23/08/2013 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Barikatı güçlendirmek için o koca objeyi yerleştirdi, başını kaldırdı, barikatın üstünde siyahlar içinde bir polis, ellerini beline koymuş aşağı doğru kendine bakıyordu. İkisi de sanki donmuşlardı.

Kutluğ Ataman’a ve LGBT haklarını anayasal güvence altına almak için anlaşma sağlayamayan Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyelerine ithaf edilmiştir.”
 
Olayların başlamasının üçüncü günüydü. TV’de ve her gün kalkar kalkmaz dinlemeye başladığı radyo istasyonlarında fazla bir bilgi yoktu, ama internet yıkılıyordu... Bugün Gezi’ye ilk defa protesto için çıkacaktı. Hafta sonunda gittiği barlarda ve kulüpte bile konuşulmuştu. Şugar laçolar da takılıyormuş!
 
Yaklaşık on senedir bu alemin içindeydi. Taksim’i iyi bilir, fazla etliye sütlüye karışmaz, giyimine kuşamına dikkat ederdi. Politik değildi, henüz bir gurur yürüyüşüne bile katılmışlığı yoktu, ama sokakları tanır ve polisten çekinirdi. Zira İstanbul polisinin gey barları basıp terör estirerek kimlik kontrolü yaptığı, rüşvetini alıp gittiği günleri hatırlayacak yaştaydı. İstiklal’den tanıdığı, seks işçiliği yapan birkaç travesti ve transeksüel arkadaşı olduğu için polisin onlara yaptığı işkencelerden de haberdardı.
 
Şu anda kafasını kurcalayan en önemli soru ne giyeceği idi? Protestoya hangi kıyafetle gidilir ki? Eski solcuların parkalar içinde gezdiklerini hayal meyal hatırlıyordu. Yazın ortasında olacak şey değil; kaldı ki parkası falan da yoktu! Gardrobundan özenle ütülenip katlanmış, kalça ve bacaklarını sımsıkı saran gülkurusu taytını çıkarıp üstüne geçirdi. Bunun üstüne de göbeğini hafifçe açıkta bırakan mor tişörtü hep uymuştur; onu da kafasından geçirdi. Yine mor babetlerini de ayağına geçirdiği gibi Gezi’ye hazırdı. Arkadaşları ile buluşmaya evden çıkmadan önce protestoya uygun hafif bir yüz bakımı da yapmayı ihmal etmedi.
 
Meydan yavaş yavaş doluyordu. Park ise tıklım tıklımdı. Çadırlar, kitap okuyanlar, namaz kılanlar, arada sırada bir dizi oyuncusu; protesto böyle mi oluyormuş? Sanırsın bir panayır alanı! Birden ortalık gerildi. Tomalar iki koldan geliyormuş: Osmanbey tarafından ve Sıraselviler’den. İstiklalden’de daha önce Galatasaray’a konuşlandırılmış polisler harekete geçmiş! Korkmuştu, ama merakı korkusuna galip geldi. Parktan birkaç arkadaşı ile çıkıp, meydanın İstiklal Caddesi ağzına doğru yürüdü. Daha önceleri belki de yüzlerce kez arşınladığı İstiklal Caddesi’nin Galatasaray yönünden yüzleri maskeli, belleri tabancalı, ellerinde tüfekler büyük bir polis grubu kendilerine doğru yaklaştı. Birden tüfekler doğrultuldu ve ilk gazını yedi. Mermi iki metre önüne düşmüştü. Sadece gözleri yanmıyor, yüzünün derisi yüzülüyor sandı. Kargaşada ne yapacağını bilemedi, içgüdüsel bir hareketle geri döndü ve meydandaki heykele kadar yüzü ve gözleri cayır cayır yanarak hiç durmadan koştu. Orada gaz yiyenlere yardım eden insanlar vardı. Yüzünü bir sıvıyla yıkadılar, bir başkası da eline iki dilim limon verip gözlerine sürmesini söyledi.
 
Biraz kendine gelmişti. Meydanın Atatürk Kültür Merkezi yakınındaki barikata doğru yürüdü. İnönü Caddesi protestocuların yaptığı barikatla kapalıydı. Büyük bir kızgınlığın içinden dalga dalga yükselmekte olduğunu hissetti. Ne yapmışlardı ki böyle bir saldırı kendilerine reva görülüyordu? “Barikatı yıkacaklar!” dendi. Etrafına bakındı, bulabildiği en büyük objeyi kaptığı gibi barikata doğru koşmaya başladı. Bir yandan bu koca şeyi o minyon vücuduyla nasıl taşıyabildiğine hayret ederken, “keşke babetler yerine daha sağlam bir şeyler ayağıma geçirseymişim” diye aklından geçirdi.
 
Barikatı güçlendirmek için o koca objeyi yerleştirdi, başını kaldırdı, barikatın üstünde siyahlar içinde bir polis, ellerini beline koymuş aşağı doğru kendine bakıyordu. İkisi de sanki donmuşlardı. Polis yavaşça gaz maskesini çıkardı. Gözlerine inanamıyordu; amirlerinin, valinin, içişleri bakanının “tehlikeli militan” dediği bu muydu? “Gülkurusu taytı”, mor tişörtü ve babetleri ile temiz yüzlü bir genç kendinden büyük bir obje ile barikatı güçlendiriyordu... Bir iki dakika öylece kalakaldılar. Genç yüzünde vakur bir edayla, yavaşça geri döndü ve Gezi Parkı’na, arkadaşlarının yanına yürüdü.
 
Parkta buluşup arkadaşları ile eve dönme yolunda planlar yapıldı. Kutluğ’un çadırı ödünç alınılacak, o gelse de gelmese de, yarın sabah erkenden, Gezi parkına taşınılacaktı!

Etiketler:
İstihdam