03/04/2012 | Yazar: Sedat Yağcıoğlu

Bir savaş nesli onlar. Zorunla göçle, devlet şiddetiyle başlayan hayatları; günlük yaşamlarının her alanındaki baskı, ayrımcılık ve şiddetle devam eden çocuklar. Savaşın yok etmeye çalıştığı bir halkın çocukları onlar.

Bir savaş nesli onlar. Zorunla göçle, devlet şiddetiyle başlayan hayatları; günlük yaşamlarının her alanındaki baskı, ayrımcılık ve şiddetle devam eden çocuklar. Savaşın yok etmeye çalıştığı bir halkın çocukları onlar. Savaşın doğrudan kendilerini yok etmeye çalıştığı Kürt çocuklar. Unutuldukları, yok sayıldıkları alanlarından yavaş yavaş sahneye çıkan, halkımızı da bizi de yok edemezsiniz, biz varız, buradayız diyebilen çocuklar, Kürt çocuklar onlar.
 
Kirli AKP politikalarıyla tırmandırılan şiddet ve baskı ortamının doğrudan hedefi haline getirilen Kürt çocuklar. Çünkü güçlü o çocuklar. Sorunlarının farkındalar. Kendilerine yapılan ayrımcı pratikleri görüyorlar, analiz ediyorlar ve karşı çıkıyorlar. Çünkü Kürt halkına yönelik inkar politikalarına karşı kendi haklarını savunabilen çocuklar onlar. Romantize edilen masum çocukluk anlayışını yıkan, kendi özgür çocukluklarını hapsedildikleri özel alandan kurtulup kamusal alana taşıyarak oluşturan çocuklar onlar. Gösterilere katılan, kendilerine türlü çeştili şiddet pratiklerini maruz bırakanlara sokakta karşı duran çocuklar onlar. Kürt çocuklar, hapsedildikleri baskı ve ayrımcı uygarlığa başkaldırıp, kendi haklarını arayan, bunun için mücadele eden çocuklar.
 
Taştan devlete, taşlaşan vicdanlara taşlarını esirgemeyen çocuklar onlar.
 
Geçen sene Diyarbakır’da yaptığım araştırmada “Kürt çocuk olmak ne demek?” sorusuna “Kürt ve çocuk bir arada olmuyor ki” diyebilen, “Kürt çocuk olmak yıkım demek, sürekli dayak yemek” diye düşünen çocuklar onlar (1). Doğrudan kendilerine yönelmiş olan baskı ve şiddetin sonucunda kendilerine farklı bir çocukluğu yaşamanın düştüğünü bilen çocuklar onlar.  “Kürt çocuğu batıdaki çocuklar gibi yaşayamaz ki, gezip tozamaz öyle serbestçe. Bize çalışmak düşer, bize gaz bombası düşer, bize panzerler altında kalmak düşer” diyen çocuklar onlar (1). Panzer altında ezilen bir çocukluğu yaşamaya mahkum bırakıldığının farkında onlar.
 
Eğer ki yaşam hakları ihlal edilmezse, sıranın eğitim haklarına, gelişme haklarına, katılım haklarına geleceğini bilen çocuklar onlar. Anadilde eğitim hakları yok sayılan, hiç bilmedikleri bir dilin şiddetle öğretildiği ve zorla kullandırıldığı çocuklar onlar. Varlıklarını her sabah ait olmadıkları bir etnisiteye armağan etmek zorunda bırakılan çocuklar onlar. Katılım haklarının en doğal, en demokratik parçası olan toplumsal gösterilere katıldıklarında polislerce yerlerde süründürülerek göz altına alınan çocuklar. Binlercesinin cezaevlerine kapatılarak özgürlüklerinin yok edildiği, tutuklanıp tutsak alındıkları cezaevlerinde sistematik işkencelere, tacizlere maruz bırakıldığı çocuklar onlar.
 
Göstermelik yasa değişiklikleriyle serbest bırakıldıktan bir süre sonra yeniden gözlatı, tutuklama, cezaevi şiddetine maruz bırakılanlar onlar. Sabahın köründe çocuklar okullarına gitmek için hazırlanmadan evleri basılıp gözaltına alınan çocuklar onlar. Devletin sistematik olarak üzerilerindeki ayrımcılığı, baskı ve şiddeti esirgemediği çocuklar onlar. Devletin tüm kurumlarıyla nefret ettiği çocuklar onlar; Kürt çocuklar.
 
Taştan devlete, taşlaşan vicdanlara karşı ise çocukların ellerinde sadece taş var. Geleceğiniz için, geleceğimiz için, haklarınız için, haklarımız için esirgemeyin çocuklar!
 

(1) Yağcıoğlu, S. (2010). Yeni Çocukluğun Kurucuları Kürt Çocukların Siyaseti ve Siyaset Alanı Olarak Toplumsal Gösteriler, Eğitim Toplum Bilim,        http://www.egitimbilimtoplum.com.tr/index.php/ebt/article/view/398/pdf


Etiketler:
nefret