14/06/2014 | Yazar: Gülistan Aydoğdu

Taciz sadece cinsel, ya da cinsel görünümlü de olmayabilir. Farkında olmadığımız bazı davranışların aslında zaman içerisinde tacize vardığını düşünüyorum.

Taciz sadece cinsel, ya da cinsel görünümlü de olmayabilir. Farkında olmadığımız bazı davranışların aslında zaman içerisinde tacize vardığını düşünüyorum. Mesela yapı, örgüt, iş yeri, hatta zaman zaman aile içinde bile olabilen davranışlar var.
 
Kaos GL Dergisi, Kasım-Aralık 2011, “Taciz”, Sayı: 121
 
Taciz konusunda bulabildiğim iki tanımla başlamak istiyorum.
 
1-Irk, etnik köken, din, cinsel yönelim, cinsiyet ve kişisel özeliklere yönelik, kişi ya da kişileri küçük düşürücü, güç kullanımı içeren veya içermeyen her türlü görsel, sözel, fiziksel davranışlar taciz tanımına girer. Tacizi belirleyen unsur niyet değil, diğer kişinin üstünde bıraktığı etkidir. (Gnoxis adlı bir internet blog sayfasından)
 
2-Cinsel taciz; genel anlamda istenmeyen cinsel mağduriyeti ifade eder. Bireyin istemediği halde cinsel içerikli konuşmalar, şakalar, teklifler, görsel, sözel ya da fiziksel hareketlere maruz kalması cinsel tacizdir. (“Fema” Kıbrıslı feministlerin internet sitesi)
 
Birinci alıntının yapıldığı internet sitesinin yapısı ve güvenilirliği hakkında pek fazla fikrim olmasa da, Sabancı Üniversitesi’nin taciz belgesi olduğunu biliyorum.
 
Taciz konusunda Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim Dalının yaptığı ek çalışma dışında belge olmadığını gördüm. Aslında bu belgelerin yeterliliği başka bir tartışma konusu olarak bir kenarda dursun derim. Çünkü, gerek Sabancı Üniversitesi’nin yayınladığı belgede olsun, gerekse Ankara Üniversitesi’nin çalışmasında olsun, baz alınan mekan olarak kampus görülüyor. Buna bir itirazımız da yok aslında. Çünkü (’kapsam’ başlıklı ikinci bölümde) sözü edilen ast-üst, hiyerarşi, yetki söz konusu olduğunda tacizin ortaya çıkması zorlaşıyor denilmektedir. Ayrıca tacizin şekillerine göre ayrı başlıklarda toplandığını görüyoruz; ağır, sürekli ve basit taciz gibi. Yine tacizin tanımı ikiye ayrılmış ’Taciz’ ve ’Cinsel Saldırı’ olarak. Taciz hemen hemen Sabancı Üniversitesi belgesi ile aynı iken, Saldırı, İstismar, Misilleme olarak alt başlıkları görüyoruz.
 
Taciz, kişi ile vücut teması bulunmadan yapılan ve rızaya dayalı olmayan, cinsel içerikli söz tavır veya diğer davranış biçimleri diye geçiyor. Saldırı ise, yine rızaya dayalı olmayan cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesi sarılmak, ellemek, okşamak, dokunmak olarak belirtilmiş.
 
Aslında buradaki tanımlardan yola çıkarsak önümüzde şöyle bir tablo oluşuyor. Taciz sadece kadınlara yönelik değil. Erkekler de zaman zaman tacizden şikâyet edebiliyorlar. Bu durum toplumsal cinsiyetçi ayrım nedeniyle farklı deneyimleniyor. (Hani, ’erkek adam taciz edilir mi’, ’ayağına kadar gelmiş kadına hayır denir mi’ algılayışının baskınlığı ve ’ne kadar çok kadınla birlikte olursa o kadar “erkek” olma’ halinin içselleştirilmesi gibi).
 
Bir de erkekler, tacizi kadınlar gibi algılamıyor. Mesela bir mekânda otururken karşıdan bir kadın ısrarla baksa, hatta yanına gelip konuşsa veya dansa davet etse, bu, erkek için hoşa giden bir davranış, bir beğeni göstergesi olabiliyorken, kadınlar açısından böyle olmuyor.
 
