05/01/2017 | Yazar: Armağan Kilci

Asıl hakaret, Şansal’ın niyetini anlamıyormuş gibi yapmak.

Aslında yıllar sonra yazdığım ikinci yazımın Barbara Streisand hakkında olmasını tercih ederdim. Yayına başlamadan önce sansürsüz ve net şekilde yazmak istiyorum. Tutuklama olayı ile ilgili çeşitli gözlemlerim olmasına rağmen, aslen asla bir bok bilmiyorum. Siz de, akıl sağlığı yerinde kişilikler olarak, bu yazıyı okumaya mecbur değilsiniz. Bu yazıyı boktan buluyorsanız da oturun bir yazı yazın. Bu ülkede bunu hala, ısrarla anlayamayan insanlar var. Ya da “büyük akıl” dedikleri şey, insanların aptal olduğunu iddia ediyor. Belki de doğrudur. Beğenmediğini geç kardeşim, fikrini ifade edene şiddet uygulayamıyorsun. Buna hakkın olduğuna inandırılmış olabilirsin ama yok. Dünyayı şiddet bataklığına çevirmek istiyor olablirsin ama çeviremezsin. Bokunda Boğul, Mezarına Tüküreceğim, Eat Your Shit, Fuck You falan dese bile biri, senin egon okşanacak diye, konuşanı, yazanı hapsetmek insanlık hakkın, özgürlüğün değil. Kışkırmamayı öğren. Ki Şansal boş da konuşmamış. Direkt halka sesleniyor. Amacı belli. “Ülkenin halinin farkındasın, ekonominin, bombaların farkında mısın? Bunlar hakkında sadece senin konuşmaya hakkın yok. Düzeltmek için gram hareket etmiyorsun, gidişatı eleştirenleri ise hainlikle suçluyorsun. Eleştiri mekanizmasını harekete geçirip kendine çeki düzen vermezsen sonun fena” gibi bir şeyi, karşısındakini provoke ederek söylüyor. Yok efendim Türkiye’ye küfretmişmiş, hakaret etmişmiş. Asıl hakaret, Şansal’ın niyetini anlamıyormuş gibi yapmak. En başta akla, ikincisi gerçekten olana, hakikate hakaret.

İlk olarak, bazılarımız aydın ya da politikacı falan değiliz, mesleğimizden, televizyon programlarından, haberlerden binlerce lira almıyoruz. Halka hitab ettiğimizde "bok" dememek gibi boktan sorumluluklarımız yok. Ayrıca, aydın olsaydım bile, kimseye bir açıklama borcum olmazdı. Çünkü, ben ya da bir başkası, bana "aydın" denildiği için, kimse de hiçbir açıklamamı okumaya mecbur olmazdı. Fazla şımartılmış okuyucu, bunu aklının köşesinde tutsun. Eseriz, gürleriz, canımızın çektiğini hapsederiz diyen okuyucu unutmasın ki: Barbaros Şansal kimseye zorla yayın yapmıyor. Zorla ağzınıza tıkılmıyor Barbaros Şansal. Barbaros bir aydın mı yoksa münevver mi, entelektüel mi? Boş mu konuşuyor, dolu mu? Fark etmez. Barbaros, Kuzey Kore başkanı değil. Hiçbir videosu için yayın mecburiyeti yok. Barbaros, her kanalda çıkan, mecburi müfredattan biri değil. Otomatik Portakal değil Barbaros. Büyük Birader'in göz bebeği olmadığı da belli. "Vatan söz konusu ise gerisi teferruattır" deyip, zaman zaman kendisi vatan için teferruat olan bazı insanların gaza gelişiyle, suçsuz bir insana suçlu muamelesi yapamazsınız. Bütünlüklü bir insan olarak kalmak için, suçsuz olduğunu bile bile bir insanın hapsedilmesini onaylayamazsınız. Sadece bir insanın konuşmasından ibaret bir videodaki hicvi, milli değerlere saygısızlık olarak nitelendirmenin açıklaması ne olabilir? "Bokunda boğulmak", "yeni yıl size girdi" gibi itici ifadeleri, sanki nükleer silah gibi kakalamaya çalışan; milleti kışkırtmak, ihanet diye algılatmak isteyen ve bu şekilde algılayabilen zihinler var. Anaokullarına da konuşma yasağı getirin o zaman... ki sanki yakında getirirsiniz. Biz de, kendini ifade eden ve demokrasiden yana olan çoğu kişiye “hain” denildiği için bön bön oturur izleriz. Ki bazen yapılacak en iyi şey bu gibi geliyor: bön bön oturmak. Çünkü, ne hicivden ne dünyadan ne söylemden haberdar bir kalabalık var ve muhtemelen, Bizans eğitimi verirler diye ürkmeleri neticesinde saklambacı da gizli gizli oynamışlardır. Homo ludens’ten çok uzaklar. Hatta, dayanamasam “kötüler” deyip geçiştireceğim. Ama “hiç bilmem ne yapmamış kadar kötüsünüz”vârileşmek istemiyorum.

