27/03/2009 | Yazar: Deniz Deniz

Okan Bayülgen'in ‘Sade Vatandaş’ programı önceki gece son derece ilginç ve bir o kadar da düşündürücü diyaloglara sahne oldu.

Okan Bayülgen'in ‘Sade Vatandaş’ programı önceki gece son derece ilginç ve bir o kadar da düşündürücü diyaloglara sahne oldu. Programda Yargıtay'ın son kararı çerçevesinde imam nikâhlı eşlerin de resmi nikâhlı eşler gibi kabul edilmesi ve bunun sonucunda eşlerin tazminat hakları tartışıldı. Programa hukukçu Kezban Hatemi ile yazar Nil Gün konuk olarak alınmıştı. Av. Kezban Hatemi beklendiği gibi imam nikâhının resmi nikâh yerine geçmesini, müftülüklere nikâh kıyma yetkisi verilmesini isteyerek, bu şekilde suiistimallerin önlenebilmeğini savundu. Programın başlarında Bayan Hatemi eşi Hüseyin Hatemi'nin yıllar önce katıldığı Okan Bayülgen'in bir programında nasıl Okan'ın muzipliğine gelip pantolonu sırılsıklam programdan ayrıldığını anlatınca stüdyo kahkahaya boğuldu. Birazdan aynı stüdyo yine kahkahaya boğulacaktı ancak bu kez sulu bir hatıradan dolayı değil, içinde eşcinsel ve "Cemil İpekçi" laflarının geçtiği bir telefon bağlantısından dolayı. 

Programın sonlarına doğru şu an adını tam hatırlayamadığım ama tartışılan konuyla yakından ilişkili bir davayı kazanmış olan bir avukat bağlandı. Anlayabildiğim kadarıyla söz konusu avukat nikâhsız bir şekilde uzun süre birliktelik yaşayan müvekkili bir eşin açtığı tazminat davasını kazandığının müjdesini veriyordu. Hatemi'nin de desteklediği avukat davayı nasıl kazandıklarına ilişkin bilgileri sıralarken içimden "galiba şimdi sözü eşcinsellere de getirecek" şeklinde bir his oluştu nedense. Bu hissimin arka planında ise 2008 Aralık ayında TBMM komisyonunda verilen ve imam nikâhlı eşlere de tazminat hakkı tanınmasını düzenleyen tasarı ve onun etrafında sürdürülen tartışmalardı. Söz konusu tartışmalarda bu tasarının "eşcinsellik" ve benzeri diğer birlikteliklere de emsal olabileceği tartışılmıştı. Olan oldu ve tam da hissettiğim gibi adını hatırlayamadığım avukat, "Ben Yargıtay'ın bu kararının eşcinsellere de emsal teşkil edeceğini düşünüyorum" demesin mi? İşte o sırada stüdyoda buz gibi bir hava esti. Hem Bayülgen hem de Kezban Hatemi şaşkınlıkla gülmeye başladılar. Avukat bununla da yetinmeyip bir de "Sayın Cemil İpekçi eşcinsel olduğunu beyan ettiği için sadece şu an o nu hatırlıyorum. Bu karardan o da faydalanabilir" gibi laflar etti. Tabii ki iyi niyetle yaptı tüm bu konuşmaları, hatta sadece eşcinsellerin değil örneğin nişanlısı askerde şehit olanların da tazminat talep edebileceğini de ekledi. Eşcinsellere ilişkin bağlantı kurmaya çalışırken "eşcinsel açılımı" gibi bir laf etti ve sürekli ağzından demokrasiyi düşürmeyen Kezban Hatemi, bir yandan gülerken bir yandan da "ben böyle bir açılım falan görmüyorum" demekle yetindi. Eşinin ıslak pantolonlu canlı yayın hatırasını kahkahalarla anlatan Bayan Hatemi, bu kez savunduğu bir hukuki hakka eşcinsellerin de alakalandırılmasına gülüyordu. Bir yandan gülerken öte yandan bir an önce es geçmek istiyordu. Zaten daha sonra hem telefon bağlantısı sonlandı hem de kısa süre sonra program başka konu ve konuklarla devam etti. 
 
İşte bu tavırlar beni deli ediyor. Nasıl etmesin ki? Bir bakıyorsunuz akla hayale gelmeyecek konularda AB'den ve demokratik değerlerden dem vurarak sonuca varmaya çalışanlar, söz konusu eşcinsellik oldu mu, birden bire İslami determinist diye nitelenebilecek bir tavırla son derece statükocu bir pozisyon alıyorlar. Evet, işte bu tutarsızlıklar beni deli ediyor. Bu ülkede "sade vatandaşları" geçtik kerli ferli hukukçular bile eşcinseller söz konusu oldu mu, gülüp geçiyorlar, alay ediyorlar, önemsemiyorlar, yeri geliyor "bunlar" diyorlar, yeri geliyor "bunlara hazır değiliz" diye geçiştiriyorlar. İşte Kezban Hatemi de o programda buna benzer bir tepki gösteriyordu. Pek çok konuda demokrasiye işaret eden tavırları bilinen Hatemi eşcinsellik söz konusu oldu mu, statükonun yanında yer alabiliyor.
 
