24/05/2010 | Yazar: Ahmet Tulgar

TÜYAP’ın 18-23 Mayıs tarihleri arasında kentte düzenlediği kitap fuarı çerçevesinde yapacağım bir konuşma vesilesiyle geçen cuma sabahı gittiğim Diyarbakır, gü

TÜYAP’ın 18-23 Mayıs tarihleri arasında kentte düzenlediği kitap fuarı çerçevesinde yapacağım bir konuşma vesilesiyle geçen cuma sabahı gittiğim Diyarbakır, güneşli ve yine dinamikti. Sıcaktı. Bu kentte her defasında yeni gözlemler yapmak, yeni çıkarsamalarda bulunmak mümkün. Her defasında yeni esinlerle dönmek.

Bu defa ben kentte sabah, öğle sonrası ve akşam saptadığım üç farklı ruh halinden söz etmek istiyorum, ahalinin içinde bulunduğu.

Hasan Paşa Hanı’nda açılmış kahvaltı mekânlarında, işine gücüne gitmeden, gündelik maişet derdiyle uğraşmaya başlamadan önce rengârenk sofralara oturmuş, sohbete koyulmuş, sohbeti koyultmuş, görece ‘sivil’, görece ‘heterojen’ ahali, ilk bakışta siyasetten bir nebze ya da epey uzakmış, uzak duruyormuş gibi bir izlenim bırakıyor. Türkiye’nin herhangi bir yerinde, herhangi bir ortak keyif mekânındaki bir kalabalıkmış gibi.

Evet, yukarıdan bir uçak geçtiğinde, bir an sessizleşiliyor, gözler kısılıp bakılıyor ama sonra koyu sohbete kaldığı yerden devam.

Şakalaşmalar, keyif ifadeleri kısa sürede geri dönüyor.
Muhabbete katılınmaz, yakından bakılmazsa bu manzara yanıltıcı olabilir. Çünkü belki de kente, kendi coğrafyasına en fazla kapanmış, en fazla içe kapanmış, kendisini en geç ele veren ruh hali buradaki. Her gün yeniden umutla başladıkları gündelik hayatlarını 30 yıl sonunda iyice yerleştikleri bir beklenti ve sabırla destekleyerek sürdüren bu insanlar, Kürt meselesinin barışçıl çözümünü kendi, güvendikleri politikacılarına, örgütlenmelerine, kurumlarına delege etmiş, zor da olsa barışın geleceğinden emin, sürecin önlerine çıkardığı, çıkaracağı zorluklara hazırlıklı, bir yere gitmeyi, bir yerlerden, bir şeylerden uzaklaşmayı gündemlerine almayan, metanetli, serinkanlı Diyarbakır orta sınıfının temsilcileri.

Burası Kürt siyasetinin taviz vermeden normalize olduğu, içselleştiği, içselleştiği için de diğer sohbet mevzularının yanında, yanı sıra bir mevzu olduğu, ancak o kadar öne çıktığı yer.
“Yine bekleriz” diye uğurluyorlar bizi, birkaç demli çay daha içip kahvaltı sofrasından kalkarken. “Akşam dönmeseydiniz keşke.”

Öğleden sonra fuar binasındaki konferans salonundayım. Yapacağım konuşmanın başlığı ‘Kürtçe-Türkçe: Bir dostluk ve iktidar ilişkisi’. Salon çok geniş. Kaygılanıyorum açıkçası az gelen olur diye. Ama konuşmama birkaç dakika kala salonun kapısı açılıyor ve genç, yaşlı epey bir gelen oluyor. Türkiye ve ülke dışından akademisyenler, genç gazeteciler, yazarlar, üniversite öğrencileri, yanlarında öğretmenleri formalarıyla orta öğrenim öğrencileri, ev kadınları.

Tahmin ettiğimden uzun süren konuşmamı dikkatle dinliyor ve sonra art arda sorular yöneltiyorlar. Buradaki ruh halini belirleyen bana, bana bile kendilerini, taleplerini anlatma, anlatırken de olabildiğince net, vazıh ve tavizsiz olma çabasındaki heyecan ve kararlılık. Bu insanlar için taleplerini, düşüncelerini, olmazsa olmaz çözüm önerilerini duyurmak, ortaya koymak hayatlarının birincil gündem maddesi. Tam da bu kadar net, bu kadar politik olduğu için yüzü Batı’ya en fazla dönük, Türkiye genel siyasetine en çok bakan, çözümün bir arada olacağına en sık vurgu yapan ahali bu. Görevliler sürenin dolduğunu yazdıkları bir kağıdı önüme bıraktığında muhabbet bitiyor.

Fuar alanındaki standlarda hem kitap hem umut bakınıyor bu insanlar. Yeni dönemin işaretlerine bakıyorlar. Türkçe ve Kürtçe kültür üretimine.
Üçüncü ruh hali, akşam sohbet ettiğimiz Diyarbakırlı sanatçılarınki. Senelerdir neler çekiyorlar. Sanatlarını halka ulaştırma yolunda önlerine ne engeller çıkarılıyor. Ne bedeller ödüyorlar.

Onların ruh hali ifadesini şu sözlerde buluyor: “Biz yapacağımızı yaptık. Yapıyoruz. Senelerdir her gittiğimiz yerde, sahneden, şarkılarımızdan ‘barış’ diyoruz. Kürt halkı barış konusundaki samimiyetini vakarla ortaya koyuyor. Ama bizi dinlemiyor devlet. Artık bir şeyler olacaksa sizler sayesinde olacak. Sizlerin, Batı’daki aydınların, demokratların, barış yanlılarının çabasıyla olacak.” Mealen böyle söyledikleri.

Hüzün ve umutla bakıyorum Diyarbakır’ın ışıklarına, uçak havalandığında.
Etiketler: kültür sanat
İstihdam