Olayın kısa sürede büyümesinin nedenlerinden biri olarak, Barbaros’un cinsel yöneliminin etkili olduğunu iddia edenler de var. Bir eşcinselin, cinsiyetçi olmayan hakareti mi huylandırdı bunları acaba? Siyaseten reddedişler ve sanaî gerilemeler, üstelik bitmeyen terörizé cinai meseleler nedeniyle güvende hissetmeyişimizi, cinsel birleşme metaforu ile anlatması mı içlerini daralttı? Açıkçası ilk karşılaştığımda benim de içimi daralttı. Fakat, amaç zaten bu. “Güllük gülistanlık değiliz” deme denemesi, hapisle son buldu. Barbaros Şansal'dan nefret ettiler ve videolarıyla hakarete uğramış hissettiler. Oysa, bu laflardan çok hoşlanıyordu Türk milleti. Küfretmeyi seviyor insanlar. Sanırım direkt muhattap alınmak nefret uyandırdı. Yoksa, bir gecede millet nakli mi gerçekleşti? Bir gecede millet nakli gerçekleşmiş olamaz.

Devletin anaokulunda, ilkokulunda, en azından ortaokulunda öğretmesi gerekirdi ki, düşünce ve ifade, istediği kadar eleştirel ya da boktan (hatta bok atan, boklayıcı) olsun; düşünce ve ifade suç değildir. Olamaz. Düşünce fiziksel bir zarar veremez. Başkalarını kısıtlamaya yönelik olmayan eleştirel düşünce, ortak yaşamın kurallarından biridir. Birlikte yaşamı baltalamaz, destekler. Onu asalım, bunu keselim, kalanları içeri tıkalım ile ortak yaşam falan kurulamaz.

Kaldı ki, siyasi hiciv adı verilen başlı başına bir janr var. "Mizah" (ki beğenmeyebilirsiniz, ben mizahın hiçbir türünü çok da sevmem; hayatın kendisi daha komikken.. insanlar birbirlerini güldürmemeliler ama güldürüyorlar), mesela Cem Yılmaz'ın fillerinden, Ata Demirer'in TSM'sinden, Şahan Gökbakar'ın rol icabı ektirdiği burun kıllarından ibaret değildir. Huzursuz edici olabilir. "Iyyyyy" dedirtebilir (gerçi Recep İvedik'in tripleri, siyasetsiz de gayet "ıyy" dedirtiyor). Tüm bu mirası reddederek dünya tarihini yeni baştan mı yazıyorsunuz? Maalesef, yazamazsınız. Çünkü okuduğunuz her şeyin ve yazdığınız her şeyin, Twitter'ların falan temelinde düşünce ve ifade özgürlüğü var. Eşcinsel CEO’yu reddedip iPhone’dan homofobik yorum yazma gudubetliği gibi.

Diğer yandan, halkın duygularının prematür olduğu varsayımından yola çıkanlar, halkı o olgunlaşmamışlığa mahkum etmek istiyor olabilir (ya da, halk henüz düşünce, ifade özgürlüğünden bile haberdar değil). Ben, şahsen, kimse taksa da takmasa da, "bir videoyla halkı galeyana getirdi" iddiasını kabul etmiyorum. Şansal, mezhepçi twit attığına yönelik diğer iddiayı ise reddetti. Twitter hesabı hacklendikten sonra atılan bir twit'ten sorumlu tutulmasını da adil bulmuyorum. Konuşan insanların susturulduğu bir ülke üretmek yerine, galeyana gelmeyen halk yapın. Eğitmeniz gerekiyorsa, eğitin. Sessizliği banalleştirmeyin (olağan bir şeymiş gibi kakalamayın) ve "bizim borumuz ötecek" tek sesliliğini geçer akçe gibi sunmayın. Yaparsanız da, neden bizim emrettiğimiz gibi düşünmüyor ve davranmıyorlar, en azından neden susmuyorlar?, diye soramaz; konuşup yazanlara da "Bizans tohumu" diye bok atamazsınız. (Kaldı ki “Bizans tohumu” ne demek? Şansal olayının üzerine, yine Twitter denen, perşembe pazarına benzeyen yerde gördüm bu ifadeyi. Bu da tartışılır. Biz, kendi zihnini dünyanın orijini sanan ama tartışabilen ve tartıştıkça farklı orijinlere açılabilen memelileriz netice itibariyle).

Bu yazıda, aşırı stresten ve şiddetten ve son dönemde maruz kaldığım televizyon pisliğinden kısa süreli hafızası hasar görmüş bir bilinç akışı tekniğini kullanırken, tarihimizin bu -kabul etsek de etmesek de- kanlı ve abuk dönemine de el feneri tutuyorum. Festivalimde film izlemek sizin de hakkınız. Gelin koltuğunuzu göstereyim. Bu, uzun, tekrara dayalı, akıl tutulmaları ile dolu biyografik ama absürt sanat filminde iyi seyirler. Sıkıcı bir yazı bu. Belki bir iki teknik ilginizi çekebilir.

