06/08/2014 | Yazar: Sinan Birdal

Japonya’da gerekliliği ve amacı şüpheli bir sürü inşaatın sürmesi bu mekanizmanın hala kullanıldığının güzel bir kanıtı.

Klientalist ilişkinin merkezinde kamu ihalelerine konan inşaat şirketleri ve bu ihalelerde yarı zamanlı inşaat işçisi olarak çalışan çiftçiler yer alıyordu. Japonya’da gerekliliği ve amacı şüpheli bir sürü inşaatın sürmesi bu mekanizmanın hala kullanıldığının güzel bir kanıtı.
 
Japonya’da Liberal Demokrat Partinin (LDP) yarım yüzyılı aşkın hakimiyeti, siyaseti partiler arası rekabet olarak tanımlayan liberal demokrasinin dinamiklerini daha iyi anlayabilmemiz için önemli bir örnek oluşturuyor. 1955’te sağ ve sol sosyalistlerin birleşip Japonya Sosyalist Partisini (JSP) kurması üzerine Liberal ve Demokrat Partiler birleşip LDP’yi kurdular ve o tarihten bugüne 1993-1994 ve 2009-2012 aralıkları dışında iktidarda kaldılar.
 
LDP iktidarında muhalefetin neden başarısız olduğu konusunda kapsamlı bir çalışma yapan Davis Kaliforniya Üniversitesinden Ethan Scheiner, LDP’nin seçmenin çoğunluğunun oyunu almamasına rağmen demokratik bir rejimde nasıl iktidarda kaldığı sorusunu irdeliyor. Scheiner’e göre bu sorunun cevabı klientalizm (müştericilik) , mali merkeziyetçilik ve klientalist sistemden nemalananları koruyan kurumlarda yatıyor. Klientalizm seçmenin programatik farklılıklardan ziyade bir müşteri (client) olarak kendine maddi fayda sağlayan partiyi desteklediği bir ilişkiyi tanımlıyor. Kaynağı bol, oyu az seçmen grupları, siyasetçilere para vererek karşılığında kamu ihalelerinde kayırma gibi karşılık beklerken; kaynağı az, oyu bol seçmen grupları oy karşılığında kamu sektöründe istihdam gibi iltimas beklemekteler.
 
Scheiner’e göre klientalizmin kökenleri ülkenin ilk partilerinin “içsel mobilizasyonunda” ve özellikle kırsal toprak sahipliğinin örgütlenişinde yatıyor. Mevcut rejim içinde makam sahibi elitler tarafından içsel mobilizasyon yoluyla kurulan partiler devlet kasası ve kamu hizmetlerine hakim oldukları için patronaj geliştirebilirler. Buna karşı, “dışsal mobilizasyonla” sisteme girmek veya sistemi devirmek için kitle örgütleyen partiler patronaj geliştirecek kaynakları olmadığı için programlarını vurgularlar. Japonya’da seçimlerin başladığı geç 19. yüzyıldan itibaren devlet kaynaklarını elinde tutan elitlerin oluşturduğu partiler ve büyük toprak sahipleri oy satın alma uygulamasını yaygın olarak kullandılar. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin empoze ettiği toprak reformuyla büyük toprak sahipliği ortadan kalksa da seçim sistemi programatik sisteme geçişi önledi ve merkezi devlet kaynaklarını yerel siyasetçi ve kişisel destek ağları aracılığıyla dağıtan klientalizm devam etti. Savaş sonunda Japonya imparatorluk sistemini destekleyen, ağırlıklı olarak bir tarım toplumuydu. Kırsal çıkarları temsil eden muhafazakar partiler, ABD tarafından empoze edilen anayasanın değiştirilmesini ve Japonya’nın tekrar silahlanmasını savunuyorlardı. 1950’lerden itibaren eğitim düzeyi ve kentleşme arttıkça, bu konularda daha liberal ve sol tutumları savunan kentli bir toplum gelişmeye başladı. Bu yıllar boyunca LDP, ekonomi büyümenin getirdiği refahı kırsal kesime transfer edip, buradan aldığı oy sayesinde iktidarda kalabildi ve sola karşı sermaye sınıfının her kesiminden destek gördü.
 
Japon ekonomisi büyüdükçe rekabetçi ve üretken sektörlerle rekabet gücü zayıf ve verimsiz sektörler arasında bir ayırım ortaya çıktı. Ekonomik büyüme sırasında çok etkili olmayan bu ayrım, 1980’lerin sonunda ekonomik durgunluğun baş göstermesiyle politik olarak önemli hale gelmeye başladı. Neoliberal dönüşümüne ayak uyduran ve onun sonucu ortaya çıkan toplumsal kesimler, başta yeni orta sınıflar ve büyük burjuvazi, savaş sonrası klientalizmi verimsiz sektörleri devlet kasasıyla ayakta tutan ekonomiye zararlı bir uygulama olarak eleştirmeye ve LDP’ye alternatif aramaya başladı. 1990’larda LDP’nin başlıca siyasi müşterileri pirinç çiftçileri, KOBİ’ler, ulaştırma, madencilik, ormancılık ve balıkçılıkla uğraşanlar, yüksek büyüme getiren sanayiinin olmadığı coğrafi bölgeler ve düşmekte olan sanayilerdi. Ancak klientalist ilişkinin merkezinde kamu ihalelerine konan inşaat şirketleri ve bu ihalelerde yarı zamanlı inşaat işçisi olarak çalışan çiftçiler yer alıyordu. Japonya’da gerekliliği ve amacı şüpheli bir sürü inşaatın sürmesi bu mekanizmanın hala kullanıldığının güzel bir kanıtı.
 
Scheiner’ın çalışması parti sistemi ve klientalizm ilişkisini anlamak için çok önemli veriler sunuyor, ancak klientalizmi sadece İkinci Dünya Savaşı sonrası ve neoliberal dönüşüm öncesi (Keynesyen diyebileceğimiz) devlet-toplum ilişkisiyle ilişkilendirmesi neoliberal klientalist uygulamaları gözden kaçırmasına neden oluyor. Önümüzdeki hafta klientalizm ve popülizm bağlantısı üzerinden bu konuya devam edeceğim. (Evrensel)

Etiketler:
İstihdam