27/03/2006 | Yazar: Ali Erol

‘Öyle görünüyor ki Eylül ayındaki Meclis Genel Kurulunda, Türk Ceza Yasası tasarısı görüşülürken, Türkiyeli eşcinsellerin ekstra bir gayreti veya ‘orta vadeli ödev’ çerçevesinde dışarıdan bir hatırlat

“Öyle görünüyor ki Eylül ayındaki Meclis Genel Kurulunda, Türk Ceza Yasası tasarısı görüşülürken, Türkiyeli eşcinsellerin ekstra bir gayreti veya “orta vadeli ödev” çerçevesinde dışarıdan bir hatırlatma olmazsa, “cinsel yönelim” bir dahaki sefere kadar unutulacak gibi.”
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin, kadınları, hem de birçok Avrupa ülkesinden önce, yukarıdan özgürleştirdiği gibi, Türk Ceza Yasası da eşcinselleri, cinsel yönelim ayrımcılığına karşı, sınırlı da olsa az daha özgürleştirecekti! Eşcinseller ve travestiler, en azından lokantalarda rahatça kebap yiyebileceklerdi! Ne yazık ki olmadı. Peki ne oldu?

Avrupa Birliği’ne girme sürecinde, bilindiği gibi, TBMM Adalet Komisyonu, Türk Ceza Yasası’nı “AB’nin taleplerine uygun bir şekilde” değiştirme çalışmalarına başlamıştı. Bu süreçte Adalet Alt Komisyonu, üyelerden Doç. Dr. Adem Sözüer’in önerisiyle, TCK Tasarısının “ayrımcılık” maddesinin düzenlendiği bölüme “cinsel yönelim ayrımcılığını” da ekledi. Eşcinsel realitesinin tanınması sürecinde kuşkusuz önemli bir adım atılmıştı.

Eşcinseller Meclis’te
Önemli bir adımdı, ancak, ekonomik, sosyal, kültürel bir bütün olan hayatın çok sınırlı bir alanını tanımlıyordu. Heteroseksüel cinsel yönelimden başka cinsel yönelimlerin olduğunun kabulü az şey olmamakla birlikte tasarının eşcinselleri doğrudan veya dolaylı ilgilendiren maddeleri incelendiğinde, “cinsel yönelim ayrımcılığı” düzenlemesiyle kaşıkla verilenin, kepçeyle geri alındığı görülüyordu.

Lambdaistanbul ve Kaos GL katılımcıları tüm bunlara, özellikle “haksız tahrik”, “nitelikli haller”, “hayasızca hareketler”, “müstehcenlik” gibi konuları düzenleyen maddelerdeki muğlaklıklara ve eşcinseller aleyhindeki eksikliklere dikkat çekmek ve taleplerini sunmak üzere Alt Komisyon üyeleri ile görüşmek üzere Meclis’e gittiler. Alt Komisyon üyesi CHP Niğde Milletvekili Orhan Eraslan, tarihinde ilk defa eşcinsellere kapılarını açan Meclis’te, travesti, gey ve lezbiyenleri kabul ederek tasarıya dair önerilerini ve taleplerini dinledi.

Eşcinsellerin Meclis ziyareti, örneğin, Yeni Şafak ve Zaman gazetelerine göre hiç olmamıştı. Kamera önünde bir tatsızlık çıkmasını bekleyen “gazeteci” de olmuştur tabii ama eşcinseller, diplomasi ve lobicilik pratiğine uygun bir ziyaret gerçekleştirdiler. Buna rağmen, Sayın Eraslan, “aman millet yanlış anlamasın” diye olsa gerek, “Onlarla görüşmem taleplerine katıldığım anlamına gelmez” şeklinde medyaya ek açıklama yapma gereği duyuyordu.
Eşcinsellerin kadınlarla birlikte ikinci Meclis ziyaretinde, Adalet Komisyonu’nun tüm üyeleri, Bakan Cemil Çiçek ve Komisyon Başkanı Köksal Toptan dahil, “cinsel yönelim” ibaresinin, tasarıya neden yeniden eklenmesi gerektiğini dinlediler ama dinlemeleri, bu taleplere katılmalarını gerektirmiyordu; öyle de oldu! Şayet Komisyon dinlemekle yetinmeyip bir de ikna olsaydı, bu kez de AKP’li milletvekilleri, “Yeni Şafak” ile “Zaman”a açıklama yapmak durumunda kalabilirlerdi. “Türban talebi geçirilemezken, cinsel yönelim ayrımcılığına karşı yasal düzenleme de ne demek oluyor”, değil mi ama!

