19/07/2014 | Yazar: Nami Başer

Dolayısıyla tuhaf olan, queer olan, eğer bir an durup da ‘neresi tuhaf’, ‘tuhaflık bunun neresinde?’ gibi bir soru soracak olursak, yanıtı kendimizde arayacağımız bir süreç.

Dolayısıyla tuhaf olan, queer olan, eğer bir an durup da “neresi tuhaf”, “tuhaflık bunun neresinde?” gibi bir soru soracak olursak, yanıtı kendimizde arayacağımız bir süreç.
 
Kaos GL Dergisi, “Queer ve Psikanaliz”, 136. sayı, Mayıs-Haziran 2014
 
İngilizce de tuhafın karşılığı queer; Almancası daha kışkırtıcı aslında: unheimlich. Türkçe ve diğer dillerde olduğu gibi tek değil, iki parça. Bir yandan olumsuzluk eki “un” var başta sonra da sıfata dönüşmüş bir ev vatan vs gibi aşinalık hissi veren “heim”, yani İngilizcedeki “home”. Bir Alman “unheimlich” dediğinde, kendisini “evinin’, aşina olduğu durumun, kendisine yakın bir durumun dışında duyuyor. Ne bu karşıma gelen, hiç beklemediğim, bilmediğim, anlamadığım şey, özellik, nitelik vs diye şaşırıyor. Tuhaflık nerede o zaman? Alışılmışın dışında. İnsanların aşina olduğu, bildik ezberlerin ötesinde.
 
Ama, işte burada psikanaliz devreye giriyor, Freud bu “unheimlich” kavramını ele almış, irdelemiş ve bir yerde “Zevk ilkesinin ötesinde” incelemesiyle birlikte en felsefe açılımlı, sadece bir uygulama değil, kültürün bütün alanlarına yayılabilecek, kapsamlı çalışmasını ortaya koymuştur. Biraz önce ezber bozmadan söz esiyorduk, bu konuda Freud bozmayı da bozarak, ikiyle çarparak yepyeni bir algılama içerisinde bu konuyu bize büyük bir incelikle sunmuştur. O da aynı soruyu sormuştur aslında? Tuhaflık bunun neresinde? Neresi tuhaf? Nasıl oluyor da tuhaf olan bir şeyin karşısındayken evde olmayanın, dışarısının , farklı olanın beni irkittiğini düşünüyorum. Psikanalist olarak Freud’un buna yanıtı çok basit: bilinçdışımda aşina olduğum, aslında evde hep olan ama benim bastırdığım, görmezlikten geldiğim, bilinç alanına getiremediğim bir özellik bu. En tuhaf, en yadırgatıcı, en farklı olan bende bana en yakın, benim  aynılığım, benim kimliğim içerisinde çoktan yer alan, benim- argo bir deyim kullanacak olursak- hıyarlığım yüzünden, içimde yer ettiğini anlamadığım bir durum.
 
Dolayısıyla tuhaf olan, queer olan, eğer bir an durup da “neresi tuhaf”, “tuhaflık bunun neresinde?” gibi bir soru soracak olursak, yanıtı kendimizde arayacağımız bir süreç. Birbirlerini izleyen iki ayrı zaman diliminden oluşuyor:
 
Bir durumu, bir şeyi, bir kişiyi tuhaf buluyorum. Kendim de buna şaşırıyorum. Niye tuhaf acaba diye de hayret ediyorum.
 
Bu tuhaflığın üzerine gittiğim zaman içimde çoktan taşıdığım,  fark edemediğim, ancak şimdi, bu vesileyle, tuhaf olarak algıladığım anda aslında aşina olduğum bir varlık anı olduğunu anladığım bir sürecin anlaşılmasını sağlıyorum.     
 
Elbette bu ikinci aşama, yani psikanalizin bu araştırmada ortaya koyduğu özellik, herkes tarafından anlaşılan, paylaşılan bir durum değil. Öyle olsaydı örneğin, durmadan  tuhaf eşcinsellik fıkraları anlatıp kıkır kıkır gülen heterolardan tutun da, ömrünü homofobiye adayan kişilerin aslında kendi içlerindeki tuhaflık eğilimlerini bastırıp, tuhaflığı karşılarında arama gibi bir durumla hiç karşılaşmazdık. Yani bilinçdışı da olmazdı, tuhaflıklar da. Ne yazık ki insanın yapısı, yanılmaya, kendini aldatmaya, ideolojik bir yasaya bağlılığa, bunların nedenini aramaktansa körü körüne itaate, köleliğe kapılmaya daha elverişli.
 
Lacan’ a özgü psikanalizin bu konuda ekleyeceği bir ilke var mı diye sorabiliriz yine de. Evet, Lacan’ın bilinçdışı tanımlarından biri şöyle:” Öznenin ağzından çıkanı kulağının duymaması, ama eksikliğini duyduğu söz açısından olsun, kendisinin zannettiği çift olmayan, tek, tekil bir davranış aracılıyla olsun bir şeylerin söylenmesine, Freud bilinçdışı adını verir. Lacan aslı biri de bilinçdışı başka bir şey değildir’ diye tekrar eder”. Burada tekil, çift olmayan için Lacan- İngilizce’ye dönelim- odd sözcüğünü kullanır. Ayrıca Edgar Allen Poe’nun bir öyküsündeki, elini arkaya götürerek, arkadaşlarına elinde bulundurduğu nesnelerin tek mi çift mi olduğunu soran, başkalarının bunu sorması durumunda da bu sorunun yanıtını her durumda  bilebileceğini iddia eden bir çocuğu örnek verir. (yeni kuşakları bilmem ama bizim zamanımızda bu oyun okullarda çok sık oynanırdı. Belki de queer bir uygulama olarak yeniden gündeme getirmek gerek.
 
Odd da İngilizce ’de queer demek. “Tek” anlamının dışında, daha doğrusu bu anlamla birlikte, tuhaf anlamı da var. Tek olan bir şey aynı zamanda tuhaftır.                    
 
Kısacası “ego” aslında yalnız değildir, içinde taşıdığı diğer katmanlar ona tuhaf gelir. Ama queer olmayı benimseyip sonuna kadar götüren kişi aynı zamanda phallüs alışverişinde (phallüs yunanca da kalkmış bir erkeklik organı ama psikanalizde tam işlevi olduğu sanılan herhangi bir organ olabilir, yani bir kıç, bir meme, bir klitoris de phallüs işlevi görür)      bir  tür hadım olma durumunu  benimseyerek, dili organları benliği yerlerinden ederek, o beklenmedik ama aslında beklentilere açık özelliği sergiler.
 
Tuhaflık bunun neresinde? 

Etiketler:
nefret