11/12/2015 | Yazar: Tolga Yalçın

‘Ölüm Tahir’e de yakışmamış, öylece uzanmış, ağzında kan’

“Ölüm Tahir'e de yakışmamış, öylece uzanmış, ağzında kan”

Lisede okurken Bir Hamide vardı, kesmeşeker dinlerdi çok. Eren'e son görüşmemizde "bana en sevdiğin şarkıyı söyle" demiştim. Ve tabi ki hatırlanmak istemeyen her erkek gibi vermedi. Sonra yıllarca gönüllülük yaptığım Kaos GL derneğinin dergisine yazısını görmüştüm Eren'in. Başlığı da şöyleydi: Çünkü serbest bir pazar her şeyi bozar! Kesmeşeker şarkısıymış. Her şey sermaye için sevgilim adlı şarkısı. Dinleyip duruyorum bir kez daha, olmamış ilişkim adına. Olamayacak ilişkilerim adına. 

Bir çalıkuşu hikayesi daha. Ankara'da, yıllar önce acil servisini tırmıkladığım öğrenciyken, şimdi çalışanıyım. Buralara gelmek istemedim. Amasya'da kalmak istemedim. Ne istediğimi bilmiyorum. Ne istemediğimi de. Çalıkuşu da öyleydi. Ama Amasya'yı özlüyorum, arkadaşlarımı, Yusuf’u, yemekhanede inleyen kahkahamı, doktorlara laf atışımı, alıştığım bir yere, tekrar yeni olma durumu ben de gerginlik yaratıyor. Yüksek lisansım da nevale zaten. 

Hayaller kuruyorum kendime. Diyarbakır'a gideceğiz mesela, ev arkadaşım olan Eren'le. Orada yaşayacağız. Çünkü o kadar çok ölüm var ve uzakta erişemiyoruz. Sanki yakın olunca erişeceğiz. Yakın olunca pankart taşımak daha kolay olacak sanki. 

Burada herkes yaşlı. benden büyük. Çocuk muhabbeti yapıyorlar. Evlenmeyen çok az. Evlenmeyene eksik bakıyorlar. Hastanenin mimarisi karışık. Bazen kaybediyorum kendimi. Yolumu. Neredeyim ben? 



Tahir Elçi'yi vurdular gördün mü?

Kar yağıyor. Bazen az az. Sessiz sessiz yağıyor. Geçen hastanenin önünde öğrenciyken ağladığım banka gittim. Sigara içtim. Her şeyi hatırlamak kahpelik bana tanrıdan. Her şey büyük burada. "Buradaki samimiyeti bulamazsın" demişlerdi. Gülerdik Yusuf'la. Doğruymuş. 

Ardıç Kitabevine gittim. Çok severdim. Çok pahalıydı. Artık değil. Huzur buluyorum orada. Yakup'la oturmuştuk bir defa. Mimarisini değiştirdikleri için oturduğumuz yeri bulamıyorum. Sahibine " bir aşkı katlettin" dedim. Anladı. "Sen o'sun" dedi. "Bir adamla gelip adam kalkıp gittikten sonra ağlayan." Sonra kimse ağlamamış, "kimse ağlamasın diye değiştirdim" dedi. Güldük. Çayı kötüydü. 

Hayaller kuruyorum. İntihar hikayeleri yazıyorum. "Al artık Ankara’dasın öl" diyorum kendime. Film festivaline yetişemedim. 

Her şeye yetişilir hiçbir şeye geç kalınmaz ama der edip, 
Yalan. Ben hiçbir şeye yetişemiyorum. 

Tutumlular haftasında okula sadece zeytin getiren bir çocuk hüznü var içimde. Geçmiyor. Film de izleyemiyorum çünkü yüksek lisans dersleri ağır ve İngilizce çalışmam gerekli. Zaten bir şeyleri doğru düzgün yapan biri değildim. 

Tahir Elçi'yi vurdular gördün mü?

Ev arkadaşım çok üzüldü. Yağmur yağdı. Sırılsıklam olduk, basın açıklamasında. Eren o gün yemek yemedi. Ben Tahir Elçi'yi tanımıyordum. Eren "Ahmet Hakan'ı sadece döverler, tabi ki öldürmesinler zaten, dövmesinler, ama Kürt olunca öldürüyorlar" diye Facebook lafı etti. 

Hiç bir şeyi hissedemiyorum. Birileri "empati yeteneğin yok" demişti. Doğruymuş. Sanırım bu kadar bencil birinin ölmesi gerek. 

Ölüm Tahir'e de yakışmamış, öylece uzanmış, ağzında kan. 


Etiketler:
İstihdam