22/11/2018 | Yazar: Koray Başar

Kararlı bir şekilde birbirimize sahip çıkmamız, birbirimizin sesi olmamız gerekiyor.

“Nefrete inat yaşasın hayat” diyerek yeni bir yazı dizisine başladık. Sene sonuna kadar nefret suçlarından, sanata; şiddete karşı mücadele yöntemlerinden adalete erişime çeşitli başlıklarda yazılarla LGBTİ+ etkinlik yasaklarına, medyada nefret söylemine ve LGBTİ+’lara dönük hak ihlallerine dikkat çekeceğiz. Dr. Koray Başar, yazı dizimiz kapsamında trans intiharlarında dışlanma ve nefretin izlerini yazdı.

Geçen yıl bugünlerde Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Gününde bir konuşma yapmam istenmiş, ben akademik olarak sıkışık hissettiğim bir dönemde olmam nedeniyle tüm davetleri geri çevirmeye çalışırken, bu teklifi kabul etmiştim. Görüştüğüm çoğu trans nefret suçu mağduru. Ama benim altını çize çize konuşmak istediğim konu trans intiharları olacaktı: ‘Önlenebilir trans intiharları’. Sonra bugünlerde bir yılını dolduran Ankara’da etkinlik yasağı haberi geldi. Bunun üzerine yaşadığım huzursuzluğu, öfkeyi, tüm gün nasıl engellenmiş hissettiğimi unutmam mümkün değil. Psikiyatr olarak izlediğim, en azından hikâyesine ve acısına biraz olsun şahit olduğum ve intihar eden translar, art arda gelen intihar haberleri benim bu konuda acilen bir şeyler yapılması gerektiğini düşünmeme neden olmuştu. Hâlâ da oluyor.

Trans intiharları nefret suçudur, faili de hepimiziz. En son intihar ettiğini duyduğum hastamın trans olmakla ilgili en erken hatırası ilkokul öğretmeni tarafından sınıfta aşağılanmasıydı. Bir başkası sürekli bu dünyada kendine yer bulamayacağı hissiyle nefes alamaz hale geliyordu. Birçok trans ergen kendileri olarak hayat sürmelerinin mümkün olmayacağı endişesi yaşıyor, kendilerini ifade ettiklerinde yaşadıkları da korkmakta haksız olmadıklarını düşündürüyor. İntihar haberini aldığım birçok transın hikâyesi uzun yıllar nasıl direndiklerini, baş etmeye çalışma örnekleriyle doluydu. Hande Kader’in, katledilmesinden sonra sık tekrarlanan bir video kaydı vardır. Onur Yürüyüşü’ne saldıran polise direnirken “Sesimizi kimse duymuyor” diye ayaklarını sertçe yere vurup isyan eder. Basına ya da herkese. İntihar eden translar da seslerini duyuramamış, duyursa da karşılık alamamış oluyor sıklıkla. Bu sesi duymanın ve duyurmanın hepimize düştüğünü düşünüyorum. Salgın boyutuna varmış damgalanma, dışlanma, ayrımcılık ve hor görülme, nefret söylemi ve davranışları trans intiharlarıyla doğrudan ilgili. Geri kalanların bu sorunlara ilgisizliği de sorumlu. Bu bağlamda trans intiharları nefret suçunun uzantısıdır, fail de hepimiziz.

Doğduğunda bedensel özelliklerinden yola çıkılarak kendisine tayin edilen cinsiyetten farklı bir cinsiyetle kendini tanımlayan ya da kendini tanımladığı cinsiyetin özellikleri kendisinden beklenene uymayan çok sayıda insan her zaman diliminde, her toplumda, her coğrafyada vardı, var. Buna rağmen, şu sınırlı deneyimimle bile bana başvuran trans ve ailelerinden en sık duyduğum söz, ‘hocam bizim çevremizde, ilimizde, yöremizde bu olmuyor’. Dünyanın farklı ülkelerinde toplumu temsil edecek çalışmalarda, yani sonuçlarının tüm topluma sorsanız benzer olacağı kabul edilen çalışmalarda saptanan yaygınlık sanılanın çok üzerinde. Kendine tayin edilen cinsiyetle ilgili az ya da çok hoşnutsuzluk duyanların oranı yüzde 1-2 aralığında. Yani insan olan her yerde translar da var.

