16/02/2009 | Yazar: Umut Güner

Franziska Zeitler, seni tanıyarak başlayalım mı?  

Franziska Zeitler, seni tanıyarak başlayalım mı?
 
2008 Ağustos'unda, Almanya, Oldenburg'daki Carl von Ossietzky Üniversitesi ‘Kültürlerarası Pedagoji/Eğitim’ bölümünden yeni mezun oldum. Bölümümüz özellikle göçmenlik, göç eden insanların yaşam koşulları ve anti-ırkçı teori ve yöntemlerle ilgilenen bir bölümdür. Aslında disiplinler arası bir bölümdür. Hem pedagoji ve eğitim bilimi, hem de sosyoloji, psikoloji ve dil bilimini içeriyor.
 
Türkiye’ye ilk defa 3 yıl önce, Türkçe öğrenmek için gelmiştim. O yıldan itibaren sürekli gidip geliyorum. Türkçe öğrenmek dışında, 2006-2007 yıllarında Erasmus öğrencisi olarak ve 2007-2008 yıllarında da tezim için araştırma yapmaya gelmiştim.
 
Seks işçilerine yönelik yaptığın çalışmalarından bahseder misin?
 
İlk olarak, birkaç yıl önce, okulda kadın ticareti konusunda araştırma yapmaya başlamıştım. Onun ardından Hannover'deki ‘Kobra’da, kadın ticareti mağdurları ve seks işçileri için kurulmuş bir danışma merkezinde staj yaptım. O süreçte, sadece kadın ticaretine odaklanıp seks işçiliğini görmezlikten gelmenin, çok eksik ve yanlış bir yaklaşım olduğunu anladım. Pratik deneyimlere sahip olduktan sonra, alanı kuramsal olarak incelemeye başladım. Başlangıçta Almanya'daki durum üzerine çalıştım. Ondan sonra tezimi Türkiye'deki seks işçiliği, kadın ticareti ve göçmenlik arasındaki bağlantı hakkında yazdım. Tezimde kuramsal bağlantıyı, seks sektöründe çalışıp, hem Türk vatandaşlığı olanların hem de yabancı uyruklu kadınların yaşam ve çalışma koşullarını analiz ederek kurdum.
 
Seks işçilerine yönelik yaptığın çalışmada farklı ülkelerin yasal modellerini inceledin. Bunlar yasaklayıcı, düzenleyici ve cezalandırıcı olarak üç model olduğunu söylüyorsun. Bu modelleri anlatır mısın?
 
Sorduğunuz modelleri özellikle Avrupa seviyesinde inceledim. Onları açıklamadan önce şunu söylemem gerekiyor: Bu yasal modeller bize sadece yasal eğilimler ve kalıplarla ilgili bir fikir verebilir. Bazı ülkelerde teorik olarak bir modele uyan yasal çerçeveler var, ama iş uygulamaya geldiğinde farklı ülkelerde farklı uygulamalar görülebiliyor.
 
Avrupa’da bu konuda yayınlanan raporlara göre, bahsettiğimiz cezalandırıcı modele İrlanda, Litvanya ve Malta'da rastlayabiliriz. İsmin zaten açıkladığı gibi, bu modelde seks işçiliği insan onurunun bir ihlali olarak tamamen cezalandırılıyor. Demek ki seks işçiliği suç olarak ve seks işçileri ya suçlu, ya da bir suçun mağdurları olarak tanımlanıyor. Seks işçilerinin dışında genellikle de pezevenkler ve seks işçiliğine teşvik edenler cezalandırılıyor. Genel ahlaka (neyse o?) inananlara ve devletlere göre bu model mantıklı olabilir. Ama daha yakından baktığımızda, amaca hizmet etmediği gibi tam tersine bir gidişat da görüyoruz. Tabii ki seks işçiliği hükümet tarafından cezalandırıldığı için, ortadan kalkmıyor. Sonuçta, seks işçiliği kayıt dışı ve çalışanlar için tehlikeli ve güvensiz bölgelere itiliyor. Seks işçileri yasadışı çalıştıkları için, şiddete veya sömürüye maruz kaldıklarında da polise başvuramıyorlar. Hiçbir hakları kalmıyor ve özellikle bu yüzden sık sık insan hakları ihlallerine uğruyorlar. Failleri hem pezevenkleri, hem müşterileri hem de polis oluyor.
 
