16/11/2015 | Yazar: Ali Ersen Erol

Toplumsal adaletin gelişmesi, insanların eşitsizlikleri farkına varması, ve bu tür bilgileri sahiplenmesi için de toplumsal iletişim kanallarının açık olması ve bilgi alışverişinin yaygın olması önem taşır.

"Toplumsal adaletin gelişmesi, insanların eşitsizlikleri farkına varması, ve bu tür bilgileri sahiplenmesi için de toplumsal iletişim kanallarının açık olması ve bilgi alışverişinin yaygın olması önem taşır"

Bilgi üretimi, ırk, sınıf, kültür, toplumsal cinsiyet, ve cinsellik eksenlerinde toplumsal eşitsizlikleri ve bunların uluslararası sonuçlarını işlediğimiz dersin son bir ayına girdik. Dersin bu bölümünde, toplumsal cinsiyet ve cinsellik meselelerinin siyasi olarak sonuçlarını, bunların küreselleşme olan ilişkilerini, ve olası direniş/başkaldırı noktalarını tartışıyoruz. Bu konuya başlamamızın daha birinci haftasında, bütün dönem boyunca pek konuşmayan ve daha önce bana her hangi nedenden dolayı bir şey sormamış bir öğrenci, aşağıda çevirdiğim emaili attı ve aramızda aşağıdaki diyalog geçti.

-------Bir Öğrenci <biröğrenci@american.edu> wrote: -------

To: Ali E. Erol <erol@american.edu>

From: Bir Öğrenci <biröğrenci@american.edu>

Date: 11/06/2015 07:00PM

Subject: Trans Vatandaşlık Hakları

Değerli Hocam,

Bu dersin üçüncü kısmına başlarken, sizin dikkatinizi şuna çekmek istiyorum:

http://www.cnn.com/2015/11/03/us/illinois-school-district-transgender-ruling/

Özünde, Obama okullarda (kız olduklarını iddia eden) oğlanları kızların soyunma odalarını kullanmaya zorluyor... cinsiyet akışkanlığını yaymak için.

Şimdi bu açıklamadan sadece bir kaç gün sonra, spor salonundaki soyunma odasındayım, ve bir erkek kadınların soyunma odasına sanki oraya aitmiş gibi girdi. Geylere, translara, ve onların vatandaşlık haklarına dair liberal olmama rağmen, bu beni rahatsız etti.

Size bunu email atıyorum çünkü şunu merak ediyorum: hangi noktada transların vatandaşlık hakları, çoğunluk haklarının önüne geçiyor—mesela benim mahremiyet hakkıma. Ben veya başkalarının bu konuda rahatsızlık mı duyması lazım (ki daha burada bunu incitici bulabilecek olan kız/erkek arkadaşlar, eşler/kocalar da var)? Sizin bu konudaki görüşünüzü merak ediyorum, çünkü bu tür vatandaşlık hakları benim için yeni bir saha.

Bir de burada başka bir konu, bunu kendi keyifleri için kötüye kullanmak isteyecek insanların olacağı. Siz bu konuda çalıştığınız için size sormak istedim.

Sevgiler,

Bir Öğrenci

-------Ali E. Erol wrote: -------

To: Bir Öğrenci <biröğrenci@american.edu>

From: Ali E. Erol

Date: 11/07/2015 06:33AM

Subject: Re: Trans Vatandaşlık Hakları

Bu bir kaç sebepten dolayı çok önemli bir tartışma konusu, Bir Öğrenci. Trans bireylerden bahsederken, sırf kendileri olarak var oldukları için bugüne kadar itilmiş, ötekileştirilmiş, ve sürekli öldürülmüş bir grup insandan bahsediyoruz. Ve transların vatandaşlık hakları için ne yapılması gerektiğini konuşurken, bunu kendi kimliklerine dair taleplerini temel alarak yapmamız gerek. Bunu yaparken, meselenin sadece vatandaşlık hakkı değil, aslında var oluş hakkı olduğunu da düşünmemiz gerekir. Bu konuda farklı görüşler var. Mesela, bazı kendilerince radikal feminist gruplar, trans kadınların aslında kadın olmadığını iddia ediyor. Böylelikle, kadınlığı cinsel organlara ya da her nasıl tanımlıyorlarsa ona indirgiyorlar ve böylece kadın düşmanları ile aynı noktaya geliyorlar. Öte yandan, bazı feminist gruplar, trans kadınların haklarını, feminist mücadelenin tam merkezine oturtuyor. Bu örnekten şunu düşünebiliriz: neden bir grup insan, veya bazı insanlar, başkalarının kim olduğuna dair karar verebilecek ayrıcalığı ellerinde tutabilsin? Özellikle önümüzdeki derste epistemik şiddet konusuna gireceğiz ve bu tartışmayı sınıfa açmak çok iyi olur. İstersen sana gönderme yapmadan ‘böyle bir soru var’ diye bu tartışmayı açabilirim, istersen sen de konuşabilirsin—sen nasıl istersen öyle yapalım.

