04/04/2012 | Yazar: Zeynep Akkuş

Basına her gün yeni bir rezilliğin, kan dondurucu bir vahşetin yansıdığı bir ülkede huzuru ve düzeni ancak ve ancak ‘gey’ler bozabilir ama Melih Gökçek’e göre çok şükür ki ‘bizim Türkiye’de gey olmayacak ve olmamalı.

"Şimdi her toplumun kendisine göre ahlaki değerleri vardır. Özellikle bizim Türk toplumu olarak Avrupa’daki gey kültürüyle bir arada bulunmamız mümkün değil ve bunu tasvip etmek de mümkün değil. Yani bu bizim yetişme tarzımız, ahlak tarzımız, anlayış tarzımız biraz değişik. İnşallah bizim Türkiye’de gey olmayacak ve olmamalı."
 
Melih Gökçek’in, 2 Nisan pazartesi gecesi Habertürk’te yayınlanan “Enine Boyuna” adlı programda Okan Bayülgen’in “Bizim ne zaman gey belediye başkanımız olacak” sorusuna verdiği cevap bu. Daha önceki icraatları arasında eşcinsellerin gittiği bar ve hamamları kapatmak, çevre düzenlemesi adı altında çark mekânlarını bozup ortadan kaldırmak da bulunan başkanın homofobisinin vardığı son noktayı gözler önüne sermesi açısından çarpıcı bir ifade. İkili arasında geçen konuşma ertesi günkü gazetelerde, “Okan Bayülgen’in Melih Gökçek’e Şok ‘Gay’ Sorusu” olarak yer aldı. Belli ki toplumumuz LGBT bireyleri ve onların meselelerini konuşmaya hâlâ ve inatla hazır değil; bu konu açıldığında hâlâ ve inatla kimileri şoke oluyor, kimileri öfkeleniyor, kimileri utanıp kıpkırmızı kesilerek başını önüne eğiyor. Kimileri de ortaokulda üreme konusunun işlendiği biyoloji ya da sağlık derslerindeki yeniyetmeler gibi kıkır kıkır gülüşmeye başlıyor. Tıpkı program sunucusunun ve konukların “Hay Allah, görüyor musun şu hınzır Okan’ı, yaptı yine yapacağını” havasında başlarını sallayarak gülüştükleri gibi.
 
LGBT bireyler güvenlikleri, aile huzurlarının bozulacak olması, işlerini kaybetme endişesi gibi çok çeşitli nedenlerden ötürü cinsel yönelimlerini çalışma ve okul arkadaşlarından, akrabalarından, hatta ebeveynlerinden başarıyla saklarken; anne babalar kendi canlarından, kanlarından olan evlatlarının lezbiyen, gey, biseksüel ya da trans bireyler olduğundan bihaberken, son derece kesin bir dille “Türkiye’de gey yoktur, inşallah da olmayacaktır” demek, söyleyen kişiyi gülünç duruma düşürmekten başka bir işe yaramaz. “Dağdaki çoban ne bilsin eşcinselliği? Bunlar Etiler’deki dejenere zenginlerin şımarıklıklarıdır” diyebilecek kadar zırcahil insanların yaşadığı ülkemizde, Gökçek’in yukarıdaki sözleri de bizi acı acı gülümseten inciler olarak kayıtlardaki yerini aldı.
 
Aslında burada sorunun görünürlük meselesi olduğu, Gökçek de dahil birçok kişinin malumu. Bu ülkede de her kesimden, her inançtan, her etnik kökenden, her meslek dalından LGBT bireyler mevcut ama çeşitli nedenlerle yönelimini gizleme mecburiyeti hissediyorlar. Bazıları uygun zamanın gelmesini bekliyor, bir kısmı ise “saklaması gereken bir açığı olduğu” yanılgısını o kadar içselleştirmiş ki sosyal paylaşım ortamlarında sahte profiller açıyor, fotoğraflarında yüzlerinin tamamını göstermemek için türlü yöntemler deniyor. “Yok ve olmayacak” diyenlerin hoyrat ve pervasızca iddiaları da sadece ve sadece, LGBT’lerin henüz “açık” olma gücünü bulamamalarından ya da açık olmayı tercih etmemelerinden kaynaklanıyor.
 