"Anlayana Sivrisinek Naz, Anlamayana Davul Zurna Kaz"

Barbaros Şansal'ın -komik olsa da olmasa da- mizahı bu tür dil oyunlarını sıkça içerir. Hafif ders verici nitelikte. Fakat, orada burada karşımıza çıkan mini nutuklarını "tamam mı canım?" diyerek bitirdiğinden, hegemonik erkekliğin bayıldığı nutuklara pek benzemiyor. Zaten, mâlum, bazılarımız, ders veren düz yazılardan da, nutuklardan da, hutbelerden, kitaplardan da, adamlardan da, kadınlardan da, queer'lerden de, tv sunucularından da, politikacılardan da, uzmanlardan da çok sıkıldık. Kendimizi ifade etmek istiyoruz. Temsilen ifade edilmek bile beni kesmiyor açıkçası. Susan da korkusundan susuyor. Susan akıllı mı, zaman gösterecek. Bazılarımız ise hala ders almaya, madara edenlere falan bayılmakta. Bence Barbaros Şansal bu iki kitlenin arasındaki sallanan köprüye benziyor. Bir de ben şimdi Barbaros Şansal hakkında ne yazayım? Sen Barbaros Şansal hakkında ne yazabilirsin? Sağa tıklayınca bir bilgi, sola tıklayınca başka bir bilgiye zaten ulaşılıyor. Kim kimi kandırıyor hala, salak numarası yaparak, bunu da anlamıyorum. Mesele bilgiden ziyade, tepki.

Mesele buyken, mesela ben, bu yazıya başlamadan birkaç dakika önce, 100 metre karede tam bir curcuna yaşandı. Osmanlı torunu Nilhan'ın şık bir poz ile Avrupai bir dekorun önünden seslenişi gazeteye basılmıştı; şöyle bir bakarken, ülkemizde açmayı tasarladığını duyurduğu "Başkanlık Okulları" haberini okumuş oldum. Tabii ki, başkanlığın Osmanlıcı kitle tarafından desteklenmesi için yapılmış bir hamle olarak gördüm. Bunun üzerine, "Osmanlı'da Foucault çalışmak serbest olacak mı?" diye düşünüyordum ki Barbaros Şansal hakkında bir yazı yazmaya karar verdim. Ayrıca, Twitter'dan da yavaş yavaş burnunu çıkaran tipler görüyorum, mesela "yemin olsun ki, şu olacak bu olacak" diyen tipler bunlar. "Bok" demenin hainlik kılıfına sokulması, tüm bu olup bitenlerden çok mu ayrı bir yerde? Hiç sanmıyorum. Barbaros'un beyin yakan politik ve eleştirel videoları geri planda kalmazdan, linç kültürü denen - bu kez kansız fakat yine de sümüksü - vahşeti bir kez daha gözler önüne sermezden önce de epeyce kıvamdaydım. Boks maçında kaçıncı turdan sonra böyle olunuyor?

Barbaros'un videoları ile tehdit edilmiş hissetmediğim gibi, kırmızı montlu TGS çalışanı linççiler ve tutuklanması da tam bir his veremedi bana, hiçbirini iliklerime dek tehdit edici bulmadım. Alışmış olabilir miyim? Vatansız mıyım? Duyarsızlaştık mı? Sanmıyorum. Bence geçici demans yaşıyorum. Her şeyi televizyon süzgecinden geçirip algılıyorum. Olaylar peş peşe ve çok anormal olduğu için kitlesel olarak bunuyor da olunabilir. Herkesin bir şeyler uydurmasından da belli oluyor bu süreç.

Barbi'nin Tarihçesinden Neokortekstime Sızanlar

Barbi, Türk televizyonlarında miladî açılım yapmış biridir. Verdiği röportajlarda, kendini tekrar ettiğini ve çalışılmış bir "deliliği" olduğunu fark etmiştim. Ben Barbaros Şansal'ı meczup, deli vb. bulan biri değilim. "Çalışılmış delilik" başka bir tasarımdır. Maalesef ki bunu da açmam gerekirmiş gibi hissettim. Artık normalcilerce nasıl korkutulmuşsam... Alt yapısı zengin, anti-elitist üst yapılı, sözel ifade gücü ayrıksı biri Şans-AL! Kelimeleri yeni ilişkilendirmelere tâbi tutan ve atasözlerinden, halk deyişlerinden faydalanan, bulunduğu çevrede isim yapmış otoriteleri de eleştiren, bu nedenle de sanırım kendi "cemiyetinde" pek sevilmeyen biri. Bir çok LGBTİ+ hayranı olan ve LGBTİ+ ablası olarak sunulan Demet Akalın'ın da, Nihat Doğan'ın, Şansal'ı tanımlamak için yaptığı cinsiyetçi ve sevimsiz "TOP" yorumuna iştirak etmesi, sinirlerini tutamaması ve intikam hisleri ile ilgili olabilir (tutsaymış). Şansal, ses oyunlarından hoşlanan bir zihin. Maruz kaldığı iktidardan kekemeleşmiş, susmaya güdümlü, hayal gücü ile utanç ilişkisi kuran ve kem kümcü kitleler için etkili bir kamusal figür olduğuna yönelik bir kanaatim de var. Miladî bir açılımdan bahsediyordum: Şansal, "Bu masada eşcinsel var mı?" gibi, teşhise ve ayıklamaya dayalı bir soruya, parmak kaldırarak (cidden parmak mı kaldırıyor bilmiyorum, ama sevimli bir tip) "Ben varım!" demişti.

- Şimdi reklamlar -

OMO! OMO ile temizliğin gücü....