Sevgiler,

aee

-------Bir Öğrenci <biröğrenci@american.edu> wrote: -------

To: Ali E. Erol <erol@american.edu>

From: Bir Öğrenci <biröğrenci@american.edu>

Date: 11/07/2015 09:57AM

Subject: Re: Trans Vatandaşlık Hakları

Hocam,

Bu konuyu açmak benim için sorun değil, sadece hatırlatırsanız sevinirim. Bu benim için pek ilginç bir çıkmaz, çünkü her ne kadar başkalarının kendilerini kabul edilmiş ve itilmemiş hissetmelerini istesem de, öyle bir nokta geliyor ki, olanlar beni rahatsız ediyor. Sadece, bu konuya gelindiğinde, çizgilerin nerelerde çizilmesi gerektiği konusunda tam emin değilim.

Sevgiler,

Bir Öğrenci

Cinsellik ve cinsiyet konusunu konuşmayı ve bu konularda öğrencileri zorlamayı sevmemin sebeplerinden biri, özellikle daha önce bu konulara dalmamış olan öğrencilerin, mesela cinsel yönelimlerini veya benzer ‘tabu’ olarak gördükleri meseleleri kişisel ve mahrem sanmaları. Özellikle A.B.D. gibi bireyin fetiş haline getirildiği bir yerde, ‘ben onların hayatlarına karışmıyorum, onların hayatları benim bireysel hayatıma karışıyor’ gibi bir tepkinin ardında yatan heteronormatif refleksin farkına varan öğrencinin yaşadığı değişim pek tatmin edici. Bu yüzden öğrencilerin bu tür sorularını hemen tartışmaya açıyorum—kendi akranlarının sahip olduğu çeşitliliği görmek, heteronormativitenin kırılganlığının getirdiği o ilk savunma refleksini aşabiliyor.

Ders başlar başlamaz sözü öğrenciye verdim ve aklındakileri paylaşmasını istedim. Bana yazdıklarının bir özetini geçti ve sorusunu yineledi: çizgiyi nerede çekiyoruz?

Öğrenci sorusunu sorduktan sonra hemen iki üç tane el kalktı. Hemen hemen hepsi, farklı detaylar istediler. Soyunma odasına giren, trans olduğunu söylemiş miydi, başka ne yapmıştı, o girdikten sonra ne olmuştu? Öğrencinin anlattığına göre, giren kişi trans olduğunu iddia etmemişti, girdikten sonra yolunu kaybetmiş ayağına yatıp çıplak kadınlara bakarken, oradakiler tarafından soyunma odasının dışına atılmıştı. Ama, yine de, dedi öğrencim, ya bazıları trans oldukları iddiası ile gelip bize bakarsa?

Bundan sonra erkek ve gay bir öğrenci şunu sordu: peki o soyunma odasında biseksüel ya da lezbiyen kadınlar yok mu? Erkeklerin seni nesneleştirmesinin yanında, onların seni nesneleştiriyor olması da seni rahatsız etmiyor mu? Eril şiddetin ne demek olduğunu ve baskısını kadınlar gibi yaşamış olmayan bu öğrenciye, kadın bir öğrenci hemen cevap verdi: korkumuz nesneleştirilmek değil, erkeklerin uygulayabileceği olası bir şiddet. Soyunma odası bu şiddetten uzak güvenli bir alan. Peki, diye sordu başka bir öğrenci, ama soyunma odasının dışında, o soyunma odasına giren gibi bir sürü tip var. Bunu nasıl önleyebiliriz ki? Ona da cevap gecikmedi: bunu toplumsal alanda önleyemeyecek olmamız, güvenli alanlara ihtiyaç duymamızın birinci sebebi zaten.

Sonra tartışma ‘ya bir çocuk trans birey görürse bundan nasıl etkilenir’ noktasına geldi ve saçma sapan spekülasyonlarda tüm amacını ve harını yitirmek üzereyken, toparlamak için ve tartışmanın özüne dönmek için sınıfa bir soru sordum: "merak ediyorum, lütfen o soyunma odasına kendi keyfi için girebilecek olan tiplerin portrelerini çıkartalım. Soyut kalmasınalar, gerçekten kaç tane olasılık olabilir böyle, düşünelim." Bir süre sessizlikten sonra bir öğrenci basmakalıp bir öcü tarif etti: şaibeli gözüken, etrafına bakan, belki fotoğraf çekmeye çalışan karanlık bir tip. Sonra bir diğer tip daha belirdi: A.B.D.’de, özellikle üniversite kampüslerinde bolca bulunan, "bro" diye hitap edilen, cis, hetero, erkek, beyaz, orta-üst sınıf, kırılgan erkekliklerini hipermaskülen olarak gizlemeye çalışan, genelde 4-5 kişilik gruplar halinde takılan, çok ses çıkartan, ve ayrıcalıklarının farkında olmadıkları için etraflarına gördükleri her şeyi hak ettiklerini düşünen çocuklar—yani, egemen heteropatriyarkik tecavüz kültürünün vücut bulmuş halleri.

