29/01/2010 | Yazar: Ümit Ilgın Yiğit

“Herkesin suskun olduğu bir cumhuriyette, özgürlüğün varlığı tartışılır” demiş Montesquieu kardeş, sonra “Nerede iktidar varsa, orada iktidara karşı direniş va

“Herkesin suskun olduğu bir cumhuriyette, özgürlüğün varlığı tartışılır” demiş Montesquieu kardeş, sonra “Nerede iktidar varsa, orada iktidara karşı direniş vardır” demiş Michel Foucault kardeşimiz de. Boşuna dememişler belli ki!

Eşcinsel hareketin bel kemiğini oluşturan örgütler yıllardır birebir eşcinseller tarafından karalanmaya çalışılmıştır, buralarda grup seks yapıldığından tutun zilyon dolar paraların cukka edildiğine bırakın… Efsaneler, mücadele anıları, “az mı emeğim geçti”ler bitmek bilmez. Örgütlü mücadele yapanlara giydirilen yaftalar saymakla bitmez. Karşı tarafta ise bu laf çorbasına muhatap olanlar “aman 10 yıldır aynı laflar ciddiye almıyoruz” diye diye, susa susa, tepkisizliklerinden dolayı bu tür yalanların, karalamaların çoğu birer gerçek gibi algılanır oldu.

“Şimdi, bugün artık eşcinsellerin kurumsal, örgütlü mücadelesi belli bir ivme kazanmıştır. Ben şahsım adına artık derneklerle beraber hareket etmek istemiyorum, politik vicdanım Avrupa Birliğinden ve oralardan gelen paralarla mücadele etmeye el vermiyor. Yeni bir algıyla yeni bir anlayışla, kurumsallaşmayan, daha politik olan bir örgütlülükten yanayım, varsayalım queer olsun bu! Varsayalım anarşist eşcinseller olalım!” dediğimde neden madi oluyorum?

Bu örgütler zaten varlığının sebebi olan noktalarda çabalıyor, uğraşıyor didiniyor, evet, devam etsinler. Ben Kaos GL’nin Lambdaistanbul’un Pembe Hayat’ın ya da başka başka örgütlerin şu olduğunu bu olduğunu söylemiyorum. Bas baya, apaçık diyorum ki ben bu örgütlenme biçimin taraftarı değilim!

Vicdani reddi devlet yasal olarak kabul ederse, vicdani red olgusu sistemde yerini almış olur, istenilen budur belki de aynı şekilde Eşcinsellerle ilgili yasal düzenlemeler yapılırsa bu mücadelenin en temel kazanımı sayılır ve sistemde yerini alır. Benim derdim sistemde yerini almasından sonra ne olacağı? Yani İstiklâl caddesinde 1 milyon eşcinsel yürüyüp, 13 kamyon çöp bırakınca onur duymaktan çat diye çatlar mıyız?

Facebook’ta kuir hareket grubuna gönderdiğim mesaj üzerine bir arkadaşımızla aramızda geçen mesajlaşmayı aynen alıyorum;
 
“İstanbul ve Ankara'daki arkadaşlar inisiyatif alabilirim diyenler lütfen öne çıksın ve lütfen en kısa zamanda bir araya gelelim. İstanbul'da ben varım, başka kim "ben de varım" diyorsa lütfen mail gurubundan ya da buradan birbirimize haber verelim!

Bir de not eklemek istiyorum izninizle: Kaos GL ve Lambdaistanbul başta olmak üzere projelerle finanse edilen kurumlarla tüm bağlantılarımı koparmaya karar verdim ve kuir hareketin kurumsallaşmadan yeni bir soluk olacağına inanıyorum. Bu tür kurumları içten fethetme esprileri bayatlamıştır diye düşünüyorum, bence düzen dernekleri olarak varlıklarını devam ettirmeliler ve bu işi üstlenmiş arkadaşlarımız mevcut. Biz başka bir ses tonu olacaksak eğer, olmasını istiyorsak artık bir araya gelmeliyiz.”


18 Ocak, 00:01
Merhaba ben örgütsüz mücadeleden yana değilim o yüzden bu gruptan çıkıyorum. Ama anlayışın çelişkili olduğu açık. Kurumsallığa karşıyız deniliyorsa örgütlerin şimdiki kazanımlarına da karşı olunduğu açıkça söylenmeli. Yani kimi yere başka örgütlerden finansal destek alınarak yapıldı diye kötülenen danışma hatları, bilgilendirme, dergi, kitap, broşür, web siteleri ve yasal tanınırlık. Şimdi bu gibi ancak örgütlü yapılacak işleri biri yapıyor diye, “onlar yapsın bakın biz ne bağımsız ve özgürüz” demek hiç bir tabana oturmuyor. Örgütler eleştirilebilir, protesto edilebilir, finansal kaynaklarının tabana daha bağlı olması için çalışma yapılabilir ama bunlar yapılmadan örgütlülüğün kazanımlarını hafife almak, kişilerden bağımsız olarak emeğe yapılan bir hakaret sadece.

Ümit Ilgın Yiğit 18 Ocak, 05:28
Merhaba burası facebook, istediğin gruba istediğin gruptan çıkabilirsin, yani bu özelliği zaten facebook tanımış. Kurumsallığa karşıyız denir ama TÜM KAZANIMLAR sahiplenilir. Çünkü o kazanımlar örgütlü mücadelenin demirbaşları değildir. Eğer örgütler böyle düşünüyorsa açıklasınlar lütfen. Yani eğer diyorsanız Avrupa’dan aldığımız parayla bastık biz o dergiyi, o kitabı SEN OKUMA diyorsanız siz kimin için mücadele ediyorsunuz?

Bahsettiğin taban hangi taban? Ve ben şahsım adına örgütlülüğün kazanımlarını (ki kurumsallaşmadan öncede) hafife almadım, almam da. Öyle ki hakaret etmiş olayım!
Bence kelimeleri daha yerinde seçmek gerekli, bu üslup gayet provoke edici geldi bana.

18 Ocak, 14:00
Sanırım kurumsallaşma kelimesini farklı kullanıyoruz. Ben hâlâ kurumsallığa karşı olunarak kurumsal çalışmaların nasıl sahiplenilebileceğini anlamıyorum. Ya sahiplenilir ve yapıcı olabilecek eleştiriler verilir (bu örgütleri beğenmeyerek de ve dahil olunmayarak olabilir ama bu örgütlere uygun koşullar altında destek olunabileceğini söyler) ya da kazanımlar sahiplenilmez bunlar özgürleştirme konusunda hiç bir katkı sağlanmamıştır denir ve kurumsallığa karşı olunur. Örgütlü mücadele kendi kazanımlarını nasıl tekeline almak isteyebilir bu nasıl mantık kurgusu olabilir anlamıyorum, kelime oyunu gibi geldi bana. Örgüt elbette LGBTT herkes için çalışır, ancak kazanımların da hangi örgüt olursa olsun örgütlü mücadele aracılığı ile elde edildiğinin tanınmasını bekler. Örgütlü olmayan çabalarla kazanımlar da olabilir ama bana göre örgütlü olanlar ile karşılaştırılabilecek kadar ve örgütlülüğü yok sayacak kadar devamlı olamaz. Neyse böyle işte


Etiketler: yaşam
İstihdam