25/01/2008 | Yazar: Umut Güner

‘Sevgi fedakârlık ister, özveri ister ama taşrada bu, taviz vermeye dönüşüyor. Nelerden mi?

‘Sevgi fedakârlık ister, özveri ister ama taşrada bu, taviz vermeye dönüşüyor. Nelerden mi? Aileden, okuldan, işten ve çoğu zaman kendinden…’ Adıyaman’dan Ege Tanyürek taşrada eşcinsel olmanın zorluklarını anlatıyor.

Eşcinsellerin yaşantılarının genel olarak zor olduğu ülkemizde bölgelere göre de farklılık gösterip daha da zorlaştığı herkesçe malum. Zaten yönelimi nedeniyle kendini yalnız hisseden kişi kabuğuna biraz daha çekilerek kendini toplumdan tamamen soyutlama ihtiyacı duyuyor. Aile, okul ve arkadaş çevresiyle sosyal olan eşcinsel birey bu sosyal çevresine ters gelen bir durumun içinde zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Hele bir de bulunduğu durum hakkında bilgisi yoksa bu işi daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Ülkemizde zaten bireysel özgürlük taşları maalesef henüz yerine oturmuş değil. Bu durumda ve genelde muhafazakâr olan bir toplumun içinde yalnız kalan eşcinsel bireyler, bizler biraz daha yalnız olmak durumunda kalıyoruz. Sorun ortada, peki ya çözüm?

Adıyaman ve taşra olarak nitelendirdiğimiz doğu şehirlerinde gerek yetişme kültürü ve gerekse nüfusun az olmasından kaynaklanan iletişim yoğunluğu nedeniyle insanlar kendilerini hep bir otokontrol içinde olmaya zorlarlar. Örneğin Adıyaman yaklaşık olarak 691000 nüfuslu bir şehir. Birkaç ana cadde dışında işlek olan ve insanların yoğun olduğu başka yerler yok. Alışveriş merkezleri, resmi kurumlar ve insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bütün yerler bu birkaç cadde üzerinde. Bu da insanları hep bu caddeler üzerinde olmaya itiyor. Basit bir ifadeyle sabah evden çıkıp bahsettiğimiz caddeler üzerindeki bir dersaneye gidiyorsanız, oraya varana kadar tanıdığınız 10 kişiyle karşılaşmanız gayet normal bir şeydir.

Hal böyleyken bir eşcinsel olarak bu şehirde olmak ve hissetliklerini rahatça yaşabilmek oldukça zorlaşıyor. Hele de çoğu eğitimsiz olan ve kendilerini ‘Aktif Gey’ olarak tanıtan, amaçları sadece cinsel tatmin olan insanların da epey bir çoğunluğa sahip olduğu da düşünülürse otokontrol kaçınılmaz bir önleme dönüşüyor. Hayatımıza 90’lı yılların sonunda giren ve bize görünüşte rahatlık (!) ve özgürlük (!) getiren internet, yaşanılmaya çalışılan aykırı hayatı sadece kelimelere dökmenin ötesine gidememiştir. Çünkü şehir aynı şehirdir, insanlar aynı insanlar. Arayış bitmiyor. Aranan sadece seks olsa sorun değil; eşcinseller duygusal açlıklarını da gidermek istedikleri için kendilerini anlayabilecek diğer insanlara ulaşmayı, belki bir ihtimal de olsa bulabileceklerini düşünerek birçok ‘chat’ (muhabbet) kanalında ya da internet sitelerinin arkadaş arama bölümlerinde büyük bir zaman kaybı yaşıyorlar. Ama ümit bitiyor mu? Hayır. Tabii ki sevgi fedakârlık ister, özveri ister ama taşrada bu, taviz vermeye dönüşüyor. Nelerden mi? Aileden, okuldan, işten ve çoğu zaman kendinden… Bir siyasi partinin şöyle bir sloganı vardır; YA SEV! YA TERKET!

Biz taşrada yaşayan eşcinseller yaşanılan durum ve şartlar ne olursa olsun terk de edemiyoruz, sevmemiz de olası değil. Kişisel eğitimini almış ya da kendini yetiştirmiş olarak nitelendirdiğimiz bir kısım eşcinsel biraz da maddi olanakların verdiği rahatlıkla kendilerine geçici çözümler (kimi zaman kalıcı da oluyor) bulabiliyorlar. Ama zaten çoğu kalabalık bir aileden olan birçok eşcinsel de karamsarlıktan başka çözüm bulamıyor. İçinde bulunduğumuz vahim bile diyebileceğimiz bu durumu mercek altına almak ve beraber çözümlere gitmek için dayanışma ve eğitim şart. Bunu bir sonraki yazımda daha detaylı ele alacağım. Bir ayna olmak her zaman güzel değildir…

Etiketler: insan hakları, aile
nefret