17/05/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Taksim’deki 1 Mayıs mitingine katılanların ezici çoğunluğunun yaş ortalaması 30’un altındaydı.

Taksim’deki 1 Mayıs mitingine katılanların ezici çoğunluğunun yaş ortalaması 30’un altındaydı. Yani alanı dolup taşıran ve mitingin genel karakterini belirleyenler 1980 sonrası doğanlardı. Mitingden hemen birkaç gün sonra Karşıyaka’da ‘Deniz’in mezarı başında toplanan bini aşkın kişinin yaş ortalaması daha da gençti.

‘O çocuklar’ Türkiye’de gelişecek devrimci mücadelenin yeni aktörleridir. Türkiye, 12 Eylül Darbesi’nin ruhlarda açtığı derin yaraları yeni yeni sarmaya başlıyor.

Onca kanı dökenlerin hesabı sadece 80’lerin devrimcileriyle değildi. Cunta kendisi de çok bilincinde olmadan, toplumu uyguladığı vahşi şiddete tanıklık ettirerek bir korku dünyası kurmuştu. Korkunun soğuğunda ruhu buz kesen toplum kendisinden çok çocuklarını koruma güdüsüyle içine kapanmış, oğullarını kızlarını kitaptan ve hayattan uzak tutarak sağ kalmalarını sağlamaya çalışmıştı. Doksanlara doğru o zamanın ‘yaşlılarının’ toplum depolitize oldu diye yakındığı görünüm, vahşetten sağkalmaya çalışan bir halkın kendisini ve çocuklarını koruma çabasıydı biraz da.

Üstelik bu Türkiye’ye de özgü değildi. Yetmişlerde Latin Amerika’da Şili ve Arjantin’de başlayan Askeri Darbeler aracılığıyla gelişen toplumsal muhalefeti bastırma ve neoliberal ekonomik yapıyı inşa etme sürecinin yansımasıydı Türkiye’de olup bitenler.

Bu süreç boyunca sosyalizm temelli toplumsal muhalefet silinirken, etnik ve dinsel kimlik temelli çatışma sürecine evrilme ortaya çıkmıştı. Korku, geriletir ve tutunacak dal arayışına iter insanı. Gruplaşmanın, bir arada olmanın ve birleşerek ayakta kalmaya çalışmanın tutkalları din ve etnik kimliktir çünkü.

1980 öncesi dağlarda ve kırlarda devrimci mücadeleyi örgütlemeye çalışanların gittikleri yerlerin Alevi mi, Kürt mü olduklarını hatırlamamaları, her iki kimlik bileşenine önem vermemekten değil, örgütledikleri halkın da bu bileşenleri kendi kimliklerinin kurucu ögesi olarak görmemelerinden kaynaklanıyordu.

YENİ BAŞTAN...
Bütün bu otuz yılı aşkın sürede etnisite ve din üzerinden kendisine zulüm karşısında  bir sığınak örmeye çabalayan toplumla devrimciler arasında bir yarılma ortaya çıkmıştı.
Şimdi hayat kendisini yeni baştan kuruyor.

Kaçınılmaz bir sürecin ürünü olarak neoliberal, neomuhafazakâr iktidar aygıtına karşı devrimci bir uç filiz veriyor. Bu yeşeren mücadelenin yeni aktörleri darbelerin korkusuyla, yaralarıyla örselenmiş ebeveynlerinin koruyucu kalkanlarından sıyrılıp hayata karışmaya başladı.
Kendi bildiklerince bir mücadele pratiği inşa etmeye başladılar. Evet ve ne kadar harika ki, sıradüzen kortejlerine girmiyor, birörnek militan kıyafetleri giymiyor ve ayin benzeri mitingler düzenlemiyorlar. Hemen orada, o anda yeni kararlar alarak eski kararları yok kabul edebiliyorlar. Hemen o anda yolunda gitmediğini düşündüklerine sırtlarını dönüyorlar.
Taksim’de 1 Mayıs Marşı’nı bir anma ayini gibi koro halinde söylemeyi reddettiler. Onlar Taksim’e geri dönmediler, ilk kez çıktılar. Bu yüzden geçmişe yas tutmak yerine geleceği örgütlemenin yollarını aradılar.

Türkiye’de devrimci muhalefet ve mücadelenin yeni liderlerinin şimdilerde 10 yaşlarında olduğunu herkesin bilmesi gerekiyor. Özellikle de yaşlıların. Bize ve bizden büyüklere düşen o yeni liderlere geçmişin mücadele pratiğini aktarmak ve aradaki köprüyü kurmak olmalı. Ama örgütlenme ve mücadele yöntemini yenilerin kendilerinin inşa edeceklerini ve geçmişe hiç benzemeyeceğini bilerek.



Etiketler: yaşam
nefret