05/04/2011 | Yazar: C B

Okul formalarına  ekonomik anlamda  ilk görünüşte farkları sıfıra indirgemeye çalışması açısından olumlu bakarken söz konusu “beden”

Okul formalarına  ekonomik anlamda  ilk görünüşte farkları sıfıra indirgemeye çalışması açısından olumlu bakarken söz konusu “beden”e gelince her şey başka türlü işlemeye devam ediyor.
 
Acaba okul  formalarımız çıplaklığı giydirmekten ziyade kamufle etmek ve yok saymak için mi?
 
Bireyler vücutsuz başlar olarak mı eğitim hayatında kendini gerçekleştirmeye ve rol sahibi olmaya çalışıyor? Bunun en güzel örneği liselerin pek çoğunda kız öğrencilere beyaz gömlek üzerine giyilen süveterin yaz sıcağında bile çıkarılmasının yasak olmasıdır. Çünkü beyaz gömlekle kalındığı takdirde vücut oluşumunu göstermeye başlayacak,vücudun kıvrımları kendisini gösterecek ve sözümona tehlike saçılacak. Çünkü öğrenci ilk başta kendi bedenine yabancılaştırılmış(1) sonra da başkaları bir anda ötekileşen öğrencinin bedenine yabancılaşmıştır. Yazınsal ve görsel malzeme olarak okul bize çıplaklığı, bedenin değişimini, cinsel açılmayı unutturmaktadır.
 
“…bedenimiz giysilerin içindeyken de çıplak olduğunda da, “yapmamız gerekenler” ve “yapmamamız gerekenler” var. Baş başa kalamıyoruz aslında hiç. Etrafımızı kuşatmış onca ‘dil’ varken, bedenimizin diline kulak versek ne yazar; acilen kesip atmamız gerekir. Nitekim, çok korkutur bizi duyduklarımız; beni korkutmuştu. Mesela bedenim bir başka kadının bedenine temas ettiğinde bundan haz almamalıydım.”(2)
 
Belli cinsiyetçi kalıpların ilköğretim sürecinden başlayarak liselere kadar gelen serüveni bedene yabancılaşmayı getirmiş ve “gizli müfredat” da bunu desteklemiştir. Bu kavram ilk kez 1968 yılında Philip Jackson tarafından “Life in Classrooms” isimli yapıtında kullanmıştır. Jackson “gizli müfredat”ın üç boyutuna değinir. Kalabalıklar, övgü ve güç. Dersliklerde öğrencilere, kalabalık içinde bir nokta olmanın getirdiği geri çekilme ve kendini yadsıma, sürekli olarak başkalarını değerlendirme ve yarışma, güçlüler ve güçsüzler arasında temel bir ayrım yapma dolayısıyla öğretmeni fiilen çocuğun ilk patronu olarak görme gibi değerler aşılanır.(3)
 
Prof. Dr. Mahmut Tezcan da Jackson’ın bu tanımlamasından yola çıkarak ilköğretim okullarında okutulan ders kitaplarının içerik çözümlemesini yapmaya çalışmış ve elde ettiği bulgulara göre de incelenen ders kitaplarındaki resimlerdeki çocuk ve yetişkin figürler, toplumsal cinsiyete ilişkin kalıp yargılara uygun mekanlarda, kişilerle, nesnelerle ve eylem içerisinde gösterilmektedir. Kadınları yalnızca eş, anne rolleriyle ev içerisinde erkekleri ise daha geniş roller içerisinde tanımlamaktadır.
 
