14/03/2014 | Yazar: Murat Köylü

Bu şiddet, ülkenin her yerinde özgür olmak isteyen bireyleri; öncelikle de kadınları, çocukları, LGBT’leri ve militarist siyasi-hukuki sistemin dışında bırakılan diğer kimliklerden insanları mağdur edecektir.

Türkiye Cumhuriyeti, "hasta adam" Osmanlı’nın, Dünya Savaşı’ndaki mağlubiyetinin ardından, 1923 yılında dünyaya geldi.
 
1938’e kadar tek adam, 1950’a kadar tek parti rejimi ile yönetildi.
 
1960’ta darbe oldu.
 
1970’te darbe oldu.
 
1980’de darbe oldu.
 
1983 senesinde, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) merkezi otoriteye karşı mücadele başlattı. En az 50 bin kişi öldürüldü, resmi rakamla 300 milyar dolar harcandı. Halen süren çatışma, demokratik sistem içinde yönetilemiyor.   
 
1998’de darbe oldu.
 
Türkiye Cumhuriyeti, bugün, 2014’te de, Milli İrade’yi salt kendisinden ibaret sayan tek adam rejimi tarafından yönetiliyor. Bunun böyle olabilmesi için insanlar ölüyor ya da suskunluğa hapsedilmek isteniyor.  
 
Aynı tek adam, bir paralel devletin iktidarına yönelik darbe girişiminden bahsediyor. Girişimi savuşturmak için 12 senede değiştiremediği darbe anayasasından da geri müdahalelerde bulunuyor. 
 
Yaklaşık bir asırlık süre zarfında bu yeni tek adam gibi nice liderler ve partileri geldi, gitti.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insanların demokratik tercihleri, kimlik ya da kimliksizlik siyaseti dışında politika üretemeyen liderlere ve partilerine esir edildi.
 
Nitekim toplumsal algı ve duygudurumu, bu esarete pek bir teşne idi.
 
Bugün, 2014 yılına geldiğimizde görüyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal - hukuki sistemi hâlen toplumsal gerçekliklere uyumsuz temeller üzerinde yükseltilmeye çalışılmaktadır.
 
Bu imalat düne ve bugüne yanıt verememiştir; yarına da veremeyecektir.
Elzem olan liderlerin, hükümetlerin değil; bu sistemin değişmesidir.
 
Demokratik sistemin tüm gelişmiş idari ve hukuki unsurları bir araya getirilse, yasalar çıkartılsa, kurumlar kurulsa da, onları işleten kültürdür.
 
Bir arada yaşama kültürüdür.
 
Bu öyle bir coğrafya ve bir arada yaşama kültürüdür ki, gayrimüslim insanların oranı, bir asır içinde üçte birden bugünkü duruma gelmiştir.
 
Yaklaşık bir asırlık süre zarfında, kalan toplumsal kesimler arasında, birbirleriyle teğet geçmekten başka iletişiminin kurulamadığı bu ülkede, yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi, diğer pek çok nedenle birlikte,  iletişimin güçlendirilmesi için de elzemdir.
 
Bir arada yaşama kültürü, iletişim ile pekişir ve hiçbir başka yöntem, yüz yüze iletişimin yerini tutmaz.
 
Yurttaşla yurttaş, yurttaşla yönetici arasında yüz yüze iletişim ölçeği temin edilmediğinde, onun boşluğunu önyargılar, onlardan kaynaklanan duygudurumları ve siyasi manipülasyon doldurur.
 
Bu yüzden, Türkiye’nin "kurtuluşu" karizmatik tek adamlarda, namuslu siyasetçilerde, iyi ahlaklı yurttaşlarda aranmamalıdır.
 
Türkiye’nin geleceği, temellerini akılcı ve faydacı yeni siyasal hukuki sisteminden almalıdır; yurttaşların zihinlerine ambargo koyan duygulardan ve kişisel deneyime dayanmayan değer yargılarından değil!   
 
Türkiye’nin geleceği, merkezi vesayetin sönümlendirilmesinde, özerk ya da federal bölge yönetimlerinin çoğulcu, katılımcı, şeffaf ve hesap sorulabilen demokrasi hedefiyle hayata geçirilmesindedir.
 
Buna geç kalındığı sürece, bu yönetilemez maddi-manevi ayrışma ve şiddet devam edecektir.
 
Bu şiddet, ülkenin her yerinde özgür olmak isteyen bireyleri; öncelikle de kadınları, çocukları, LGBT’leri ve militarist siyasi - hukuki sistemin dışında bırakılan diğer kimliklerden insanları mağdur edecektir.
 
Erken uyanan yol alır.  

Etiketler:
İstihdam