Sanırım eşcinselliği ilk defa televizé ("é" harfini Fransız ajanı olduğum için sıkça kullanıyorum) ederek dillendirmişti. Fakat, Barbaros Şansal'ın maceraları dün itibari ile televizyonun (kansız ama) krizli olaylarından birine dönüştü. Şansal, bir sürédir, anti-sosyallerin sıkça takıldığı ve adına da sosyal medya denen, pasifleştirici, kakafonik mecrada, trollerin beyhude depresyonlarını yaymaları dışında pek de bir boka yaramayan bu alanda, faşist (yani buyurgan, yasakçı, "her şey yolunda"ymış gibi yaparken, bireyi topluma kurban etmeyi normalleştiren, eleştirinin her türünü hainlik olarak tanımlayıp bastıran vb.) dönemlerin, katiyyen tahammül edemediği dejeneré bir dil ile, kendi politik Cabaret'lerini çekiyor ve yayınlıyordu.

                                                             Foto: Doğu Eroğlu

Barbi daha önce de saldırıya uğramıştı. Hatta, bu olaydan sonra (her nefesimiz için duacı olmamız gerekmese de öyle yaparsak dünya nimetlerinden yararlanma şansımızı arttırabileceğimiz, egolu kentin padişahı) Melih Gökçek, Barbaros'un önceki yaralanmasından kalma kanlı bir portreyi "istemezdik ama halkın sabrını zorlamayacaktı (intikam alındı)" gibi bir havada, Twitter'ında sergiledi. Yani, halkın sabrı zorlandığında yumruğu yersiniz, burada adalet böyle verilir, demiş oldu. Asıl bunu diyememeli. Çünkü, şiddet içeren, halkı şiddete sürükleme ihtimali olan, onu (bebek halkçığımızı) şiddet konusunda cesaretlendiren davranış bu. Açıkçası ben şu an işkence ihtimalinden de çekiniyorum. Cinayet ihtimalinden de çekiniyorum. Ama cumhurbaşkanımız ülkemizde işkence olmadığını söyledi. Ekşi sözlükte okuduklarıma göre de, bir hafta yatıp çıkması ihtimali varmış. Öldürülmemek, dövülmemek, yaptığı şey (boklu video çekmek gibi absürt bir eylem) şiddet içermezken, bir benliğin -diri ya da cansız- cesede çevrilmemesi gerekir!

Korkmaya gerek olmadığı vurgulanan korkular dolu ülkede, bir video çektiği için kimsenin kabile şiddetine maruz kalmaması ve bunun normal ya da çok matah bir şeymiş gibi sunulmaması gerekir.

- Sıcak gelişmelerin ardından bant yayını dizi tekrarını seyredebilirsiniz -

Nefret ve İntikam Dolu Bir Bölüm, Sonra Güldür Güldür Geliyoruz

Diğer yandan, moda deyişle "sinsi sinsi yaklaşan" bir hadise var: Eskisi gibi değilim ben de. Kendimi üstün gören ve gün geçtikçe, "nasılsa ölüp gitmek an meselesi" psikolojisinden gücünü alan üstüncü, kendini bir bok sanan bir hal var üzerimde (eskiden yoktu). Her gün, cinsiyetçi küfürlerin gırla gittiği ülkemizde, cinsiyetçi olmayan "bok" gibi bir kelimeyi kullanarak video çeken birinin aşırı tepki çekmesini de anlaşılır sevimsizlikte buldum. Ey Barbaros! Senin hain olduğun iddiasını uyduracak kadar berbat ya da bu iddiayı "yiyecek" kadar cahil bırakılmış, idmansız zihinlerin gözetimi altında olduğum paranoyası ile başa çıkmak zorunda olmaktan bıktım, bitap düşmüş durumdaydım, Twitter'ımı İhsan Oktay Anar gibi bir kilitleyip bir açıyorum falan. Bir de ne göreyim? Nefret, nefret her yerde nefret. Okuyan ayrı nefret sıçıyor, okumayan ayrı nefret. Okuyan okuyana ayrı nefret kusuyor. Okumayan okuyana yine ayrı nefret. Devasa bir nefret pazarında, "Abi gel en tazesi burada" çığırışları arasında, bir de "gıkımızı çıkartmayalım, eskiden kalma çürük nefretlerle idare ederiz" garabeti de var. Barbaros'un zorla lince götürüldüğü ve "bok" dediği için tutuklanması ile aynı gece, iddiaya göre, feminist, dinci, Kemalist, ırkçı, hipster, daoist vs. kamuflajları ile hesaplara sızan, her türden kimliklere bürünmüş aktroller ek mesaideymiş. Hiçbir şey anlamıyorum, desem de Lale Müldür duraksamasında gibiyim. Birileri "ülkeyi bölmek istiyorlar" diyor; diğerleri "ülkeyi parçalamak istiyorlar" diyor. Bunların birbirine argümanı da aynı "Kurtuluş Savaşı bu kez çok çetin geçecek!". Birbirlerine karşı kurtuluş savaşı metaforu mu teşbihi mi ne yapıyorlar. Aslında çok bariz ki birbirlerini dişlemek istiyorlar, birbirlerinin kafalarını yiyerek kurtulabilecekleri ve kurtarabilecekleri ise hiçbir şey yok! Ben hâlâ bundan emin gibiyim. Beyin, sanılanın aksine unutkan. Ya da ben o kadar zekiyim ki hiçbir şey anlamıyorum. Neye inansam daha az boktan olur? Bence de, hiçbirine.

