05/03/2015 | Yazar: Karin Karakaşlı

Kadına yönelik siyaseti, genel politikadan ayrı değerlendirmek mümkün değil.

Vatandaşını potansiyel düşman gören, polise verdiği yetkilerle suistimale ve kasıtlı saldırılara yasal zemin hazırlayan İç Güvenlik Yasası gündemdeyken, toplumsal barış için birlikte mücadele etmek en büyük yaşam önceliklerinden biri olmalı. Bu noktada hiçbir hak mücadelesi birbirini görmezden gelme, dışlama ve dahi ortadan kaldırılması elzem tahakküm ilişkilerini kendi aralarında yeniden üretme ‘lüks’üne sahip değil.
 
Kadınların hayat hakkına ve bu hayatı nasıl yaşayacaklarını belirleme hakkına kasteden erkek şiddeti, bu yılın her gününü 8 Mart’a dönüştürdü. İHD İstanbul Şubesi Kadın Komisyonu’nun açıkladığı rapora göre sadece Ocak ve Şubat aylarında 52 kadının katledildi. Erkek şiddetinin aylık çetelesinin tutulması, öldürülen kadınların internet üzerinden kurulmuş ve her gün güncellenen ‘Anıt Sayaç’ ile kayda geçirilmesi bile bir başına şiddetin dehşetengiz boyutları konusunda çok şey söylüyor.
 
Hal buyken, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü cansiperane bir direnişin simgesine dönüşüyor. Nitekim, 13. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali de ‘Kadınların Sineması, Kadınların Direnişi, Direnişin Sineması’ temasıyla başlayacak. Filmmor Kadın Filmleri Festivali Koordinatörü Melek Özman, “Dünyanın her yerinde kadınlara karşı küresel bir saldırı söz konusu. Ancak kadınların küresel direnişi de var ve biz bu direnişe dikkat çekmek istedik. Hâlâ kadına yönelik şiddeti üçüncü sayfalardan, dizilerden görüyoruz ama buralarda kadının direnişini göremiyoruz. İşte bu festivalde kadınların direnişini göreceğiz” diyor.
 
Keza HDP Kadıköy Kadın Koordinasyonu’nun kadınlara 8 Mart’ta sokağa çıkmaları için yaptığı çağrıdaki “O gün dünyanın erkek haline karşı kadın yüzünü göstereceğiz” cümlesi de erkeğe değil erkekliğe ve eril düzene, her tür erkin tahakkümüne karşı birlikte verilecek muhalif mücadelenin gerekliliğine vurgu yapıyor.
 
Kadın sözünün ağızlara alınmadığı, ‘baaayan’ seslenişi eşliğinde muhafazakâr politikaların kadını silindir misali ezmeye çalıştığı bir düzende isyan edecek ve mücadelesi verilecek çok fazla şey var. Zira erkek şiddeti, popüler kültürden spora, siyasetten gündelik hayata her anımıza nüfuz etmiş durumda. Faşizmi küçük ölçekte yeniden üreten bu düzen, ilk hamlesine devletin ihtirasla egemen olmaya çalıştığı aileden başlıyor. Aile içi taciz ve tecavüz halen en büyük tabulardan biri. Kürtaj hakkı ise kadının bedenine dahi hükmetmeye azimli zihniyet açısından cinayetle eşdeğer. Heteroseksizmin dayattığı kalıpçı erkek-kadın ayrımı, feminist ve LGBTİ hareketleri dayanışmaya davet eden cinsiyetçi bakış açısının eseri. Okul, kışla, evlilik, aile, iş hayatı gibi alanlarda kadın emeği sömürüsü ve militarizm sil baştan üretilirken, yasalar da haksız tahrikten iyi hal indirimine varan bir dizi cezasızlık politikası uygulamasıyla erkek şiddetine meşru zemin kazandırıyor. ‘Devlet Baba’nın arkasında olduğunu hisseden katiller sadece kadını değil, kimliklerine tehdit olarak algıladıkları herkesi işte bu meşruiyete güvenerek bu denli rahatça katledebiliyor.
 
Kadına yönelik siyaseti, genel politikadan ayrı değerlendirmek mümkün değil. Kimlik mücadeleleri de tam bu sebepten ötürü sadece kendi kompartımanlarında değil, birlikte çıkılan yolun her durağında verilmek durumunda. Vatandaşını potansiyel düşman gören, polise verdiği yetkilerle suistimale ve kasıtlı saldırılara yasal zemin hazırlayan İç Güvenlik Yasası gündemdeyken, toplumsal barış için birlikte mücadele etmek en büyük yaşam önceliklerinden biri olmalı. Bu noktada hiçbir hak mücadelesi birbirini görmezden gelme, dışlama ve dahi ortadan kaldırılması elzem tahakküm ilişkilerini kendi aralarında yeniden üretme ‘lüks’üne sahip değil. Halen 21 ülkede resmi tatil günü ilan edilmiş olan 8 Mart bu topraklardaki gayrıresmi içeriğinde sadece feminist hareket ya da kadın mücadelesi için değil, bütün kimlik mücadeleleri için anlam ifade edecek denli geniş bir kapsama sahip olmalı. Buraya emeği, bedeni sömürülen mülteci kadınlar, translar, Kobanê’de direnen kadın gerillalar, Kürt siyasi hareketinin temel direği olan kadın siyasetçiler de dahil. Yine 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’da nüfusun yoğun olduğu yerlerde kadınlara eğitim imkânı sağlamak üzere yollara düşen Ermeni feministlerin ancak son birkaç yıldır birkaç idealist araştırmacının emeği ile bilinir oluşu, bugün ise o ilerici akımın ancak bir inceleme alanı olarak varoluşu kendi içerisinde çok şey anlatıyor olmalı.
 
Her mücadelenin kendi miladı diğer mücadelelerin takvimine eklenmeden, birbirinin geçmişini kendi sesinden dinleyip geleceği birlikte inşa etmeden, erke karşı durabilmek mümkün değil. Cinayet ve katliamların yıl dönümleri ile dolu bir takvime onurlu ve mutlu günler eklemek muhaliflerin ortak hedefi olabilmeli.
 
Ve böylesi bir muhalefet için kadınlardan öğrenilecek çok var. Bu 8 Mart’ta biraz ilham ve irade solumaya var mısınız? Belki bu şekilde takvimler başka gerçekleri de gösterir olur. Bir kere de güleriz doyasıya birlikte.  

Etiketler:
nefret