Taciz, her zaman tanıdık iş yeri, kurum, üniversite gibi kapalı bildik mekanlarda olmuyor elbette. Bu sene içerisinde Mimarlar Odası ve Kaoslu kadınlar olarak yaptığımız çalışmalarda, otobüs (ki hatta bu konu parodi haline de getirilir sık sık), park, sokak, alışveriş yerleri gibi açık alanların da bu açıdan tehlike arz ettiğini gördük.
 
Taciz konusu hep tartışmalı oldu. Bu feministler açısından da böyle. Henüz bir netliğe varılmış değil. Ya da en azından benim için. Taciz vücut bütünlüğüne karşı istenmeyen dokunuşlarla yapılabildiği gibi, bakarak, kaş, göz işareti, el işareti ve sözle de olabiliyor.
 
Başka açıdan bakıldığında ise, şöyle bir durum da ortaya çıkabiliyor: Bir kişiyi beğendiniz, hoşunuza gitti; beğeninizi göstermek istiyorsunuz, tanışmak istiyorsunuz. Bunun yolu yöntemi ne olabilir diye de düşünüyorum. Aynı mekan içindeyseniz ve birbirinizi tanıyorsanız beğeninizi nasıl ifade edersiniz? Yani birlikte olma isteği nasıl dile getirilir, ya da getirilmeli midir?
 
Yine bir başka açıdan bakarsak; birisini seviyorsunuz ve onu elde etmek için kırk takla atıyorsunuz. Bu sözüme bakmayın tabiî ki takla atarak kimsenin gönlü kazanılmaz ama amiyane tabiriyle söyledim. Hani hediyeler alırsınız, çiçekler götürürsünüz, güzel sözler söylersiniz vs gibi. Taciz burada nerde başlıyor?
 
Sanırım konunun en can alıcı noktası burada oluşuyor. Taciz bence algı ile ilişkili. Birisinin taciz olarak görmediği dokunuş, söz, davranış, bir başka kişi için taciz olarak algılanabiliyor. Bu yüzden tacizin tam tanımını yapmak zorlaşıyor. İkinci konu ise, taciz olgusunda kadınların kendilerini tehdit altında hissetmeleri. Yani erkekler güzel bir söz, bakış, hediye vs karşısında kendilerini tehdit altında hissetmedikleri için taciz olarak tanımlamıyorlar. Tam tersi beğenilmenin verdiği bir gururlanma bile yaşadıklarını söyleyebiliyorlar. Çünkü, hayır dediklerinde karşılarındaki kadın ısrarcı da olsa bir erkeğe fiziksel zarar veremez. Erkeklerin “adı çıkmaz”, toplumda “kirlenmez”, kimse onlara “kuyruk salladın” diye yüklenmez, iş değiştirmek zorunda kalmazlar, eşleri tarafından suçlanarak boşandırılmazlar ve kimseden dayak yemezler. Bunun gibi birçok nedenle, kadınların ve erkeklerin tacize bakışları, yorumlayışları, algılamaları, tanımları farklılık taşıyor.
 
Kadınların korku noktaları ise, iş yerindeki bir beğeni, teklif, hoşa gitmenin, birlikte olma talebinin varabileceği yerler. Bu yerler kaba şiddette dönüşebilir. Tehdit, tecavüz, teşhir, yol kesme, aleyhte konuşma, ifşa, rezil etme, iş, güç, statü ile tehdit, gibi sonu belli olmayan bir yığın olasılık söz konusu.
 
Yukardaki anlatımlardan da görüyoruz ki, taciz sadece fiziksel ve bedene yönelik olmayabiliyor. Feministlerin söylediği söz sanırım burada önem kazanıyor; “beyanın esas olma ilkesi”. Herkesin tacizi tanımlama ve algılama düzeyi, düşüncesi, farklı ve kişiye, toplumsal duruma, mekâna, statüye, evli olup olmamaya kadar pek çok şey etken olabiliyor. Bir başka en çok etkileyenin de “ahlak”, toplumsal cinsiyetçi bakış, rol-güç ilişkisi olduğunu yabana atmamak gerektiğini düşünüyorum. Kaşla, göz temasıyla, bakarak, sözle, yakınında, yanında, ya da uzaktan el hareketiyle taciz mümkündür.
 
