28/01/2015 | Yazar: Emre Korlu

Eğer bu rahatsızlığa yakalandıysanız, yaşantınızı kolaylaştıracak şeyleri önceden hazırlamak zorunda kalırsınız. Sevdiklerinizi unutmamaya çalışmak gibi...

Kim ne derse desin bunu bir rahatsızlık olarak kabul etmiyorum ve belki de onunla yaşamayı ülfet haline getiriyorum. Ne tuhaftır bir şeye alışmak hiç zor olmuyor, güç olan unutmanın hızına ayak uydurmak...
 
Aylin’in uzun siyah saçlarını nasıl öreceğimi öğrendiğimden bu yana, boş zamanını kolluyorum; bir editörle aynı evi paylaşmak, çeşitli cümlelerin arasında kaybolup onlarla kaynaşmaya benziyor. Utanmasa sevişirken sırtımda düzelteceği vurguları da sesli sesli okuyacak. Ağlarken yüzünde kalan o tuhaf ifadeye hayranlık duyuyorum. Tedavisi mümkün olmayan bir hastalığın hayatımızı ne kadar zorlaştıracağını düşünüyorum. Yakın çevreme Akasya ile Aylin’in birbirlerine nasıl âşık olduklarını anlatmakla geçirdiğim zamanları esefle yâd ediyorum. Artık sizinle harcayacak vaktim yok, unutmadan Aylin’e yazacaklarımı tamamlamak şu an yapacağım en doğru şey:

"Anlatacaklarım öyle sıradan şeyler değil, şu an iştesin ve muhtemelen erken çıkmayacaksın; fırında pişmeye nazlanan keki hafızama kaydetmek için mutfağa doğru giden duvar köşelerine kakao lekesi bıraktım, unutursam hatırlatsınlar diye...

“Bugünden itibaren birbirimize ait olan her şeyin üzerine ‘sevgilim’ notu iliştirdim. Delilik bu! Lakin yapacak daha mantıklı bir etkinlik bulamadım. Kısa notu sana yazarken bir yandan da gülümsüyorum. Anlatım bozukluklarına ve imla hatalarına yenilmemem lazım, yarısına kadar okuyup sonra sıkılıp bırakmandan korkuyorum. Kırk yedi yaşındaki bir kadın için demans’la ilgili okuduklarım oldukça ağır şeyler ve sanırım hızla beynimi kaybediyorum.

“Kahvaltı yaparken çatalla bıçağın bana nasıl hükmettiğini görmeliydin, neredeyse aç kalmayı yeğleyecektim. Köşe başındaki markete nasıl gideceğimi unuttuğumdan şampuan da alamadım ve sabunla yıkandım. Şimdi annemin sakız beyazı çamaşırları gibi kokuyorum. Keşke bu kısma bir kahkaha efekti koyabilseydim fakat ne mümkün! 
“Seni unuttuğumda yaşantıma nasıl devam edeceğimi bilmiyorum. Tüm şehir dışı seyahatlerini elinin tersiyle itmene karşı çıkmıyorum, öyle az zamanımız kaldı ki...
Doktorum sürekli moral bozukluğumun ne kadar ileri gittiğini ölçüyor gibi ancak tahmin ettiğinden de iyiyim.
“Keşke gördüğüm her şeye ismini koysalardı; o zaman sevdiğim kadını unutmam  bir ihtimal mümkün olmazdı. 
“Albümlere bakarken kokunu içime çekiyorum, sanırım seksi abartanlardanız bu bazen saatlerce sürebiliyor. Birbirimize doymaya çalışıyoruz. Sevişmek öğretilmiyor; öğrenilmeyen bir şey unutulur mu? Ne olur bunun cevabı ‘hayır’ olsun."

Bir gün gelecek bu kısacık hikâyeyi herkes hikâye okuyacak... Aylin, Akasyasını unutamayacak, pek çok kadına alınganlıkla karşılık verecekti. Dinlediği kitaplardan hiçbir şey anlamayan ve sürekli kaybolan o kadının çılgın aşığı olarak kalacaktı. Saçlarını kestirecekti. Akasya, örgüyü çoktan unutmuş olacak, o siyah saçların gidişine duygulanamayacaktı. Evin dört bir yanına asılı bıraktığı kısa notları okumayı unutuncaya kadar, sürçen diliyle tekrar edecekti. Her şey "sevgilisinin sevgilisi" olarak değiştirilecekti.
 
"Gerçeklikten koptum. Çoğu kez hayaller görüyorum. Etraftaki her şey saçma sapan yerlerde, ayakkabıları koltukların altına diziyorum. Benimle yaşamak zorlaştı. Dışarı çıkıyoruz; yıllardır yaşadığımız yeri ilk kez görmüş gibi oluyorum, birinci yaşına girmeye alışmaya çalışan küçük bir çocuk gibiyim. Mekânları, insanları ve çok sevdiğim kedileri senden dinliyorum. Bu nasıl sabır anlamıyorum. Hiç kızmıyorsun. Huy değiştiriyorum. Konuşmaya çalışıyorum. Aylar geçiyor. Artık notlar gittikçe kısalıyor, her biri ekmek kırıntısı kadar ufak ve sen dağ gibi büyüyorsun içimde. Beni hiç aldattın mı? Söz kızmayacağım diyorum. Hırçınlaşıyorum."

Aşklar ne zaman biter, bitmesi gerektiği yerde mi? İlla bir son mu gerekir, yani tesadüf müdür ayrılığa aciz kalmak? Bunun isteğe bağlı olduğuna inanmıyorum.

Aylin, hep güzel olanı hak etti. Hangi akla hizmet bavulumu toparlayıp o evden çıktıysam, günlerce bilmediğim sokaklarda nefes aldım ve o defalarca buldu beni. Ağlarken, ben ağlayamıyordum. Demans’a daha çok âşık olduğumu hissediyordum; ölmek istiyordum. Birinin hayatını mahvetmek en büyük haksızlıktı. Her şey bu kadar ilerlemeden önce yatağına başka bir kadın sokmaya bile çalıştığımı fark ettim. Ne kadar çok dengesizleştiğimi görüyor, bana kızmıyordu. Hep sevdi beni. Gerçekten de ilk günkü gibi... Keşke hep o ilk günde kalsaydık. İşimi bıraktığımda ardımdan gözyaşı döken minicik yavrucaklar vardı. Onlar için mükemmel bir gelecek düşlüyordum. O an zaman dursaydı, yegâne şansım daha olsun isterdim. "Mucizelere inanırım iyileşeceğim" demek...

Abartmak gerekirse, un ufak olan bir beyinle başa çıkmayı da becerebilirsiniz. Bu mümkün...
Sadece, eğer bu rahatsızlığa yakalandıysanız, yaşantınızı kolaylaştıracak şeyleri önceden hazırlamak zorunda kalırsınız. Sevdiklerinizi unutmamaya çalışmak gibi...
Mesela, ben bir gün Aylin’i unuttum ancak beni hiç unutmayacağını bilerek, kokusuna yabancı kalmayarak...
Boynumdaki künye ile o kapıya doğru ilerlerken büyük harflerle kazınmış "TUVALET" yazısını okuduğum da yüzümde oluşan gülümseyişle, "halen çok hasta değilim" dediğim tek kişi oydu. Çünkü elden ayaktan kesilmemek buna deniyordu ve ben hiç tanımadığım ancak çok sevdiğim o kadına bir yabancı misali bakıyordum. 
O hiç alınmıyor aynı aşkla gözlerimin içinde kayboluyordu; bir süre durdu, avucumun içine baktı, unutmadan deyip orayı işaret etti. Yazılı olanı seçebiliyordum: "Sevgilisinin sevgilisi."

Boş boş bakmadığımı biliyordum, anladığımı ifade edercesine uzun saçlarına uzandım ve okşamaya başladım.

Not: Bugün uzun süredir ilk kez evden çıktık ve bir daha geri dönmedik.

Demans hastalığı (bunama), zihinsel becerilerin hastalık nedeniyle zayıflaması durumudur. Demans’ın en sık görülen nedeni, tüm demans hastalarının en az yarısının muzdarip olduğu Alzheimer hastalığıdır. Bununla birlikte, beyni zayıflattığı için demans hastalığına yol açan 200 farklı hastalık vardır. 


Etiketler:
İstihdam