İlkokul fişi doldurmuyorum sonuçta ama olay belli: Adam "bok" diyor, halk olduğu söylenen bir kısım insan "o bize bok dedi" diyor, Barbi hain ilan ediliyor, birileri müdüre şikayet ediyor, aynı anda hırsızlar hesabını çalıyor, patlama sonrası açıklama yapmış gibi yalan suç unsurları koyuyorlar hesaba, millet de bunak olduğu için bu şekilde anlıyor, diğer başka az bunak olanlar "hayır suçsuz! bir yudum su verin!" diyor. Oluyor, bitiyor.. Şimdi çıkmasını bekliyoruz. Çünkü, video çekmek dışında eylemi olmayan Barbaros, linç stili tartaklanıyor; sonra göz altına alınıyor. Televizyonda sanki kapalı devre (CCTV) yayın yapılıyor, "şeref yoksunu adam Türkiye'ye hakaret etti, tamam mı!" deniyor (sanki videoların bir içeriği yokmuş, eleştiri getirme amacı taşımıyormuş, içmiş, çıldırmış, küfretmiş gibi lanse ediliyor) ve sonra da tutuklanıyor. Olaylar burada bitmiyor. Facebook'ta "Pizza Sevmeyen Birine Asla Güvenme" uyarısı ile hilâfet çağrısı yapan hutbe alt alta üst üste de gelince, "normallik" adı verilen şeyi epeyce ucube ve komik buldum. Ama bunlardan bahsetmek ihanet miydi? Sorun burada başlıyor. Gerçeklerden bahsetmek suç mu? Yoksa mesele sadece uygunsuz dil mi? Evdekilerin hiç susmayan ninnisi olan heteroseksüel evlilik piyeslerini aşıp, "Hain Barbaros Diri Olarak Ele Geçirildi" yalanını havada yakaladım, yaşıma uygun bir Amerikan güreşçisi gibi ters çevirdim (duruma göre, Türk okçusu gibi kavraya da bilirim), asıl mesajı ev halkına deşifre ettim. Şansal'ın videolarının "Ülke iyi durumda değil. Cebinizdeki paraya bakmıyorsunuz, "ekonomi iyi" yalanına inanıyormuş gibi yapıyorsunuz, bu da beni harekete geçiriyor" gibi şeyleri abartılı bir şekilde ifade ettiğini aktarınca, evdekilerin sözcüsü şöyle dediler: "Helal olsun, helal olsun, hiç beklemezdim ama 'erkek' adammış". Cinsiyetçi bir küfür yerine cinsiyetçi bir övgü her zaman daha iyi gelir!

"Evet izleyicilerimize hatırlatalım, videolar nasıldı?"

İzleyenlerin bilebileceği üzere, kadrajda konuşan bir surat oluyor, azıcık lüksümsü dekor teşhirleri oluyor (otel, yatak, merdiven falan var) ve bolca mimik ve azarlamadan, saykik patlamadan (hatırlatma) oluşan bir takım politize videolar. Yani sübliminal mesajlar içeren, dünya ile kriptolu konuşan, beyin gücü ile diğer gezegenlere mesaj gönderen, ayrıca Çek, Japon, Kafkas, Rus, Amerikan, Alman ve Fransız gizli àjànlàrının yayınlanmasını beklediği videolar DEĞİL. Kimilerinin kalp koyup koymama konusunda kararsız kaldığı; kimilerinin küfretme içgüdüsünü tetikleyen, zaman zaman cüret ederek paylaşılan, zaman zaman sıkılıp geçilen politik, eleştirel ama dediğim gibi kabare formatında, mahallî dil kalıplarını kullanan, orta oyunu ile selfie video karışımı melez bir tür; siyasi yanı ağır basan, cinsel birkaç dokundurması olan, "girdi", "çıktı" gibi amiyane imâları ise bol. Kısaca, hareketli ve sesli görüntüler. Aslında, yer yer sadistik yapılarına rağmen, Barbaros Şansal'ın eserlerinin özünde "Başınıza gelen her şeyden siz sorumlusunuz" mesajı yatıyordu. "Yüce halkım", "Saygıdeğer umumiye", "Sevgili vatandaşlar" hitaplarına alıştırılmış kıymetli egosu şişkin (hep Zeki anneleri alıştırdı, şımarttı bunları; Bülent Abla’ları ise bir çaktı bir poh pohladı, varlık sebebi haline getirdi… başkaları da gazı verdi ama Allah’ın bildiğini kula tekrar etmeye ne gerek var), halkın bir kısmı için aşırı ucube gelen Şansal, halka seslenişleri ile bu videolarını yaydı, tepki çekti. Halk (niyeyse 5 yaşımdan beri hiç benzeşmiyoruz, gerçi gizli gizli beni kendine benzettiğine de eminim) "bok" lafından çok alındı, geri saldırıya geçti. Sosyal medyadan terfi edip normal medyaya, tekelin temsil edildiği, kodaman medyalara, haberlere konu olarak bir hezeyana yol açtı. Şansal, hapiste. Amacı neydi? Pek bilmiyorum. Çünkü, alelade bir zeka değil. Amacı, eleştirmek olabilir. Sonuç ne? Hapis. Kısaca, bence haksızlığa uğruyor sayın, yüce, sevgilerin en safına layık olan safirden kıymetli, menekşeden sevimli, ipeklerden nârin halkım.

- Yayınımıza 5 dakika ara veriyoruz. Çok önemli bir gelişme var –

Hiçbir anormalliğe temas etmeden yaşayıp ölmek ve dükkanı kapatmak isteyen vasat gündemlerle ömrünü ifa etmek isteyen "izleyiciler"/"takipçiler" için, ucubelikten bir adım öteye gitmeyen ve hakaret olarak algılanan o videolar, yani Şansal'ın videoları (Episot 1 - "Bokunda Boğul", Episot 2 - "Siz Yeni Yıla Girmediniz Yıl Size Girdi" vb.), vatansever olduğunu iddia edenleri, ancak aslında normallik bağımlısı olanları çıldırttı. "Eat Your Shit" deseydi sanırım Asr-ı Saadet istediklerini yazmak üzere harekete geçmiş olanları ve "Türklüğü beş paralık ettin ağzını dikeceğiz" diyen diğer sadistleri bu kadar öfkelendirmezdi. Şansal'ın "bokunda boğul" lafının manşet olduğu, 2000 bilmem kaçtan kalma bir röportajında zaten söylediği bu Türkçe laf, IŞİD terör saldırısından sonra "kırılgan beyinli insanlar" için algıda yamulma yarattı. Saldırı, Barbaros'tan öğütler yemeyi ve videolarını tiksindirici hale getirdi. Korkunç bir zamanlama ile Barbaros'un, halkı kışkırtmak üzere sarf ettiği sözler olarak tanımlandı. Oysa, bu ifadeler Reina'ya yapılan saldırıdan önce söylenmişti. Şansal, saldırıdan sonra yazıldığı ifade edilen twitleri ise üstlenmiyordu. Hesabının hacklendiğini belirtiyordu. İnternet'te dolaşırken gördüğüm(üz) üzere, Şansal KKTC'den - güyya eski bir yasa gereği - def edilmeden önce, telefon numaraları ve hesabının hacklendiği de görülebiliyordu. Bu hack operasyonu, hackçi gruplar tarafından (Yüceler Yücesi Her Durumda Haklı Hep Kurtarıcı Olgun Aklı Başında ve Sıfatlara Sığdırılamayacak Kadar Kusursuz Ayyıldız Ekibimiz) açıkça belirtiliyordu. Yani bir gün birisi gelip, hesabınızı hackleyip, canının istediği suç unsurlarını yazıp sonra da siz yazmışsınız gibi gösterebilir, gibi bir tablo ortaya çıkıyordu ki, bu durum benim paranoyalarımı zorlarken bir yandan da umrumda olmuyordu. Çünkü, ülkede zaten bombalar patlıyordu. Ölebilirdik. Ya da yaşayabilirdik. Bunların tümü "büyük akılın büyük oyununun parçasıydı". Cübbeli satranç oynamayı "yasaklarken", geriye oynanacak tek oyun olarak "büyük oyun" kalmıştı. Neyse, söz sanatlarıma burada mola veriyorum.

- Reklamlardan sonra buradayız -

ALO! ALO ile temizlik...

İşin ilginci, benim anladığım kadarı ile, Şansal'ın hain olduğunu ve kendilerinin vatansever olduğunu iddia edenler bir yana; Şansal da, bu videoları vatansever hissettiği için, vatanseverlik iddiası ile çekip yayınlıyordu. Çünkü bu videolar, ekşi sözlükte, araştırmadan yazan birkaç kişinin iddiasının aksine, iki üç duble çekip ağzına geleni söyleyen birinin kontrolsüz patlamaları değildi; sözlü anlatıda yetenekli, çapraz zeka (dilerseniz "şizo zeka") kullanabilen, tiyatro oyunculuğu (ya da videolardaki söylemleri itibariyle küçük abject ve uyarıcı ama asla ajité olmayan performanslar) da yapan birinin, abartılı mimikler kullandığı performans serisi videolarıydı. Videolar temelde bir iktidar eleştirisi yapan, abartılı sunuşlardan oluşuyor. "Yaptığının sonuçlarına katlan, seçimlerinin sonuçlarına katlan. Kendini kandırarak "büyük ülke, büyük devlet, büyük halk" olunmaz. Ekonomi iyi durumda değil. Savaşa girdiğimiz için şehirlerde can güvenliğinin riske girdiği ortada. "Ya kendine gel ya da gidişatın boktan." diyordu. İtici derecede eğitici videolardı ama tabii ki de yine bilen bildiğini okudu. Yani, farklı izleyicilerde farklı tepkiler uyandırdı. Fakat, videoların önemi, "yöneticilere sesleniyorum", "yetkililere sesleniyorum" gibi bir arzuhalci tekniği kullanmaması; direkt halka "bok ye", "girdi" gibi sokak, mahalle, kahvehane, belki 5 çayı dili ile akademizé etmeden futbol maçı gibi konuşmasıydı. "Bok ye" deyişi ile birlikte hakarete uğradığını, ülkenin ve de ülke halkının hakarete uğradığını düşünenler oldu (zaten, "sana yapılmasını istemediğini, başkasına yapma", bir ahlak kuralı olarak artık geyik ve ahlaksız bırakılmış toplumu da yönetemediğinden, Şansal, sözleri dolayısıyla hapsedildikten sonra, Twitter'daki bazı troller, eroller falan "oh şimdi sıra bizde, bok sırası sende, sana girsin" gibi bir şeyler sayıklayarak, gerçekten kapatılmakla, sözle kurulan dünya arasındaki farkı da algılayamadıklarını ortaya koydu). Devekuşu gibi davranmaya ne hacet! Güç (iktidar, yaptırım kudreti ve diğer şeyler) "Barbaros haindir" diyenlerden yana olduğu için, şu anki sonuca ulaşıldı.

Yani, "bokunda boğul" gibi abuk bir temenniyi içerse dahi, yine de bir "Mezarınıza Tüküreceğim" denilemeyecek bir ifadeyi, düşünce özgürlüğü kapsamında bulmayanlar sakinleşsin diye Barbaros Şansal, hiçbir şiddet eyleminde bulunmadığı halde, gözaltına alındı, tutuklandı. "Allah belanı versin Türkiye" diye yazılması gerekliydi herhalde bilmiyorum. Ama Barbaros'un dili, uzlaşımcılığa sığan bir dil değil. Mesela aynı gece, "Bizans Tohumları" gibi bir tabir ile "etiketli nefret aktivizmi" yapılarak, halk ve troller de sorgulanamaz ve sorgulanamaz olduğu için de şizoide bağlamış tepkilerini sürdürmeye devam ettiler.

Çok Şeyin Olup Hiçbir Şeyin Olmadığı Ülkede Ne Umuldu Da Ne Bulundu

Halkın bir kısmının Barbaros yaşındaki adamlardan bazı beklentileri var. Mesela halkın Nihat Doğan gibi olan kısmı (ki asla halkı ayrıştırıp vatana ihanet etmek istemem, ama beynimi taşla ezecekleri güne dek düşüncelerimi yazmaktan yanayım), Barbaros yaşındaki adamların, öğretici, sabırlı, fazla kaş-göz oynatmadan konuşmalarını isterler. Yeri gelsin kükresinler aslanlar gibi. Yeri gelsin kartallar gibi uçup, pençeleyerek kurda kuşa yem etmesin (neyi? fark etmez! yeter ki o pençeleri görelim, o horozlanmanın gerçekliği bir hatırlatılsın bize. yoksa erkekliğin hali nice olur!). Tüm bu olaya bakarken, erkeklik açısından başka ne söyleyebiliriz? Kokular! Tütün de olur, misk de... ama hoş kokulu karizmalarıyla ağır ağır, eleştirilemez bir tondan konuşsunlar istenir o yaştaki olgun erkekler. Belki camiden çıkışta kolonyayla, dinsizse bile kütüphanesinin önünde puroyla falan. Neyse, erkeklik çalışmak da, erkekliği çalıştırmak kadar zor oluyor. Ama şunu idrak edebiliyorum ki, Barbaros, onun yaşındaki "baba", hatta "dede" (59) olacak adamlara yakışan çok bilmiş öğretici dil yerine, "bok"lu moklu, dejenere bir dil kullanıyor. Bu nedenle de, eleştirel tepkiler de saçmalamanın doruğundaydı. Normallik ve iktidarla derdi ve meselesi olduğu belli zeki bir adama acımaya kalktılar. Aynaya baksalar daha yerli yerinde bir davranış olurdu. Okuduğum yorumlarda, durumu eleştirenlerin kimine göre "uğraşa uğraşa o zavallı ile mi uğraştınız" tepkisi verenler mi istersiniz, "meczup" diyenler mi istersiniz, akli dengesi yerinde değil sanıp acıyanlar mı? Normal zekadaki birinin o sentaksı kullanamayacağı belli tabii peki o vokabüleri nasıl açıklıyorsunuz? Vahiy mi iniyor? Barbaros'un, kendilerinden çok daha donanımlı olduğunu fark edemedikleri aşikar. Ayrıca, cinsel yönelimine yönelik vur kaç tekniğini uygulayan kitlenin haricinde, "gay bu yazık" diyenler de oldu. Bunlar hep tarihe kalsın (tabii bilmiyoruz tarihin kendisi kalıcı mı yoksa gidici mi?). Bu kısmı uzatmıyorum. KAOS okuyucuları cinsel yönelimle ilgili olup bitenlerden haberdardır, eşcinsel bir erkek için hoş karşılanan küfürlerin listesini yapabilecek kapasitedesinizdir. Diyeceğim o ki; Barbaros'un, bu boktan olayların, güya "ihanet"in ve halkı kışkırtmanın parçası olduğuna ikna olan homofobikler için de gayet hasta bir süreçti.

Barbaros, hayatının iplerini kendi eline almış biri. Hapsedilmesi de bu açıdan durumların en garibi. Nasıl yaşadığının, yaşayacağının gayet de farkında. Halkın çoğundan da zeki ve muktedir. Aziz Nesin'in yüzde bilmem kaçı "aptaldır" (sayılarla aram kötü, 60, 80, 100, %1000? Google bile bu durumu düzeltemiyor) deyişine verilen tepkileri hatırlayınca, Barbaros'a verilen tepkiler de tanıdık geliyor. Anlaşılmaz ama tanıdık.