Aslında burada başka bir ikilem de olabiliyor. Kişisel alıp verememe hali, bir hesabı, husumeti, hasedi olursa, bu nasıl ayırt edilecek. Yine beyan esas mı denecek? Ayrım nerde başlıyor? Uzaktan yapılacak bir tacizin belgesi olabilir mi? ’Ben çok seviyordum, onun için yaptım’ın karşılığı ne olur?
 
Bu sorular silsilesini uzatmak mümkün. Bir taraftan yazarken bir taraftan ben de düşünüyorum aslında. Bildiğim tek şey ise, biz şiddet başvurusu alırken, yargılamadan, önyargısız, suçlamadan, karşımızdaki kişinin adına karar vermeden dinlemek durumundaydık. Taciz konusunda da aynı yöntemin geçerli olması gerektiği inancındayım. Yani karşımızdaki (iyi niyetli davranış olduğunu söylese ve savunsa bile) tacize uğradığını söyleyen kişinin nasıl algıladığının çok önemli bir ayrım olduğunu düşünüyorum.
 
Aslında bu konudaki en büyük sorunun örgüt körlüğü dediğim konuyla çok alakalı olduğunu da görüyorum. Aynı eşcinsellere saldırının bir şekli olarak, ’bizim oğlanlardan böylesi çıkmaz’, ’bizim topraklarda bunlar olmaz’; yani ’benim çocuğum yapmaz’ gibi. Ya da ’kol kırılır yen içinde kalır’ anlayışı hakim olunca insanlarda örgüt körü olabiliyor.
 
Taciz sadece cinsel, ya da cinsel görünümlü de olmayabilir. Farkında olmadığımız bazı davranışların aslında zaman içerisinde tacize vardığını düşünüyorum. Mesela yapı, örgüt, iş yeri, hatta zaman zaman aile içinde bile olabilen davranışlar var.
 
Yanındaki insana gıcık olma halinden başlayarak, iktidarını pekiştirmek. Yanındakini ya da karşındakini yok saymak. Dinlememek, sözünü kesmek. Saçının şeklinden giyimine, bakışına, yemek yemesinden ruj’unun rengine kadar pek çok alanda taktı mı taktığımız. konuşurken sürekli eleştirdiğimiz, yerdiğimiz ya da çekiştirdiğimiz insanların neler hissettiğini hiç düşündünüz mü?
 
Sadece sözlü ya da dokunarak da değil; bazen bakışlarımızla da birini yerin dibine batırabiliriz. Okulda, işte, topluluklarda, her yerde sıkça rastlanılan bu durumda, hele bir de sessizse o kişinin vay haline diyorum. Bu davranış sonunda kişiyi isyan eden, saldırgan, alıngan, daha kapanık, cesaretsiz, silik bir hale sokabilior ya da daha fevri yapabiliyor. Yani kişinin direkt kişiliğinin etkilendiğini görmek mümkün. Her türlü topluklarda bu tür davranışların izine rastlamak mümkün. Bazı yerlerde belki farkındalık nedeniyle daha az olabilirken bazı yerlerde hiç farkına varılmadan ya da fark ettirilmeden devam eden bir süreç oluyor. Çokça yaşadığımız bu durumun sürekli hale geldiğinde taciz olarak nitelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü; yukarda tarifi yapılan kişinin kimliğine, kişiliğine, bedenine yönelik ve kişiyi rahatsız eden davranış, düşünce, söz, eylem, dokunmadan söz ediliyor. Bu şekilde baktığımızda yukarda saydığım davranışlar da kişinin özel alanına, kimliğine, kişiliğine ve bedenine yönelik davranışlar değil midir? Ve süreklilik kazandığında kişinin psikolojisinde çökme nedeni değil midir? Bütün bunlardan hareketle, cinsel içerikli olmasa bile süreklilik arz eden olumsuzlama davranışlarının taciz olduğunu düşünüyorum.
 
Son olarak taciz konusunun daha çok tartışılmaya ihtiyacı olduğunu hepimiz görüyoruz. Tacizin şu günlerde çokça dile getirildiğini de göz önüne aldığımızda, içinin daha fazla boşalmasını beklemeden ya da boşaltılmasına izin verilmeden tartışmaya başlanmalı diye düşünüyorum.
 
Hepimize kolay gelsin. 

Etiketler:
nefret