O yüzden İsveç'te 1999 yılında yepyeni bir model uygulandı. İsveç'te, dünyanın tek ülkesi olarak, müşterilere ve pezevenklere odaklanılıyor. Çünkü seks işçiliği; erkeklerin kadınlara karşı ‘şiddet’, ya da 'satın alınmış tecavüz hakkı' olarak tanımlanıyor. Kadın olmayan seks işçileri, yokmuş gibi görmezlikten geliniyorlar. Bununla birlikte bu süreçte seks işçilerine bu işi yapmak isteyip istemedikleri sorulmuyor. Seks işçisi kadınların özgür iradelerini görmezlikten gelerek, radikal feminist politikacılar bu yasayı çıkardılar. Ve sonuçta amaca uygun olmayan ve aslında tam da tersi bir kanun hazırlanmış oldu. Bu yasa çıktıktan sonra, İsveç'teki seks işçileri çalışma koşullarının çok kötüleştiğini belirttiler. Artık az sayıda ve sadece yasal durumu umursamayan erkekler geliyormuş. Seks işçiliği resmi olarak şiddet olarak tanımlandığı için müşterileri de artık ona göre davranıyorlarmış. Bir de müşteriler cezadan korktukları için seks işçilerini şehir dışına, güvensiz bölgelere götürüyorlarmış.
 
Yasaklayıcı yasa modelleri Avrupa'da en yaygın olanlar, ama onu uygulayan ülkelerde de çok büyük farklılıklar görüyoruz. Danimarka, Fransa, İspanya, İtalya ve Polonya dâhil olmak üzere, AB'nin üyelerinin % 56'ının seks işçiliği ile ilgili yasaklayıcı mevzuatları var. Çoğunlukla, seks işçiliği yasadışıdır ama genel olarak cezalandırılmıyor. Seks işçiliği ahlaka aykırı olarak tanımlandığı için hükümetler uzak durup karışmak istemiyorlar. Onu kitlesel bir fenomen olarak düşünüp görmezlikten geliyorlar. Böylece sadece 'tehlikeli' olarak değerlendirilen tarafları, örneğin seks işçiliğine teşvik etmek, birini seks işçiliğine zorlamak veya bir genelev işletmek suç kapsamında işlem görüyor. Dolayısıyla cezalandırıcı modellerdeki gibi, yasaklayıcı modellerde de seks işçilerinin hiç bir hakkı yok ve kayıt dışı bölgelerde çalıştıkları için sömürü ve polis baskısı riski ile yaşıyorlar.
 
Son olarak düzenleyici yasal modeli anlatacağım. Onu, örneğin Almanya, Avusturya, Hollanda ve Yunanistan'da bulabiliriz. Bu ülkelerde, seks işçiliği yasaldır ve seks işçileri ile müşterileri arasında bir sözleşmeden doğan, düzenleme gerektiren bir iş olarak tanımlanır. Hemen hemen bütün ülkelerde ‘iş’ olarak kabul ediliyor ancak tehlikeli tarafları olduğu için 'normal' bir meslek olarak tasdik edilmiyor. Fakat seks işçilerinin özgür iradelerine saygı duyuluyor; yani bu işi yapmak isteyip istemediklerine kendilerinin karar verebildiklerine inanılıyor. Özellikle yan suçları, örneğin uyuşturucu ve kadın ticaretini, kontrol edebilmek için, bir sürü sıkı kurallarla netleştiriliyor. Böylece seks işçilerinin hakları da sağlamaya çalışılıyor. Başka işçiler gibi, örneğin ücret ve sosyal sigorta hakları var ve yasal olarak çalıştıkları için, şiddete uğradıklarında da polise başvurup dava açabiliyorlar.
 