Bu iki tip ortaya çıktıktan sonra, iki soru üzerine yoğunlaştık: 1) bu tiplerin soyunma odasına girmeleri ve girdikten sonra ne yaptıkları ile, bir trans bireyin soyunma odasına giriş anı ve orada ne yaptığı arasındaki olası davranış farkları ne olabilir? 2) Eril gözüken bir trans kadın, erkekler tuvaletine girdikten sonra tıraş olurken, makyaj yaparken, istediği kıyafeti giyerken kendini orada güvenli hissedebilir mi?

Kısa süre içinde, öğrenciler toplumsal cinsiyetin bir performans olduğunu hatırladılar, trans bireylerin de amacının güvenlik olabileceğini, ve aslında trans bireylerin öyle bir durumda oradakilerin çoğunu kale almayabileceği sonucuna ulaştılar. Fakat, tartışma dönüp dolaşıp, ‘eee, o zaman çizgiyi nerede çiziyoruz?’ sorusuna geldi ve takıldı.

"Tamam", dedim, "dönemin başına gidelim, ve sömürgeci ülkelerin ırkçılığı bilginin inşası ile nasıl idame ettirdiklerini düşünelim. Kültürel egemenlik konusunu çalışırken de bu konuya dokunmuştuk. Ellerinde güç bulunduranlar, toplumda neyin ayrıcalıklı olduğunu, kimin imtiyaz sahibi olabileceğini belirliyorlardı. Burada da aynı şeyi görüyoruz. Ben, mesela, erkekler tuvaletine girerken erkek olduğumu kanıtlamak zorunda kalmıyorum. Ya da kadınlar tuvaletine giderken, ya da soyunma odasına, her neyse, sen kadın olduğunu ispatlamak zorunda değilsin. Şimdi çizginin nerede olduğu, bu durumda meselenin aslı değil."

Hızlıca bir el kalktı. El kaldıran öğrenci, "yani, çizginin nerede olduğunu zaten o çizgiyi çizen belirliyor" dedi. Sonraki bir kaç dakika içinde, öğrenciler, asıl meselenin ayrıcalık sahiplerinin ayrıcalıklarını kötüye veya kendi avantajları için kullanmaları olduğu sonucuna vardılar.

Bu ders saati için mutlu son.

Fakat burada dikkat çekmek istediğim başka bir nokta var: toplumsal gelişim için demokratik sürecin ve tartışmanın önemi.

Öğrenci soruyu sorduğu zaman doğrudan "ayrıcalıklarının farkında olmadan konuşursan, böyle transfobik şeyler söylersin. Kadınlığın sınırını senin gibi beyaz, cis, orta-üst sınıf, toplumsal güzellik standartlarına uyan birisinin çizmesi kadar dışlayıcı bir şey yok. Kadın/erkek ayrımının, diğer ikili karşıtlıklarla beraber sömürgeci bilgi üretiminden geldiğini dönemin başında işledik.." gibi bir cevap verseydim—ya da, hadi bu kadar sert değil de, bunları gayet yumuşak bir dilde anlatan bir cevap yazsaydım—o öğrenci belki o cevabı bir kaç kere okurdu, sonra da herhalde silerdi. Ama, bir öğrencinin bilgiyi sahiplenmesi ve hayatı boyunca kendisi ile taşıması için, sorduğu soruların cevaplarını kendisi bulması, o sonuçlara kendisi gelmesi gerekir. Bunun en iyi yolu da özellikle akranları ile yürüttüğü fikir alışverişinden geçer.

Toplumsal adaletin gelişmesi, insanların eşitsizlikleri farkına varması, ve bu tür bilgileri sahiplenmesi için de toplumsal iletişim kanallarının açık olması ve bilgi alışverişinin yaygın olması önem taşır. Gerçi Türkiye gibi iletişim kanallarının devlet altında ve kontrolünde toplandığı, devlet denetiminden bağımsız olmaya çalışan iletişim araçlarının sansürlendiği/sınırlandırıldığı, ve gazete/kitap okuma oranının gayet düşük olduğu bir yerde, demokratik sürecin işlemesi ve nihayetinde insanların toplumsal imtiyazlar/eşitsizlikler karşısında hassas olması uzak bir hayal gibi geliyor. Amma velakin, özellikle toplumsal alanın teknoloji ile bilgiye daha da erişebilir hale gelmesi, umutsuzluğu ve sınırlamalar karşısındaki bahaneleri azaltıyor.

 


Etiketler:
İstihdam