Bayan Hatemi'nin eşcinsel evlilikler konusundaki fikrini daha yönce yaptığı "Toplumumuzun buna uygun yapısı yoktur. Bu ahlaki çöküntüdür. Bu ilişkileri evlilik akdiyle resmileştirmek toplumun değer yargılarının çöküntüsü anlamına gelir ki, buna kimse müsaade etmez" türündeki açıklamalarıyla zaten biliyorduk. Ki bu bile Bayan Hatemi'nin her daim ağzına pelesenk yaptığı demokrasi ve AB konularında dürüst olmadığının göstergesi. Kezban'ın tavrı apaçık ortada da eşi Hüseyin Hatemi'nin "eşcinsellik" konusunda daha esnek ve müspet yaklaştığını duymuştum öğrencilik yıllarımda. Ne ben bunu kendisine sorma fırsatı bulabildim ne de bu konudaki herhangi doğrudan bir demecine rastlayabildim açıkçası. Sadece bazı muhafazakâr çevrelerde böyle bir fısıltı vardı ve bu fısıltı o dönem benim de kulağıma gelmişti. Fakat Hüseyin Hatemi'nin "Alman anayasası İslam'a en uygun anayasadır" şeklinde yıllar önce Yeni Şafak gazetesine verdiği röportaj sanırım bazı ipuçları da veriyor. Tam da o dönemde Almanya'nın eşcinsel evlilikleri yasalaştırdığı göz önünde bulundurulduğunda Müslüman bir ülkenin üniversitesinde İslam Hukuku kürsüsünde oturan bir profesörün "Alman anayasası İslam'a en uygun anayasadır" demesi az buz bir olay değil. Hüseyin Hatemi'nin bu röportajı "eşcinsellik konusunda yerleşik fikirlerden farklı düşünüyor" savının bir fısıltıdan ibaret olmadığının da göstergesi ayrıca. Şimdi burada Hatemi'ye sorulması gereken hayati bir soru var ki o da şudur: "Sayın Hatemi, 'İslam'a en uygun anayasa Alman anayasasıdır' demek, bir anayasanın bünyesine eşcinsel hakları ve evliliklerini de alması İslam'a ters değil sonucuna çıkmaz mı?" Gerçekten Sayın Hatemi'ye bugüne kadar bu soru neden sorulmadı bilemiyoruz. Kabul ederlerse belki Kaos GL için birimiz gidip sorar? Bence hiç de fena olmaz.  
 
Sus Kezban sus!
 
Bir tarafta eşcinseller ve eşcinsellik hukuku söz konusu olduğunda şiddetle karşı çıkan, gülmek için fırsat sayan Kezban Hatemi, öbür tarafta "İslam" ve "Hukuk" eksenli bir röportajda eşcinsellere evlilik hakkını barındıran Alman Anayasası için "İslam'a en uygun anayasa" saptamasında bulunarak, alışılmışın dışında bir pozisyon sergileyen Hüseyin Hatemi. Bilindiği üzere Kezban Hatemi, Hüseyin Hatemi'nin önce öğrencisi sonra eşi oldu. Türkiye siyasi açık oturumlarla tanışır tanışmaz bu ikili sık sık gündeme gelmişti. Birlikte katıldıkları siyaset meydanında eşi Hüseyin Hatemi’ye karşı dominant tavırlarıyla bir zamanlar Levent Kırca'nın "olacak o kadarı"na bile skeç olmuştu. "Sus Hatemi sus!" ve "Susuttum Kezban" şeklinde güldüren replikleri hala hafızalarda. Yukarıda aktarmaya çalıştıklarım Türkiye'nin bu son derece renkli ikilisinin bazı konularda birbirinden çok farklı düşünebileceklerinin de göstergesi. Elbette bu dolaylı aktarmalar ve fısıltılar dışında Hüseyin Hatemi'nin eşcinsellik konusunda net fikirlerine sahip değiliz. Fakat Alman Anayasası konusundaki sözleri bir gerçek. İşte bu gerçeklikten hareketle, Bay Hatemi'nin Bayan Hatemi'den bu konuda en azından daha insani ve uygar düşüncelere sahip olduğunu umarak, onun ağzından Bayan Hatemi'den rövanşı almak istiyoruz: "Sus Kezban sus!" 


Etiketler: yaşam
İstihdam