İllüstrasyon: Simon Prades

Peki, o zaman bu kişileri ‘oldurmayan’ ne? Nedir her trans ya da toplumsal cinsiyete uymayan çocuğun kendini türünün tek örneği sanmasına, ailesinin bunun kendi başlarına gelen bir tuhaflık olduğun düşünmesine neden olan? Bir yıldır Ankara’da valiliğin LGBTİ etkinliklere getirdiği kabul edilemez yasaktır örneğin. Aynı okulu okuyan tüm öğrenciler kadar başarılı olabileceği halde kötü muameleye maruz kalıp da okulu bırakmak zorunda kalan trans ergene sahip çıkamayan eğiticilerdir. Onlara daha az görünür olmaları ve kendilerinden beklenen cinsiyete uymaları için bilimsel dayanağı olmayan yollar, yöntemler öneren psikiyatr ve psikologlardır. Herkes kadar iyi yapabileceği işe bu nedenle trans olduğu bilinen ya da şüphe edilen kişiyi almayandır. Bunlara şahit olup da sesini çıkartmayandır. Tüm bunlar okuldan, işten, sokaktan, televizyondan transı silmeye çalışmanın suç ortaklarıdır. Bu silinme, birçok transa silinmeye değer olduğu ya da tüm toplumun kendisine karşı olduğu izlenimi vermektedir.

Tüm bunların intiharla ne ilgisi var denilebilir; araştırmalar çok ilgisi olduğunu gösteriyor. Farklı ABD şehirlerinden trans gençlerde yapılan bir çalışmada, kendi cinsiyetine uygun olduğunu düşünüp belirlediği ismi hangi toplumsal ortamlarda, ne ölçüde özgürce kullanabildiği incelendi. Yakın zamanda yayımlanan bu çalışmada, ne kadar sosyal destek aldıkları dâhil tüm özellikler dikkate alındığında bile, tüm sosyal ortamlarda kendi ismini kullanabilenlerde intihar davranışının daha az olduğu gösterildi. Benzer şekilde sıra intihar düşüncesi ve depresyon da daha az bulundu. Kendi ismini kullanabilmek demek, görülmek, görülebilmek demek. İnsanların kimlikleriyle ‘olmalarına’, ‘görünmelerine’ engel olan her tür yasak, Ankara Valiliğininki gibi, ölmelerine, ölmeyi düşünmelerine zemin hazırlıyor.

Ülkemizde yapılan birçok çalışmada, geçmişte intihar girişimi öyküsünü toplumda beklenilenden çok daha yüksek buluyoruz. İstanbul ve Ankara’da psikiyatri kliniklerinde yapılan bu çalışmalar intihar yaygınlığını gerçekte olduğundan çok daha az bildiriyor olabilir. Çoğu kişi psikiyatri kliniklerine ulaşamıyor olabilir. Hacettepe Üniversitesinde yaptığımız çalışmada, kliniğimize cinsiyet geçiş süreci için başvuran kişilerin geçmişte intihar girişimi olması kişinin ne düzeyde ayrımcılığa maruz kaldığını düşündüğüyle ilişkili bulduk. Bunun zorbalığa maruz kalmaktan farkı şu, doğrudan fiziksel bir saldırı, kötü muamele veya dışlanmaya maruz kalmasa da kişi, bunların gerçekleşmesiyle ilgili beklenti yüksek intihar riskiyle ilişkili. Çalışmaya dâhil olanların ergen değilse de, genç erişkin ağırlıklı olduğunu belirtmek isterim. ABD’de yakında yayımlanan, daha büyük bir grupta (yaklaşık iki bin kişi) yürütülen, trans ergenlerde intihar riskiyle ilişkili özellikleri değerlendiren bir çalışmada, tüm özelliklerin ötesinde cinsiyetle ilgili zorbalığa maruz kalmanın ve depresyon olmasının anlamlı düzeyde etkisi gösterildi.

