23/03/2016 | Yazar: Hande Çayır

Şükran Moral bu satırları sosyal medyada paylaştı ve sokağa attı kendini.

“Bir sanatçı olarak terörün bizde yarattığı korkuya ‘dur’ deme zamanı geldiğini düşünüyorum. Birbirinden korkan insanlar olduk. Sevgisizlik ve nefret ortamı yaratıldı. Artık sansürsüz adım atılamıyor, her hareketimiz gözetim, baskı içinde, sanatın damarları çok zayıfladı. Her durumda sanat yapılabilir. Kendi adıma bir tavır koymak istiyorum. Yasaklanan ve canlı bomba tehlikesi olan her yere gitmek. Evet, meydan okumak! Ve bunu Periscope’tan yayınlamak istiyorum. Herkes davetli. Korku esaretine boyun eğmiyoruz. Tehlikede olan, korkuyla yaşayan sizsiniz. Bu sözlerim slogan gibi gözükse de aslında bu teröre karşı, aşkı, sevgiyi isteyen bir eylem. Tercihim sanatın karşı çıkan ve başkaldıran yanı. Sanatsal eylemimi 20 Mart içinde yapmaya karar verdim. Meydanlarda, metroda ve AVM’lerde. Bütün tehlikeli diye işaretlenen yerlerde.”

Şükran Moral bu satırları sosyal medyada paylaştı ve sokağa attı kendini. Çıkmayın, saklanın, dikkatli olun, durun, sessiz olun, itaat edin, fazla soru sormayın, boş boş kafa sallayın denen, bombaların patladığı* şu günlerde... Moral kollarını sıvayıp hayata katılmayı ve onu tekrar tekrar en baştan  yaratmayı seçtiğinde, ben de izleyici konumundan daha aktif hâle geçmeye karar verdim. Sorularımı hazırlayıp kendi yoluma koyuldum. Sonra, fark ettim: Aslında bütün yollar farklı olsa da bir miydi? Bunu yaparak sadece sanatın var olmadığını, bizim de ancak böyle var olabileceğimizi söylüyordu Moral. Peki öyleyse, siz de var mısınız?

- Nasılsınız?

Her performansımdan sonra hasta olurum. Bu kural değişmedi; ama ruhum çok iyi. Kaygılarım azaldı; biraz daha iyiyim. 

- Neden “gitmeyin” denen yerlerde performans yapıyorsunuz?

Tabuları yıkmak benim için bir zevk; ama şu günlerde yaşadığımız, tabuların ötesinde alçakça bir durum.Türkiye’mizin kocaman bir hapishane olması... Kendi evlerimizin artık hapishane, işkence yeri olması... Bir sanatçı nasıl buna boyun eğer? Esaretle yaşamanın bir anlamı yok. O nedenle her durumda yapılacak bir şeyler vardır. Sansürler, yasaklar bir sanatçıyı durduramaz. Canlı bombacı, aslında ölmekten ve öldürmekten başka seçeneği kalmayan kişiler, düzenin yarattığı, iktidarın var olma nedeni... Korku dalgasını kırmak gerekiyordu. Sanatçı olarak her zaman vur-kaç performansları sevdim. Sanatta ve devrimde önemli olan tek şey zamanlama. Şimdi bunu yapmam gerekiyordu ve yaptım.

- İlk nerede / nasıl aklınıza düştü bu performans fikri?

Cuma, 18 Mart akşamı karar verdim; çünkü artık bıkmıştım, herkesten “Aman dikkat et, oraya gitme, evden çıkma” laflarını duymaktan. Herkesin ruhunu korku salmış, sanki toplu ölüm, topluca teslim olmuşuz gibi. Evden çıkamama, korkmak dünyanın en aşağılayıcı durumu. Özgürce korkmadan çıkamaz mıyım? Sanki öldük! Ölmekten de beter, teslim olduk barbarlara. Kesin bir şeyler yapmalıydım; yapmasaydım çok kötü olacaktım, o nedenle 24 saat içinde bu performansı hazırladım.

- Gerçekten korkmuyor musunuz? Yoksa, korku var da rağmen üstüne mi gidiyorsunuz?

