04/06/2017 | Yazar: Bora Şahinkara

Ben bugün tırnağım için yürüyeceğim. ‘Tırnaklarımızı vermeyelim lütfen’i ifade etmek için yürüyeceğim.

“Biraz kardeşine göz kulak ol”ların

Huzurlu bir sessizliğin üzerinde iktidar kurmaya çabalar gibi şıkırdatılan tesbihlerin

“Anneye öyle denmez”lerin

“Evlilik ne zaman?”ların

“Benim muhtarım hangi evde kim, ne yapıyor bilecek”lerin

“Askerliğin başladığı yerde mantık biter. Gidince görürsün. Ehehe”lerin

Apartmanlarında istemedikleri transları attırmak için toplanılan imzaların

İki erkeğe ev vermeyen ev sahiplerinin

O sokaktan değil de, bu sokaktan geçmeyi tercih etmemize sebep olanların

Kürtaja gidildiğinde sorulan “Evli misin?” sorusunun

“Halkımızı yozlaştıran bu fuhuş yapıcılarını cezalandırdık”ların

“Büyüyünce hayat seni uslandırır”ların

“Bu mahallede sevgililerin el ele tutuşması yasaktır”ların

“Dış görünüşünü biraz düzenlersen, işe başlayabilirsin”lerin

“Kediler nankördür”lerin

“O mahalleye giderken uygun giyin”lerin

“Bu çocuğu psikoloğa mı götürsek”lerin

“O arkadaşınla nereden tanışıyorsun?”ların

“Sevgilim o kısa etek sana yakışmaz, alma bence”lerin

Başvuru formlarındaki iki seçenekli “bayan/erkek” kutucuklarının

“Olsun. Yavuz Sultan Selim de küpe takıyormuş. Ama sağ kulağına takma”ların

“Burası Türkiye”lerin

karşısında, 5. İzmir Onur Yürüyüşü'ne katılmayı planlıyorum bugün, saat 18:00'de, Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde.

                                  Foto: Yıldız Tar / Kaos GL, İzmir Onur Yürüyüşü 2016

Bu seneki yürüyüşümü sıradanlaşmış söylemlerin içine sığıştırılan görünmez & güler yüzlü & içten pazarlıklı tahakküm çabalarına (böylesi en çok AİLEden gelir!) olan öfkem için yapmak istiyorum.

Çoğunlukla seviyenin “Eski sevgiliyle görüşeceksen kendine bir de mezar seç”lerde olduğunu ben de biliyorum ama eski sevgilisi orada çalıştığı için “Bence o kafeye gitmeyelim de şu kafeye gidelim aşkitom”daki sinsi tahakküm daha tehlikeli belki de. Cinayetlere, kaba şiddetlere, işkencelere hiç varmadan; daha en başından piramitin en altındaki söylemlerdeki tahakkümlere pabuç bırakmamaya bakmak lazım. Daha en başından tırnağımızı vermezsek, kolumuzu kapmayı hayal edemeyecekleri bir süreci yönetmeye başlarız özgün mücadele hikayelerimizde. Tırnağımızı vermemek konusunda çok ilkeli, çok dikkatli, öfkeli, kararlı olmalıyız. Tırnağımızı verdiğimizde, kolumuzu almaları çok kolay oluyor. Tırnağımızı verdiğimizde kolumuzu muhafaza etmek çok zor oluyor. Yoksa 30 yaşımıza geldiğimizde eve geleceğimiz saate karışmayı öyle bir normalleştiriyorlar ki.

Ben bugün tırnağım için yürüyeceğim. “Tırnaklarımızı vermeyelim lütfen”i ifade etmek için yürüyeceğim. “Sen tırnağını verirsen, benim tırnağımı vermeyişim de anlamını yitirmeye başlar; biz toplumsal canlılarız”ı da demek için. “Senin tırnağın için de yürüyorum elbette, ne sandın, dayanışmak için ben hep buradayım” demek için de oradayım.


Etiketler:
İstihdam