Doğrudan intiharla ilgili olmayan bir başka çalışma bulgumuz da ‘yasaklar’la ilgili. Ruhsal dayanıklılık, zorluklar karşısında sorun yaşasanız da toparlanıp eski halinizi alabilmenizle ilgili. Yine kliniğimize geçiş süreci konusunda tıbbi yardım almak üzere başvuran kişilerde ruhsal dayanıklılığı belirleyen özellikleri araştırdığımızda, en önemli belirleyici akranlardan aldığı sosyal destek. Kendine benzer özellikleri olan kişilerden. Bu trans demek değil. Ama olduğu gibi onu gören tanıyan bilen, yaşı, okulu, işi, bir ortaklığı nedeniyle arkadaş gördüğü kişilerden aldığı sosyal destek. Bizim çalışmamızda ayırt etmedik, ama yurtdışında yapılan çalışmalar aynı dayanıklılığa özellikle LGBTİ arkadaşlarla görüşme sıklığının etki ettiğini gösteriyor. Yani bir transı dayanıklı kılacak, zorlandığında ayakta durmasını, ruhsal bozukluk, intihar düşüncesi gibi sorunların gelişmemesini kolaylaştıracak girişim çok açık. Bırakın translar başka translarla görüşebilsin; bırakın translar trans olmayanlarla birlikte toplumsal alanda toplumsal etkinlikler yapabilsin. Bu intiharı önlemek için yapılabilecek, zor olmayan bir müdahale.

İşte trans ergenlere ve erişkinlere sürekli tehditlerle dolu ve güvencesiz görünen, üstelik maruz kaldığı kötü muameleyi hak ettiğini düşündürten bir toplumsal iklim yarattığımızda, hepimiz nefret suçu faili haline geliyoruz. Buna karşı çıktığımızda, kişinin cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, cinsiyet ifadesi ne olursa olsun, nasıl olmasını isterse o şekilde toplumda var olmasına yer açtığımızda ise fark yaratıyoruz. Transların yakınında olup bu sesi duyabilen, başta aileler olmak üzere herkesin desteğinin katkısı önemli. En az bunun kadar önemli olan bir destek başta ruh sağlığı çalışanları olmak üzere sağlık çalışanlarından gelmeli.

Sadece kimlik özelliği nedeniyle yaşamına son veren, hayatta kalmakta zorluk çekenlerin sesini duymak, duyurmak zorundayız. Öncelikle kimsenin kimliğiyle ilgili diğerlerinden farklı muamele görmeyeceği, utanmak zorunda kalmayacağı, dışlanıp şiddete maruz kalmayacağı bir toplum yolunda el birliğiyle çalışmamız gerekiyor. Bir araya gelmemiz engellendiğinde bunu yapmak daha zorsa da, kararlı bir şekilde birbirimize sahip çıkmamız, birbirimizin sesi olmamız gerekiyor.

Kaynaklar:

Başar K, Öz G (2016) Cinsiyetinden hoşnutsuzluğu olan bireylerde psikolojik dayanıklılık: Algılanan sosyal destek ve ayrımcılık ile ilişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi 27(4):225-234

Başar K, Öz G, Karakaya J (2016) Perceived discrimination, social support, and quality of life in gender dysphoria. Journal of Sexual Medicine 13(7):1133-41

Kuper LE, Adams N, Mustanski BS (2018) Exploring cross-sectional predictors of suicide ideation, attempt, and risk in a large online sample of transgender and gender nonconforming youth and young adults. LGBT Health 5(7): doi.org/10.1089/lgbt.2017.0259

Russell ST, Pollitt AM, Li G, Grossman AH (2018) Chosen name use is linked to reduced depressive symptoms, suicidal ideation, and suicidal behavior among transgender youth. Journal of Adolescent Health 63(4):503-505

Yüksel Ş, Aslantaş Ertekin B, Öztürk M, Bıkmaz PS, Oğlağu Z (2017) A clinically neglected topic: Risk of suicide in transgender individuals. Noro Psikiyatr Ars 54(1):28-32

Yazı dizisindeki diğer içerikler:

Ne işimize yarıyor bu performanslar?

“Japon Arzu öldü” dediler…

İnterseksin patolojikleştirilmesinin tarihi ve bugünü

*Bu makale Avrupa Birliği'nin desteklediği LGBTİ'lerin İnsan Hakları için Farkındalık ve Savunuculuk Projesi kapsamında yayımlanmıştır. Bu, yayının içeriğinin AB'nin resmi görüşünü yansıttığı anlamına gelmez.


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam