tekme, tokat atıp hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi seçim çalışmalarına devam ediyor.
Dünya’da “çocuk gelinler” sıralamasında ikinci, bu sayıya geçenlerde 15 yaşında bir kız çocuğunun intihar haberi eklendi.
Güvenlik uygulamalarından dolayı ülkede 579 çocuk öldürüldü. Kimisinin adı faili meçhuller listesine yazıldı, kimisinin davası hâlâ devam ediyor.   
 
Son dönemlerde kadın cinayetleri derneklerin verdiği rakama göre %1400 arttı. (Bu sayıya nefret /trans cinayetleri dahil değil!)
Topluma ninni söylemenin en güzel tarafına geldik; Ramazan saatlerinde din adamlarının meddahlığı! Takdire şayan bir uygulama… Nihat Hatipoğlu bölüm başı milyarlarca lira kazanacak, belediyenin dağıtacağı iftar yemeğini bekleyen işsiz / asgari ücretli / aç kardeşim onun hikâyelerini dinleyecek! Özetle; zengin fakire azla yetinmeyi anlatacak…
 
Bütün bu kirliliklere rağmen, unutalım her şeyi!… Bırakalım ülke –toplum gerçekliğini ve medyanın yarattığı algıya dönelim, en önemli sorunumuz Cumhurbaşkanı kim olacak?… En önemli sorunumuz bu!!!
 
Çok uzun bir zaman ülkenin geleceğinden kimse adalet – eşitlik – refah ve sosyal düzen beklemesin! Bu sıralar herkes ceplerindeki taşları döküyor ve sandıklarında sakladıkları, henüz söylemedikleri cümleleri, vaatleri çıkarıyor. Yemek isteyenler “iftar saatini” beklesin.

Etiketler:
İstihdam