14/10/2010 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

 Basından okuduklarıma inanırsam, Türkiye’de bazı üniversitelere başörtülü girme yasağının sonu geldi.

 Basından okuduklarıma inanırsam, Türkiye’de bazı üniversitelere başörtülü girme yasağının sonu geldi. Bu konudan haberdar olduğum ilk günden beri, doğru olanın bu olduğuna inandığım için memnun olmam gerekir. Ne var ki, diğer insan hakları ayıplarımızda da olduğu gibi Türk demokrasisinin bir numaralı sorunu olan “ikiyüzlülüğün” yok sayıldığını da gözlemlediğim için, doğrusu bu sorunun çözüldüğüne pek inanamıyorum.

Türban sorunu çözüldüyse, bir şark masalı gibi çözüldü. Sorun üzerindeki, ne sorunun tarifi ve teşhisler, ne de çözümler ve çözüme karşı çıkanların çekince ve korkuları dürüstçe konuşulup, çözümlendi. Mesela, türbanın bir sembol olmadığı argümanını ele alalım. Bunu yıllardır söyleyen, savunan insanların neden böyle bir argümanı kullandıklarını anlamak kolay. “Bireyin tercihidir; insan hakları da der ki; bu tercihlere saygı duyulmalı, kabul edilmeli...” Bu argümanları kullananlar bile biliyorlar, başörtüsü sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada bir semboldür. İşgal altındaki Filistin’de, İslamafobi’nin son on senedir yükselişte olduğu bütün Batı demokrasilerinde, hiçbir şey kadınların bu masum tercihleri kadar sembol olmadı. Türkiye’de de türban, yükselen politik İslam’ın sembolüdür. Bu, çok partili demokrasiye geçtiğimiz 50’li yıllardan beri böyle. İkiyüzlü olmayan demokratik bir tartışmada, “Velev ki bu, politik İslam’ın ülkemizdeki sembolüdür...” diye, tartışabilmeliydik.

Hatta genç kızlarımızın ve kadınlarımızın daha çocuk yaşta, erkek egemen toplum baskısı ile kapandıklarını görüp telaşa düşen insanlarımızı alarma geçirse de, doğruları söyleyip tartışmalıydık. Aksi takdirde çözüm yalancı ve geçici bir çözümdür. Yanlış teşhislerle, yalancı çözümlerle ancak rövanşa gidilir. Gün olur, devran döner; siyasi İslam’ın yükselişi durur ve türban bir sembol olduğu için, memleketin yeni efendileri, laik babaları, modern abileri, kızlarımızın artık başlarını açmaları zamanının geldiğini ilan etmeye başlarlar! Bu bez parçası artık erkek egemen toplum için modası geçmiş, gericiliğin sembolüdür. Kimse başı kapalı eş istemiyor; çocuklar, başörtülü annelerinden utanıyorlar, gençler, başları örtülüyken iş bulamıyorlar, başı örtülü hanımların eşleri, genel müdür olamıyorlar...  Milyonlarca kadınımız “ama biz inanıyoruz, Allahın emridir diye kapandık” dese, ne işe yarar? Bu ülke toplum olarak, anneannemin jenerasyonu döneminde böyle bir dönemden geçmedi mi?

20 senedir türbanın sembol olmadığını söyleyen ve bu ülkenin en önemli insan hakları(!) mücadelesi gibi sunanlar, boş bir zafer kazanmışlardır. Bu zaferin altını, başka insan hakları mücadeleleri ile doldurmadıkları sürece, ikiyüzlü şark politikası devam edecek ve Türkiye nevi şahsına münhasır bir demokrasi, evrensel değerleri olmayan bir insan hakları ülkesi, ikiyüzlülüğün prim yaptığı bir şark kurnazları ülkesi olmaya devam edecek. Bu güçlü sembol, Türkiye’de diğer konularda da olduğu gibi erkek egemen toplumun iktidarı elinde tutan erkeklerinin elinde bir silah, bir propaganda aracı olarak hep kullanıldı, hala da kullanılıyor.

İktidara hoş görünmek için moda olan; birkaç göstermelik başı örtülü köşe yazarı atama, eşlerini bürokraside yüksek mevkilere tayin ettirmek, yükselen İslam’ın sembolü olup azınlıkta olduğunuz erkek egemen partileri iktidara taşımak dışında başörtüsü, Türkiyeli kadınlara ne kazandırdı? Bu satırları okuyan ve hakikaten kalben inanıp kapanmış olan kadınlardan özür diliyorum. Heyhat bütün samimiyetimle, ülkenin efendileri Sunni, heteroseksüel, baskıcı, iktidar ihtiraslı, ikiyüzlü erkekler tarafından kullanıldığınıza inanıyorum. 

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam