18/03/2016 | Yazar: Remzi Altunpolat

Direnen üniversite her tür zulüm politikasına rağmen sonunda kazanmıştır; kazanacaktır.

Kara cübbelilerden karanlık aydın müsveddelerine üniversiteye müdahale tarihinin kısa bir bilançosu

"Onlar-üniversite hocaları- üniversiteyi setlerle çevrilmiş bir yer sanıyorlar. Hayır. Kanun hilafına, memleket zararına hareketleri görülürse, üniversiteye girmek değil; kürsülerine kadar gidilir. Bunlar cüppelerini bir zırh gibi sırtlarına geçirirler, devletin işine karışırlar."

Yarım asrı aşkın bir süre önce söylenmiş bu sözler ne kadar tanıdık değil mi? Sanki mevcut cumhurbaşkanımızın artık mutad hale getirdiği muhtarlar toplantısından birinde ağzından çıkmış gibi. Oysa değil. Eski başbakanlardan Adnan Menderes 1960’da İzmir’de yaptığı bir konuşmada dile getirmiş bunları.

Recep Tayyip Erdoğan’ın “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi”nin yayınlanmasından bu yana her fırsatta imzacı akademisyenleri hedef alan sözleri ile Menderes’in sözlerinin arasındaki benzerlik, milliyetçilik, muhafazakârlık ve İslamcılıktan mürekkep Türk Sağının düşünsel/söylemsel devamlığını göstermesi bakımından üzerinde durulmaya değer.  Milletin adamları; köksüz, yabancılaşmış, gayri milli öğretim üyelerine karşı!

Kuşkusuz Türkiye’de devlet ricali nezdinde üniversitenin bir “fesat yuvası”, akademisyenlerin “nifak tohumu eken unsur”lar olarak görülmesi “Türk Sağı” ile sınırlı değil. Daha 1848 Devrimleri sırasında Viyana sefiri Şekip Efendi’nin Bâb-ı Âli’ye yazdığı mektupta; Viyana Üniversitesi öğrencilerinin devrimde oynadıkları rol nedeniyle üniversiteyi fesatlık kaynağı olarak nitelemesi bugün bakınca bizi hiç şaşırtmıyor. Zira aynı zihniyet modern üniversite tarihimiz boyunca hükmünü hemen her dönem icra ediyor. Muktedirlerin emriyle haklarında soruşturma açılan, işten atılan ve tutuklanan akademisyenler sadece bugünün meselesi değil.

“Peygamberlik sanattır” diyen Cemalettin Afgani ve canlıların havasız yaşamayacağını deneyle gösteren Hoca Tahsin Efendi nedeniyle kapatılan Dar-ül Fünun, İttihatçılar ve Tek Parti CHP’si döneminde gerçekleştirilen üniversite tasfiyelerini bir kenara koyarsak demokrasiye geçtiğimizi, “Hür Dünya”nın bir parçası olduğumuzu iddia ettiğimiz tarihten bu yana siyasal iktidarların başı üniversiteyle pek hoş olmamıştır.

1940'ların ikinci yarısında CHP iktidarının son demlerinde Komünizm histerisiyle Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi (DTCF)’nden tasfiye edilen, mahkemelere çıkarılan Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes, Behice Boran, sonrasında ABD vatandaşlığına geçip Türkiye ile tüm bağlarını koparan Muzaffer Şerif…  Makbul vatandaşlar ve milli hislere sahip üniversite öğrencilerince odası basılarak zorla istifa ettirilen Rektör Şevket Aziz Kansu.

1950'lerde hükümeti eleştirdiği için Demokrat Parti (DP) tarafından bakanlık emrine alınan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Dekanı Turhan Feyzioğlu, görevinden alınan ve tutuklanan İstanbul Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku hocası Hüseyin Nail Kubalı, hükümeti protesto eden öğrencilerini polisten korumaya çalışırken polis tarafından dövülen ve göz altına İstanbul Üniversitesi Rektörü, idare hukuku profesörü Sıddık Sami Onar.

12 Mart ara rejiminde, derslerinde Marksizm’den bahsettiği için Anayasa dersi çıkışında tutuklanan, öğrencilerinin alkışlarıyla cezaevine uğurlanan AÜSBF Dekanı Mümtaz Soysal, üniversitedeki görevine son verilen, tutuklanarak sakıncalı piyade çıkarılan ve tam da bu vesileyle daha sonra Türkiye’nin en önde gelen gazetecilerinden biri olan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (AÜHF) asistanı Uğur Mumcu. Anarşiye destek verdikleri, gençleri kışkırtıkları gerekçesiyle 12 Mart’ın başbakanı Prof. Dr. Nihat Erim’in deyimiyle “kafalarına balyoz inen”, tutuklanan AÜSBF'den Muammer Aksoy, Bahri Savcı, daha önce Çalışma Bakanlığı da yapmış, Türkiye’de sosyal politika disiplininin kurucularından Cahit Talas, AÜHD Dekanı Uğur Alacakaptan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin ünlü hocaları Tarık Zafer Tunaya, İsmet Sungurbey...

12 Eylül askeri faşist darbesinde 1402'lik olarak üniversitedeki görevlerine son verilen yahut üniversiteden istifa etmek zorunda kalan yüzlerce isim: Ankara Üniversitesi’nden Korkut Boratav, Bahri Savcı, Cem Eroğul, Alpaslan Işıklı, Rona Aybay, Mete Tunçay, Kurthan Fişek, Baskın Oran, Nurkut İnan; İstanbul Üniversitesi’nden Sencer Divitçioğlu, İdris Küçükömer, Aydın Aybay, Bülent Tanör, Hüseyin Hatemi, Niyazi Öktem, Gencay Gürsoy, Üstün Korugan,  Gazi Üniversitesi’nden Yalçın Küçük, Tahir Hatipoğlu, ODTÜ’den Güney Gönenç, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden Haldun Özen... Cunta başı Kenan Evren’in 1984’te Aziz Nesin’in öncülüğünü yaptığı “Aydınlar Bildirisi”ni imzalayan aydınları vatan hainliği ile suçladığını da eklemeden geçmeyelim tabi. Aynı bugün Cumhurbaşkanının yaptığı gibi.

1960’ların sonunda “Kürt sorunu”nu ilk kez açık yüreklilikle dile getiren ve bunun bedelini önce üniversiteden atılmakla, o tarihten sonra defalarca tutuklanıp uzun yıllar mahpushanelerde yatmakla ödeyen İsmail Beşikçi, 1990'larda resmi ideolojiyi yerden yere vuran kitapları ve yazıları sebebiyle Beşikçi’yle benzer akıbeti paylaşan Fikret Başkaya ve Haluk Gerger.

2011'de AKP-Cemaat ortaklığının şaşaalı günlerinde yürütülen KCK davalarında sırf BDP Parti Meclisi üyesi olduğu ve BDP Siyaset Akademisi’nde ders verdiği için örgüt yöneticiliği suçlamasıyla tutuklanan Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Büşra Ersanlı.

Şimdi de entelektüel namuslarının gereğini yerine getirdikleri, bir ülkenin vicdanı oldukları, barış istedikleri için yargıya verilen talimatla tutuklanan Esra Mungan, Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kaya...

Bu bilanço üniversite tarihimizin üniversiteye müdahalelerin tarihi olduğunu gösteriyor bize. Ama aynı zamanda baskıya karşı direnişin ve fikir özgürlüğü mücadelesinin tarihi. Direnen üniversite her tür zulüm politikasına rağmen sonunda kazanmıştır; kazanacaktır.


Etiketler:
İstihdam