17/11/2009 | Yazar: Kaos GL

Mayıs ayının son günlerinde KESK’e ve Eğitim-Sen’e yapılan baskınlarla tutuklanan sendikacılar, beş aylık tutukluluğun sonunda nihayet 19-20 Kasım 2009’da ilk duruşmalarına çıkacaklar.

Mayıs ayının son günlerinde KESK’e ve Eğitim-Sen’e yapılan baskınlarla tutuklanan sendikacılar, beş aylık tutukluluğun sonunda nihayet 19-20 Kasım 2009’da ilk duruşmalarına çıkacaklar.

Türkiye'de hâlihazırda KESK dışında hiçbir konfederasyonun üst yönetiminde tek bir kadın bile yok.
Mayıs ayının son günlerinde KESK’e ve Eğitim-Sen’e yapılan baskınlarla tutuklanan sendikacılar, beş aylık tutukluluğun sonunda nihayet 19-20 Kasım 2009’da ilk duruşmalarına çıkacaklar. Daha önce yayınlanan çeşitli yazılarda değinildiğinden tutuklanma gerekçelerine ya da davanın içeriğine dair bir şey yazmayacağım. Daha çok, tutuklananların yarıya yakınını oluşturan kadınlardan ve Türkiye’de kadın hareketi ve sendikal hareket içindeki yerlerinden söz etmek istiyorum.

Önce tutuklanan kadınların kimliklerine dair kısa bir hatırlatma: Songül Morsümbül, KESK’in kadın sekreteri ve merkez yönetimde yer alan tek kadın. Sendikacı bir kadın olarak çalışma yaşamında ve diğer alanlarda cinsiyet eşitsizliğine ve kadına yönelik ayrımcılığa karşı etkili çalışmalar yürüttü. Tutuklandığı günlerde KESK’in yürüttüğü kreş hakkı kampanyasını koordine ediyordu. Elif Akgül Ateş, sekiz yıl boyunca Eğitim-Sen merkez yönetiminde Kadın Sekreterliği görevini yürüttü. Kadın Sekreterliği süresince sendikanın cinsiyet eşitliği politikalarının kurumsallaşması için çalıştı. ‘Eğitimde Cinsiyet Eşitsizliğine Son’, ‘Eşitlik Haklarımızı ve Geleceğimizi İstiyoruz’ gibi kampanyalar örgütledi, kadın öğretmenlerin pantolon giyme yasağının son bulması ya da doğum izinlerinin uzaması gibi kazanımlarda önemli bir rol oynadı. Gülçin İsbert, Eğitim-Sen merkez yöneticisi ve son kadın sekreteri. İşe Elif Akgül Ateş’in bıraktığı yerden başladı ve göreve geldiği bir yıl içinde işyerinde cinsel taciz ya da ders kitaplarında cinsiyet ayrımcılığı gibi konuların sendikanın genel politikalarının bir parçası olarak gündemleşmesini sağladı. Yüksel Mutlu, emekli sendikacı. Halen Barış Meclisi üyesi. Barış sürecine toplumsal cinsiyet perspektifinin dâhil edilmesi üzerine çalışıyordu. Ve Sakine, Yüksel, Meryem, Seher, Selma, Süheda, Şermin, Mine, Olcay... Yer aldıkları sendikalarda kadın sekreterliği yapan deneyimli sendikacı kadınlar. Ortak özellikleri, emek mücadelesi ile toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini iç içe yürütmeyi başarmış ve dahası bu yaklaşımın yer aldıkları kurumların geneline mal etmeye çalışmış kadınlar olmaları. Kadın hareketi ile sendikal hareketin buluşma noktalarında önemli bir yere sahipler.

Yüzde 10

Türkiye’de sendikalaşabilecek kadınların çok azı örgütlenebilmiş durumda. Örgütlenebilmiş olanlarınsa toplam sendika üyelerinin ancak yüzde 10’unu oluşturduğu tahmin ediliyor. Sendikaların karar ve yönetim organlarındaki oranları ise bu oranın çok altında. Hâlihazırda ülkemizde KESK dışında hiçbir konfederasyonun üst yönetiminde tek kadın yok. Sadece konfederasyonlar değil, bağlı sendikalarda da durum pek iç açıcı değil. İşçi sendikalarında kadın temsilinin düşük olmasını, bu sendikaların örgütlü bulunduğu işkollarında çalışan kadınların sayısal azlığına ya da kadın üyelerin temsil konumları için gerekli donanımdan yoksun olmalarına bağlama eğilimi vardır. Oysa bu gerçekçi bir yaklaşım değil. Kamuda örgütlü üç büyük konfederasyondan Kamu-Sen’e bağlı sendikaların merkez yönetimlerinde yer alan kadınların oranı yüzde 4.2’de, Memur-Sen’e bağlı olanlarınkinde ise yüzde 2.5’te kalıyor. KESK’e bağlı sendikalardaki kadın yönetici oranları da üyelik oranlarının çok gerisinde (yüzde 15) ama ilk ikisiyle kıyaslandığında arada kayda değer bir fark olduğu görülüyor. Başka bir fark da KESK’e bağlı sendikalardan Eğitim-Sen, SES ve Tüm Bel-Sen gibi en önemlilerinin genel başkanlığının kadınlar tarafından yürütülüyor olması. Cinsiyet eşitliği politikaları, bu sendikaların her türlü faaliyet alanının asli bir parçası durumunda.

KESK’in ayırt edici başka bir özelliği ise, Türkiye ekonomisinin dışa açılma ve liberalleşme süreci boyunca hayata geçirilmekte olan ve özetle sosyal devletin tasfiyesini, kamuda çalışanların güvencesizleştirilmesini, sosyal güvenlik haklarının budanmasını ve eğitim, sağlık gibi alanların ticarileştirilmesini içeren sürece karşı en etkin muhalefeti kesintisiz biçimde yürütüyor olması. KESK ve bağlı sendikalar, ücret sendikacılığından ziyade, ülkemizde unutulmaya yüz tutmuş hak sendikacılığını esas aldı. Başından itibaren dar anlamda çalışma yaşamıyla sınırlı kalmak yerine demokratik muhalefetin bir parçası olmayı tercih etti. Son olarak bu durumun hem KESK’in kadınlarının da aktif katılımıyla demokratik bir muhalefet hareketi olarak şekillenmesiyle mümkün olduğunu hem de kadınların etkili konumlara gelmelerini mümkün kıldığını belirtmek gerek.

Tutuklanan KESK’li kadınların tümü de bu sürecin birer öznesi. Buradan bakıldığında sadece kadın emekçilerin değil, kadınların toplumsal ve politik yaşama dönüştürücü bir güç olarak aktif katılımını ve temsilini dert edinen bütün kadınların, onlarla dayanışma içinde olmak için geçerli nedenleri var. Yerlerimizi ayırdık, duruşma günü dayanışma için orada olacağız.
 

Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı
İstihdam