Esaretten ve yasaklardan daha çok korkuyorum. O nedenle de korkmuyorum. Kaybedecek çok şeyim olmasına rağmen korkmuyorum. Bence en büyük korku, özgürlüğü kaybetme korkusu olmalı. Yaşamak mı bu? Canlı bomba var diye evlere hapsolma. Onurlu bir insan bunu kabul etmez. Gerçekten gerçeküstü bir durum yaşıyoruz. Milyonlarca kişi bir avuç iktidarın elinde oyuncak... Hayır efendim, ben bu ruhu reddediyorum. Bu barbarlar ülkeyi Suriye'ye, Pakistan’a, Afganistan’a çeviremeyecekler. Buna izin veremeyiz. Bir gün, o meydanlarda, hep birlikte haykırarak aşk şarkıları söylemeliyiz. 

- 20 Mart’ta hangi noktalara gittiniz?

Önce Taksim Meydanı'na gittim. Periscope'tan canlı yayın yaparak... İlk kez kullandım bu uygulamayı, elimde telefon, mikrofon gibi ama yaka mikrofonu olmadan aşk şarkıları söyledim. Çıplak sesle... Sonra metroya indik, her taraf sessiz, insansız ve hüzünlüydü. Metroda şarkı söylediğimi görenler çok şaşırdı, o hüzün yavaşça gidiyordu. AVM’ye, Kanyon'a gittik, her tarafta ölüm sessizliği vardı. Ağlamakla şarkı söyleme arasında bir ruh içindeydim. Sonra Galata Kulesi'ne... Turistler de yoktu. En son Karaköy iskelesinde performansımı bitirdim. 

- Performansın, tehlikeli denen yerlere sanatçının gitmesinin yanında, ek içeriği de var mıydı? Bir metin okudunuz mu, vb.?

Performanstan birkaç saat önce basın bildirisi yayınlamıştım, sosyal medyada. Vur-kaç performanslarda önceden duyurma olmaz. Güvenlik için şart. Neden böyle bir performans yaptığımı, şarkılardan önce ve sonra Periscope’tan anons ediyordum. Korkmamak gerektiğini ve bir sanatçıyı asla durduramazsınız diye... Ümidimin bir gün meydanlarda hep beraber, yüksek sesle şarkı söylemek olduğunu ve iktidarın korkması gerektiğini... 

- Yaptığınız canlı Periscope yayını nasıl tepkiler doğurdu?

Son gittiğim yerlerde internetim bitmiş, o nedenle ulaşamadım; ama bence çok iyi oldu. Harika bir yol! Bir sanat savaşçısını sansür durduramaz; bir yol bulur. Okuduğum tepkiler çok olumluydu. İşin tuhaf yanı şarkıları ezbere bilmiyordum, kâğıda bastırıp okumuştum. Mikrofonsuz filan... Daha önce performanslarımda şarkı söylemiştim, daha hazırlıklıydım. Bence çok etkileyici bir yol oldu; tabii internetin yavaş olması sansürüne rağmen. 

- Bomba patlaması muhtemel yerlerde bu performansı yapmak sizi / bizi / hepimizi güçlendirdi mi? (Beni umutlandırdı.)

Burada bir sınıf mücadelesi var ve ben bir sanatçı olarak her zaman ezilenlerden yanayım. Asla yılmamak gerekiyor ve asla saklanmamak gerek. Yüzleşmesini öğrenmeliyiz acı da olsa. Faşistlerin bize çizdiği yoldan değil de kendi özgürlükçü ve onurlu yolumuzdan gitmeliyiz. Kelebek etkisi yarattığımı söylediler hemen, bunu duymak bana yeterli. 

- Tam orada iken ne keşfettiniz / düşündünüz?

İlk yadırgadığım, nasıl bu duruma razı olup evlere kapandığımız oldu. Taksim Meydanı'nın sessizliği, kitsch mimarisi, hüzünlü olması, sanki bir kâbus gibiydi. Bir elimde telefon, bir elimde kâğıt şarkı söylemem... Ağlamak istiyordum ama aynı zamanda gururluydum. O şarkıların özel hatıraları... Ruhum altüst olmuştu. O an kuvvetli olmam gerekiyordu. Hayal ediyordum, bir gün bu meydanlar dolacak, ortalık inleyecek ve iktidardakiler titreyerek kaçacaklar diye. 