 Tezcan’ın bu saptamasında başka bir cinsiyetçi kimlik algısına yer verilmemiştir. Çünkü ders kitapları içerdiği bilgiler, resimler aracılığıyla belli bir toplumsal yaşamın kurgusunu hep yeni baştan ama aynı mantık ilkeleriyle üretmeye devam edecektir. Bilinen bir toplumdan kast edilen ise iktidarı elinde bulunduran ve çıkış yolu bulamadığı alanlarda gizliden gizliye “gizli müfredat eşliğinde yapmaya çalışır. Tezcan, bunun için 1991 yılında Ankara’da bir tarikata ait vakıf tarafından kurulan “cemaat dershanesi” olarak bilinen oluşumu örnek verir. Nakşibendi tarikatının eğitim kolu tarafından varlığını sürdürmektedir. Farklı binalarda kız ve erkek öğrenciler ayrı ayrı ders görmektedirler. Dershane geleneksel değerlere bağlı öğretmenlerle çalışmayı tercih etmektedir. Dershanenin üçüncü katında da ibadet odaları bulunmaktadır. İbadet odalarının varlığı ile kız ve erkek öğrencilerin farklı binalarda eğitim görmesi “gizli müfredat”ın mekan düzenlemesi yoluyla da verildiğini göstermektedir.
 
Firdevs Gümüşoğlu(4) da 1928-1945 ve 1945’den 2000’li yıllara uzanan süreçte ilköğretim ders kitaplarında yurttaşlıktan kulluğa giden süreci ele alır ve ona göre devlet, ders kitapları aracılığıyla ideolojisini geleceğin büyüklerine aktarırken yaratmak istediği yurttaşların niteliklerini de böylece oluşturur. 1950’den sonra mutfak önlüğü annenin üniforması gibi ders kitaplarında resmedilmiştir.
 
Türkiye’de eğitimde müfredatın incelenmesine yönelik ders kitaplarının içeriğinin araştırılması ve değerlendirilmesi bağlamında çalışmalar devam etmektedir. Fakat bir yandan da çağdaş modernlik standartları önemsenmeye çalışırken “gizli müfredat” aracılığıyla denetimin yetersiz kaldığı okullarda geleneksel, kalıplaşmış cinsiyet rollerinin öğretisi devam etmektedir.
 
Temelde sorun eğitim sisteminde diyerek işin içinden çıkmaya çalışmak yerine varolan eğitimin içinde onarılacak bazı organları düşünmek gerekir. Eğitim hayatının içinde aktif olarak yer alan öğretmenlerle işbirliğine gidilmelidir, öğrencinin kendisini en yakın hissedeceği, kendini olduğu gibi anlatacağı rehber öğretmelerin rolü mutlak anlamda çok önemli bir yer tutmaktadır. Öğrencinin cinsel kimliğine yönelik ilk açılımlar yapabileceği kişi okulda Rehber öğretmendir. Çünkü öğrenci, çevresinden gelebilecek homofobik tutumlara karşı bir savunma aracı olarak öğretmenini düşünebilir. Şayet Rehber öğretmen kişiliğin oluşumunda cinsel gelişimi yanlı bir eğitim olarak içselleştirmişse o zaman öğrenciye vereceği tepki bunun bir hastalık olduğu ve kurtulması için psikiyatriye gitmesi gerektiği yönünde olacaktır ve tabi bu sırada da aile bireylerinin haberi olacak ve öğrenci beraberinde güven kırıklığını da yaşayacaktır. Bu olası sonuçları iyice kestirip ona göre kararlar alınmalıdır.
 
 
1-Yabancılaşma terimi, genel çerçevesiyle birbirlerinden veya belirli bir ortam veya süreçten uzaklaşmalarını anlatır. Marksist sosyolojiyle birlikte anılır. (Marshall, G. Sosyoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat yayınları, Ank.)
2-Ersoy, Burcu; ”Bedenim dile gelse”, Kaos GL, sayı:82
3-Tezcan, Mahmut; “Gizli Müfredat: Eğitim Sosyoloji Açısından Bir Kavram Çözülmesi” A.Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Ank.
4-Gümüşoğlu, Firdevs; “İlköğretim Ders Kitaplarında Yurttaşlıktan Kulluğa Giden Süreç”, Mimar Sinan Üni. İst.


Etiketler: insan hakları, eğitim
nefret