Adalet Bakanı yanılıyor!
Kaos GL’nin 1 Mayıs meydanlarında dillendirdiği “Onuncu maddeye ek: Cinsel yönelim” sloganı, Türkiyeli Eşcinsellerin Buluşması’nda, eşcinsel hareketin bir talebi olarak kayıtlara geçirilmiş ve kamuoyuna daha önce duyurulmuştu. Hatta Hakkı Devrim, “cinsel yönelim” ibaresinin anayasanın onuncu maddesinin neresine ve ne şekilde ekleneceğini bile yazmıştı.
Yasa önünde eşitliği düzenleyen Anayasa’nın onuncu maddesi, “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” diyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Alt Komisyonun kabul ettiği “cinsel yönelim” ibaresinin “cinsiyet” ile aynı veya benzer olduğu savıyla, Adalet Komisyonunda itirazda bulunuyor. Bakanın itirazı ile “cinsel yönelim” ibaresi taslaktan çıkarılıyor ve TCK’de “ayrımcılık” maddesi, Anayasa’nın onuncu maddesinde olduğu gibi yeniden tanımlanıyor. Yeniden başa dönüldüğü için aslında ortada yeni olan bir şey de kalmıyor.

Komisyon üyesi milletvekili Orhan Eraslan, “cinsiyet” ile “cinsel yönelim”in aynı olmadığını, kapsamın daraltılmaması gerektiğini söylüyor ve değişikliğe itiraz ediyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek ise “cinsiyet” ile “cinsel yönelimin” benzeri şeyleri ifade ettiğini öne sürüyor. Gerisini hatırlamayanlar olabilir ama tahmini zor değil; “değişiklik AKP’lilerin yanı sıra CHP’li bazı üyelerin de oylarıyla” kabul ediliyor!

Adalet Bakanı, çok değil bir yıl önce, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığında, Avrupa Parlamentosu Genişlemeden Sorumlu Grup Başkanı Michael Cashman’ı kabul ediyor. Cashman’ın, “İnsan Hakları Başkanlığında neden gey-lezbiyenlerin temsilcileri yok”? sorusuna Sayın Bakan “Bize başvuran olmadı” diye yanıt veriyor.

Eşitlik mi, AB Talebi mi?
Söylendiği ve herkesin ezberlediği gibi, Türk Ceza Yasası Tasarısı, Avrupa Birliği Kopenhag siyasi kriterlerinin uygulanması açısından önem taşıyor ve maddeler AB’nin taleplerine uygun bir şekilde düzenlenmeye çalışılıyor. Hal böyle olunca “kanun önünde” bile olsa eşitliğe sıra gelmiyor.

Öyle görünüyor ki Eylül ayındaki Meclis Genel Kurulunda, Türk Ceza Yasası tasarısı görüşülürken, Türkiyeli eşcinsellerin ekstra bir gayreti veya “orta vadeli ödev” çerçevesinde dışarıdan bir hatırlatma olmazsa, “cinsel yönelim” bir dahaki sefere kadar unutulacak gibi. Neyse ki eşcinsellerin de hakkı olan eşitlik ve adalet talepleri, popüler kültür araçlarıyla magazinleştirilse de, Türkiye medyası, yine “AB sürecinde” örneğin Romanya ve Güney Kıbrıs medyası gibi güya “AB talebi” suçlamasıyla eşcinselleri köşeye sıkıştırmaya kalkışmıyor. Üstelik mevcut güçleriyle yerel politik kanallardan, taleplerine karşılık bulamadıklarında, Türkiyeli eşcinselleri “AB talebi” gocunduracak da değildir. Eşitlik ve adaleti düzenleyen o malum kriterleri, Avrupalı eşcinseller on yıllarca mücadele ederek kazandılar ve Avrupa Birliği Devletlerine kabul ettirdiler. Acaba “erkek erkeğe evlilik” magazini ile sözüm ona işi sulandırmaya çalışanlar için daha kaç geyin bıçaklanarak, kaç travestinin üzerine araba sürülerek öldürülmesi, kaç lezbiyenin zorla evlendirilmesi gerekmektedir?

Şimdi ne olacak?

Her insanın hayatı gibi gey-lezbiyen insanların da hayatları ekonomik, sosyal ve kültürel bir bütün değil midir? Cinsel yönelim ayrımcılığının devam etmesinden ne umuluyor?
Eşcinseller, sırf kendi cinslerini sevdikleri için duygu ve düşünceleri poşetlenecekse; cinsellikleri müstehcen bulunup doğal olmayan ilişki diye damgalanacaksa; aşk ve sevgiyle yarattıkları ortak hayatları kadın kadına ve erkek erkeğe diye inkar edilecekse; sırf gey-lezbiyen oldukları için işten atılacaklarsa, bu durumda TCK’deki yeni düzenleme hangi özgürlükleri getiriyor?

Bu ülkede aşağılanmadan, dışlanmadan, damgalanmadan ve ayrımcılığa uğramadan yaşamak bir lütuf değil, gey-lezbiyenlerin de hakkı olsa gerek.


Etiketler: insan hakları
İstihdam