- Esnaftan, civardakilerden nasıl tepki geldi?

Hani, yollar yapıldı diye sevinenler mi? Yok canım, yoktular, toz olmuşlar bayağı. Artık o yollara çıkamıyorlar. Etraftaki kişilerin hüznü, acaba bu kafasında papatya tacı taşıyan, aşk şarkıları söyleyen kadın gerçek miydi? İşte o bakışı yakaladım. İçim acıdı. Katılanlar da oldu, deliler, sarhoşlar, evet.  

- Genelevdeki işinizde de güvenlik tehdidi vardı... Bu performansınızın hissiyatı önceki performanslarınızdaki gibi miydi? Nasıldı?

Genelevdeki güvenlik tehdidi sadece bana yönelikti. Burada bütün Türkiye'ye... Hayır, bu kez çok değişikti. Sürekli ağlamakla, şarkı söyleme duygusu arasında gittim, geldim. Korkuya yenilmiş bir halk vardı ve bu beni çaresiz hissettirirken birden öfkeye dönüştü. İşte, bu öfke beni harekete geçirdi. Hayır efendim, siz bir sanatçıyı asla eve kapatamazsınız; korkunuzu alır, rujumu sürerim!

- Welcome to Turkey serginizden sonra bu perfomansınız da oldukça manidar. Şu an Türkiye’ye gelen giden de pek kalmadı. Yine de, Türkiye’deki meselelere karşı durarak ilerlemek, sanatı var ediyor. Başka bir ülkede doğsaydınız, işleriniz bambaşka olur muydu?

Welcome to Turkey sergimde kanlı bir Türkiye haritası vardı; yataktan yapılma. Sanki bu günleri görmüşüm gibi. Galeriyi, turizm ofisine çevirmiştim, şimdi o ülkeyi, birebir yaşamak kâbus gibi. Türkiye'deki faşizme, yasaklara, yobazlığa sanat ile karşı durmak benim tavrım. Sanat var olmuyor sadece, biz  de ancak böyle var olabiliriz. Kesinlikle bende bu yürek var olduğu sürece, yine de ötekileri savunurdum, ezilenleri...  

- Tunuslu yazar Ummuzzeyn bin Şeyha "Sanat, terörle mücadelede büyük rol oynar. Sanat ölüme karşı yaşamı savunan bir mesajdır" diyor. Siz de, “Teröre karşı sanat” diyerek yola çıktınız. Sanat terörü durdurabilir mi? Ya da sanatla ayakta duranlara moral olmasının yanında işlevi ne olabilir?

Sanat elbette terörü durdurur. Sanat bilincimizi besler, yobazlıktan başka çıkışları gösterir. Faşistler neden sanata saldırıyorlar sence? Adamlar meydanlardaki heykelleri söküyorlar; "yani halkımız o kadar zavallı ve aşağılık ki heykeli mi sikecek?” Sanatın görevi vital ve vazgeçilmez. Sanatın işlevi tek olamaz, birçok işlevi var; ama kendini ve çevreyi anlamak için gerekli. 

- “Gitme” denen yerlere gidiyorsunuz. Sur’a, Cizre’ye, Doğu Anadolu’ya gitmek aklınızdan geçmiş miydi?

2014’te Hasanpaşa Hanı’nda Balkon performansı yapmıştım. Hitler kılığında 15 dakika, köpek gibi havlayarak halkı selamladığım bir performans... Şu anda oraya artık kimse giremiyor. Mardin'e de gittim performans yaptım. Benden önce oralarda performans yapan var mı? Tehlike aramıyorum, sadece gerekirse ve hissedersem gitmeliyim.

- Canlı bomba olma hâli ile nasıl ilişki kuruyorsunuz?

Canlı bomba derken, öldüğünde ancak var olan kişiler... Korkunç bir son! Kolektif korkunun yarattığı, eve hapsolma hâli de bir anlamda intihar...


* E-flux’ın Sanat ve Terör sayısını buldum, bu da bir köşede bulunsun.


Etiketler: kültür sanat
nefret