Almanya modeli hakkında bilgi verir misin?
 
Almanya'da 2001'de yeni bir yasa çıktı. Başlığı ‘Prostitutionsgesetz’, yani ‘Fahişelik Kanunu’dur. Bu yasa ile düzenleyici, yani yasallaştırıcı bir modele geçildi. Yasanın bildirilen amaçları, seks işçilerine karşı var olan yasal ayrımcılığı kaldırmak, onlara sosyal sigortaları sağlamak, yan suçlarını azaltmak ve işten çıkmak isteyenlere destek vermektir. Yasanın hedef grubu da 'isteyerek' çalışan, yasal oturma ve çalışma izni olan, kadın, erkek veya transseksüel olan seks işçileridir. En önemli değişimler, ahlaka aykırılığının kaldırılması başta olmak üzere, 'fahişelik'in bir iş olarak tanımlanması ve temel ilkelerin değiştirilmeleri olmuştur; yani artık seks işçiliğinden korumaya çalışılmıyor, aksine seks işçileri korumaya çalışılıyor.
 
Şimdi iki taraf için, yani bir tarafta seks işçileri, diğer tarafta pezevenkler ve müşteriler için bazı somut değişmeler oldu. En önemlisi, seks işçileri ve pezevenkleri arasında artık bir iş sözleşmesi yapılabilir. Böylece, seks işçilerinin kazandıkları ücret noktasında hakları vardır. Demek ki müşteriler veya pezevenkler onlara ücreti vermediklerinde, dava açabiliyorlar. Yeni kazandığı sosyal haklar, emeklilik sigortası, işsizlik sigortası, sağlık sigortası, hastalık durumunda ücretli izin hakkı, analığın korunması hakkı, ücretsiz ve gönüllü tıbbi bakım ve ücretli tatil izni içeriyor. Bu durum özellikle genelevlerde çalışanlar için geçerlidir. Bir seks işçisi serbest olarak çalışmak isterse, her şey için kendisi sorumludur.
 
Yine de, seks işçiliği 'normal' (neyse de...) bir meslek olarak tanımlanmadığı için, pezevenklerin patron olarak sadece sınırlı bir emir yetkisi var. Sadece çalışma yerini ve saati saptayabilirler ama sözleşmeye dayanarak zorla hizmet talep etmeye hakları yok, tazminat istemeye hakları yok ve hizmetlerin kalitesi konusunda dava açmak mümkün değildir. Diğer tarafta, hiç kimseyi herhangi bir yöntemle seks işçiliğine zorlamamak için, seks işçileri için sözleşmenin feshinden önce ihbar süresi yoktur. Ceza yasası seks işçiliği ile ilgili de değiştirildiği için seks işçiliğine teşvik etmek artık bir suç değildir. 2001'den önce, bir genelevin sahibi, örneğin çok hijyenik çalışma koşulları sağladığı için ceza alabildi. Ama bu yasa ile özellikle çalışma koşullarını iyileştirmek istendiği için, bu suç kanundan çıkarıldı. Suç olarak sadece seks işçilerini sömürmek ve 'zorla fuhuş' kaldı.
 
Almanya’da fahişelik yasası uygulanıyor mu?
 