“Olmamalı” demekse işin apayrı bir boyutu. Her şeyden önce bireyin var oluşu için açık bir tehdit oluşturan bu söz, aynı zamanda seçme ve seçilme hakkını kısıtlayan çok tehlikeli bir iddia. (“Olmadı, olmayacak, olmamalı” diyenlere şunları sormak gerekiyor: Olmadığını nereden biliyorsunuz? Olanlara ne yapmayı düşünüyorsunuz? Olmaması için ne yapacaksınız?) “Olmamalı” derken sadece söz konusu bir LGBT aday hedef alınmıyor; o kişiyi, cinsel yönelimini değil de icraatlarını ya da vaatlerini değerlendirerek oy verilmeye değer bulan geniş bir seçmen kitlesinin iradesi de çöpe atılıyor. Eşcinsellik ve biseksüelliğin, heteroseksüellikle birlikte üç doğal cinsel yönelimden biri olduğunu söyleyen tıp çevrelerinin bilimsel çalışmaları görmezden geliniyor. Mevcut şartları iyileştirmek için iğneyle kuyu kazarcasına çaba harcayan siyasi parti temsilcilerinin emekleri göz ardı ediliyor. Ailelerin, dostların, arkadaşların LGBT bireylere olan koşulsuz sevgisi ve desteği yok sayılıyor ki insanî açıdan bakarsanız en yaralayıcı, en umut kırıcı olan da bu. Bugün İstiklal Caddesi’nde düzenlenen Onur Yürüyüşü’ne on bine yakın kişi katılıyorsa bunun azımsanamayacak bir kısmını LGBT bireylerin aileleri, dostları, arkadaşları oluşturuyor. Hiç kimsenin bunu soyut, muğlak, mesnetsiz iddiaların ardına saklanarak hiçe saymaya hakkı olamaz.
 
Günümüz koşullarında görünür olamama her ne kadar önemli bir sorun teşkil etse de birilerinin “olmayacak” dediği gelecekte aslında başından beri ne kadar çok sayıda LGBT bireyle bir arada, iç içe yaşandığı yavaş yavaş ortaya çıkacak. Birilerinin inatla eşcinsellerin çoğalması, eşcinselliğin “özendirilerek” yayılması biçiminde algıladığı ve yansıttığı durum aslında ekonomik özgürlüğünü kazanan, örgütlenen LGBT’lerin “dolaptan çıkması”ndan başka bir şey değil. Bu görünürlük LISTAG, CETAD (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği), Türk Tabipler Birliği, Türk Psikologlar Derneği, sözde onarım terapisiyle eşcinselliği tedavi ettiğini iddia eden birtakım kişilere tepki olarak “Sizin konuştuğunuz yerde artık biz de susmayız” diyerek harekete geçen TODAP (Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar) gibi oluşumların varlığı ve desteğiyle daha da artacak. İşte o zaman hiç kimse “Olmadı, olmayacak” gibi ifadeleri kafasına estiği ya da içinden geldiği gibi kullanamayacak.
 
Şu da var ki, Gökçek’in “…ahlak tarzımız, anlayış tarzımız biraz değişik” biçimindeki sözlerine hak vermemek(!) neredeyse imkânsız. Ahlak tarzımız hakikaten biraz “değişik”. Avrupa’daki gey kültürüyle bir araya gelemeyecek kadar pir-ü pak bir toplum olduğumuz için beş yaşındaki bir erkek çocuğunu bez bebekle oynaması yüzünden diğer çocukların etkilenmesini önlemek amacıyla, gittiği kreşten kovabilirken; 17 aylık bebeklere tecavüz edebiliyor, 12-13 yaşındaki kızlara yirmili, otuzlu gruplar halinde tecavüz edip sonra da aralarında devlet memurlarının, askerlerin, öğretim kurumlarında görevlilerin de bulunduğu bu kişilere olayın, çocuğun rızası dahilinde gerçekleştiğini öne sürerek en hafif cezaları verebiliyor, tecavüze uğramış zihinsel engelli bir kadın için “O sırada bağırmadı, demek ki rızası vardı” biçiminde adli tıp raporları hazırlayabiliyoruz; erkeklerimiz boşanmak isteyen eşlerini sokak ortasında defalarca bıçaklayabiliyor ve ağır tahrik gerekçesiyle yüklü bir ceza indirimi alabiliyor.
 
Basına her gün yeni bir rezilliğin, kan dondurucu bir vahşetin yansıdığı bir ülkede huzuru ve düzeni ancak ve ancak “gey”ler bozabilir ama Melih Gökçek’e göre çok şükür ki “bizim Türkiye”de gey olmayacak ve olmamalı. Bu arada affedersiniz ama “bizim” derken?.. 

Etiketler:
nefret