Bu vahşi tepkileri anlaşılır bulanlar, dünyayı tek bir biçimde görmek, okumak, herkese de yaşatmak isteyen insanlar muhtemelen. Barbaros'un kafası ise durmadan dünyayı ve farklı kültürleri geziyor, arada tabakhane metaforları da veriyor, arada Sadi-i Şirazi gibi şairlerden alıntılar da. Türkiye'ye şu aralar layık gördüğü dilin bebe ruhi dili oluşunun da şüphesiz bir anlamı vardır. Ama beni sıkıyor. Avrupa ve hatta Orta Doğu ve Balkanlar, Tamil Kaplanları ile Müslüman Kardeşler, Doha vb. referansları verdiğinde sevdiğim biri. "Hadi gari" falan dediği zaman içim sıkılıyor. Mesela, tarih yazımına yeni bir soluk getiren, itibarlı eser "Bokun Tarihi"nden bahsetmek dururken; kendisi de hapiste olan (amma çok mahpus düşünce "ünlü"sü var) Sevan Nişanyan'ın, eşinin kafasına bok attığı dışkı skandalını dinlemeyi niye isteyeyim?

- Birazdan muhteşem konuğumuz bizlerle birlikte olacak -

Neyse efendim, gel zaman git zaman, videolar dikkat çekti (biliyorum, ülke kadar bunağım; neden-sonuç ilişkisi kurmadan bildiklerimi tekrarlıyorum; çoğunluk da gözüme benim kadar alzaymır görünüyor gerçi; ilginçtir, yüzlerce insanın katletildiği bir yılı geride bırakmak için geri sayım yapıldı ve de bunun eleştirisi de yapıldı. Geriye ne kaldı? Olup biteni konuşulabilir kılmak isteyen neredeyse herkes (zaten topu topu birkaç kişiler) hain ilan edildi, ediliyor; kurtuluşun sessizlikte ve asla hiçbir şeyi eleştirmemekte olduğuna dair bir inanç geliştirildi; eleştirel düşüncenin kötü niyetli olduğuna yönelik hüküm belirtiliyor; sorgulanamaz bir gerçekliğin olduğu, dolayısıyla da gerçeklikleri reddeden, gerçekliklerle bağlarında sorunlar olan, bu sorunları baskı ve şiddetle ve redle, konuşturmayarak çözdüğünü düşünen bir ülke; neyse Şansal'a dönelim). Reina saldırısının olduğu gece Şansal'ın hesabı hacklendi. Bu "intikam" alma öyküsü (bir vatanseverden başka bir vatansevere ders adını verebileceğimiz süreç) İnternet'te, Şansal'ın telefon numaraları ile birlikte yayınlandı. Ayrıca, Barbaros, halka rahatsızlık verdiği gerekçesi ile de şikayet edildi. Nefret bedava. Şansal, evvela, KKTC'den Türkiye'ye ötelendikten sonra, havaalanında linç tekniği ile tartaklanmasının ardından tutuklandı.

İlk anlarda, olanların kurgu olduğunu da düşündüm. Barbaros Şansal, Türkiye adı verilen kanalda o mini serileri çektiyse, bildiği bir kaçış planı da mutlaka vardır, diye düşünüyordum. "Arkasında destekleyeni vardır, tutuklanacağını ön görmüştür" gibi düşünüyordum. Ya da daha fazla tepki çekmek mi istiyordu? Sanırım benim anlayamadığım şeyler dönüyordu. Bunlar, maalesef, içimdeki hinlik tohumları olmalı. Fazla süprizli casus dizisi izlemiş beynimin biraz yandan vurgun yemiş olduğunu kanıtlayan düşünceler, hayaller, paranoyalar. Dediğim gibi, zihnim ülkeden çok da farklı sayılmaz. Beynim ülkemle atıyor. Facebook'ta dönüp duran "Hayatın ne getireceğini bilemezsin" özlü sözünün peşindeyim. Zaten başka ne yazacağım ki? "Barbaros'a yapılanlar faşizmin ayak sesleridir" mi yazacağım? Yazılanları okuyorum. "Barbaros Şansal'ın uğradığı nefret suçları için harekete geçildi" mi yazacağım? Nar gibi bin bir çare sunuyorlar. Pek de sevmem narı. Şansal'ın "...davası olmaz, anladınız siz onu!" diyerek davalık olduğu üslubu ile söylediği şeyi, başka türlü düşünüyorum: Başa gelen çekilir. Şu an yaptığım gibi, kedinin fareyle oynadığı gibi oynana da bilir. Ama arada itile de bilir. Hatta bence herkes kendi tekniğini kullanarak, başa geleni itmeyi bir denemeli. Bu bunak yazı bitmez zaten. Sar başa yapmak çok kolay. Tıpkı televizyon gibi. Hem hareket berekettir. Birlikten kuvvet doğar, ama bolca yalnızlığı da ihmal etmeyelim. Hoşçakalın. Selam üzerimize olsun. Bye bye. Yaklaşan modayla söylersem: Увидимся!

Ne yapabiliriz? Bence iğrendiklerinizden iki katı iğrenin, sevdiklerinizi de iki katı sevin. Yapabileceğiniz tek şey bu.

Buradayız, bazılarımız da çıkmanı bekliyoruz Barbaros Şansal. Fethullah Gülen Cemaati ile ilk mücadele edenlerden biri olduğu halde Fethullah Gülen Cemaati’nden olduğu iddia edilen gazeteci Ahmet Şık; Facebook’una yazdıkları işgal edilen, yazmak dışında eylemde bulunmayan ve bu gerekçe gösterilerek hapse atılan Uğur Büber… sizin de özgürlüğünüzü bekliyoruz.


Etiketler:
İstihdam