Şimdi ilk olarak, bu yasayı hem seks işçilerinin, hem de pezevenklerin ve bu konuda uzman olan sosyal danışmanların olumlu değerlendirdiklerini bildirmek istiyorum. Ama maalesef, yedi yıl geçtiği halde, yasanın uygulanması hâlâ eksik ve sadece çok az seks işçisi bir sözleşme ile çalışıyor. Bunun farklı nedenleri var. İlk olarak, Alman yasal mevzuatı değişti ama toplumda seks işçileri hâlâ ciddi ayrımcılığa uğruyor. O yüzden çoğu anonim olarak çalışmayı tercih edip sosyal sigortasız çalışmaya devam ediyor. Özellikle beş eyalette, Bavyera, Baden-Württemberg, Sachsen, Thüringen ve Bremen'de, eyaletlerin hükümetleri seks işçiliğini hâlâ ahlaka aykırı olarak değerlendiriyor ve yeni kanunu uygulamaktan vazgeçtiler. Yasanın uygulanması ile ilgili resmi ve bütün eyaletler için geçerli olan kurallar olmadığı için hemen hemen hiç bir yerde hukuki güvenlik yok ve bu yüzden seks işçileri ve pezevenkleri de çekiniyor.
 
Sokaktaki çalışanların durumu hâlâ zor çünkü Alman 'yasak bölge nizamnamesi' (Alm: Sperrgebietsverordnung) kaldırılmadı. Demek ki sadece belli sokaklarda yasal olarak çalışılabiliyor. Bu sokaklar genellikle rahatsızlık verici, güvensiz ve alt yapısı eksik olan sokaklardır. Ayrıca genelevlerin sahipleri de bu durumdan faydalanıyor. Seks işçileri belli sokaklarda çalışmak zorunda oldukları için, genelevlerdeki oda kirası günde çoğu zaman 150€ civarında. Bu çok yüksek ve nispetsiz bir ücrettir!
 
Bunun dışında da vergi yasalarıyla ilgili başka bir çözüm bulunmalı; çünkü şu anda bir seks işçisi yeni kayıt olduğunda, geçen yıllarda vergi kaçırdığı için ona dava açılabilir. Bunun için ve diğer sigortalar yüzünden net maaşları düşeceği için de çekiniyorlar.
 
Büyük bir sorun da yasanın yabancı uyruklu seks işçilerinin çoğunu dışlamasıdır. Bunun için acele bir çözüm bulunmalı.
 
Türkiye’deki durumda nelerle karşılaştın?
 
Şimdi Türkiye'deki durum karışık. Durumu hiç bilmeden, sadece yasal çerçeveye baktığımızda Türkiye'de de düzenleyici model uygulandığı düşünülebilir çünkü 'Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü' seks işçiliğinin bir kısmının yasal olmasını sağlıyor. Ama sadece çok küçük bir kısmı. İstanbul'da seks işçilerinin yaklaşık % 0,5’i yasal olarak çalışabiliyor. Bir de iyice baktığımızda, bu yasallaştırmanın seks işçilerinin haklarını sağlamak için yapılmadığı belli oluyor. Devlet, seks işçiliğini erkeklerin talebine bir cevap vermek için yasallaştırmış. Erkekler cinsel hizmeti özgürce satın alabilir. Ancak bir kadının yasal olarak seks işçisi olarak çalışması durumunda, vatandaşlık hakları bile kısıtlanıyor. Kimliğinin yerine bir vesika veriliyor, evlenmesi yasaklanıyor, vs. Bazı genelevlerde, genelevden çıkmak için bile resmi bir izin almak zorunda; çünkü kamusal sağlık için bir tehdit olarak görülüyor. Müşterilerinin durumunu incelediğimizde, bunun son derece ikiyüzlü bir siyaset olduğunu fark ediyoruz. O kadınlar genellikle çok düşük maaşlar alıyor, sağlık sigortasından faydalanamıyorlar ve genelevlerdeki hijyen durumu da iyi değil. Bir de seks işçileri o kadar çok damgalanmaya maruz kalıyor ki, bu işten çıkıp başka bir mesleğe başlama imkanı kalmıyor.
 
Özellikle ilginçtir, tüzüğün başka bir paragrafını buldum. Orada, seks işçisi olmak için kadın olmanın şart olduğu belirtiliyor. Bu durum, toplumdaki farklı cinsiyetlerin vaziyetlerini de açıklıyor. Böylece, kadın olmayanlar yasal olarak çalışabilme imkânından dışlanıyor. Türkiye'deki hâkim değerler ve ahlaka göre, en 'şerefli' meslek askerlik sayılır. Asker olmak için, erkek olmak şarttır. En 'namussuz' meslek ise, seks işçiliğidir. Bunun için kadın olmak şarttır. Transseksüeller bu işten bile dışlanıyorlar. Durumu değiştirebilmek için, toplumda ciddi dönüşümlere ihtiyaç var.
Yasadışı çalışmak zorunda olan seks işçilerinin diğer % 99,5’i daha da kötü koşullarda çalışıyor. Kayıt dışı bölgelerde şiddetin farklı türleri yaygındır. Şiddet gördüklerinde polise başvuramıyorlar, polisten koruma bekleyemiyorlar, tam tersine, sık sık polis onlara karşı şiddet uyguluyor.
Özetle, Türk devleti şimdiki politikası ile seks işçilerinin insan hakları ihlallerine iştirak ediyor.
 
Türkiye’de yeni bir yasal düzenleme için neler öngürülebilir?
 
Bence seks işçiliğini yasaklamak veya cezalandırmak yanlış bir yoldur. Amacımız seks işçilerinin yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmekse, seks işçiliğini yasallaştırmamız gerekiyor. Ama erkeklerin cinsel hayatını düşünerek ve bu talebe bir cevap vermek için kesinlikle değil. İlk olarak seks işçilerinin insan, vatandaşlık ve çalışma haklarını sağlamalıyız. Herhangi bir ayrımcılığı engellemeye çalışmalıyız. Yasal ayrımcılık ile başlayabiliriz. Seks işçileri için de genel hakları sağladıktan sonra da, bu işi istemeyerek yapanlara ve seks sektöründe sömürülenlere daha kolay destek sağlayabileceğiz. Ama özellikle de polislere, hâkimlere vs. seks işçilerinin insan hakları durumları konusunda özel eğitim verilmeli. Bir de özellikle seks işçileri için sosyal danışma merkezleri çoğaltmalı ve devlet tarafından finanse edilmeli.
 
Bunun dışında toplumsal yapı değiştirilmeli. Kadınlar ve transseksüel insanlar iş piyasasında artık ayrımcılığa uğramazsa ve hâkim olan iktidar ilişkileri kaldırabilirsek eğer, belki artık bu işi yapmak istemeyenler de onu yapmak zorunda kalmayacaklar...
 
Son olarak Almanya’daki seks işçilerinin örgütlenme pratiklerinden bahseder misin?
1974/5'te Fransa'daki seks işçileri güçlü bir hareket başlattılar. Almanya'daki seks işçileri 1980'lerde örgütlenmeye başladı. O zaman da var olan 'kadın hareketi'nden bazen 'ahlaka aykırı' bir iş yaptıkları için, bazen ataerkil şiddetin mağdurları oldukları için dışlanıyorlardı. Kamusal mücadeleleri için özellikle genel ahlakı provoke etmek ve kavramın olumsuz anlamını almak için kendi hareketlerine 'orospu hareketi' (Alm: Hurenbewegung) adını koydular. Almanya'daki 'orospuların' ilk örgütü, 1980'de ilk 'orospu konferansı' düzenleyen ve bugüne kadar çalışan Berlin'deki 'Hydra'dır. Bunun ardından başka şehirlerde de dernekler kuruldu; örneğin Frankfurt'taki 'orospular birlikte karşı koyuyor' (Alm: Huren wehren sich gemeinsam) veya Bremen'deki 'Nitribitt' derneği. Orospu hareketinin temel amaçları, seks işçiliğinin 'normal' bir meslek olarak düşünülmesi ile satılık cinselliğin kitlesel ve 'normal' bir fenomen olarak kabul edilmesini sağlamak ve seks işçilerine karşı hakim olan ayrımcılıkları yok etmek.
 
 


Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı
İstihdam