30/07/2010 | Yazar: Murad Esin

Babama haber salın/Çiçekler onda kalsın

Babama haber salın/Çiçekler onda kalsın
Sulasın günaşırı/Dönemem belki geri

Üniversite yıllarında dinlediğim bir şarkıyı hatırladım. O günlerde bu parçayı dinlediğim arkadaşlarımdan biri bizleri terketmişti. Aynı bu şarkıda denildiği gibi gitmişti. Bir daha geri dönememek üzere. Ve ben tatil için doğduğum kente döndüğünde ilk defa ağlayan bir baba ile karşılaşmıştım. Oysaki anneler ağlardı. Ancak 1996 da ağlayan bir baba ile baraberdim. Ve 1996 dan bugüne Türkiye’de halen babalar ağlamakta. Neden hep anneler ağlamasın denilir ki? Anne yüreği daha yumuşaktır diye belkide, babalar serttir, dayanıklıdır. Bundandır geçenlerde babasını kaybeden bir arkadaşıma İstanbul yolunda iken babasına son bir defa bakmak isteğini duyunca kefeni açma, son gördüğün şekilde hatırla onu dedim. Ancak ya babalar evlatlarını nasıl hatırlayacak?

2010 yılında babaların ağladığı bir Türkiyedeyiz. Ağlayan babalar evlatları için göz yaşlarını akıtırken, feryad ederken bunları seyreden Türkiye ne düşünüyordur? Ya öteki babalar? Merak ediyorum acaba askere gönderme törenleri yine düğün havasında mı yapılmakta? Hergün yeni çatışma haberleri gelmekte. Ölenler birer paragraflı “bilgi notları”, “basın duyuruları” arasında sıkıştırılmış bir şekilde kamuoyuna duyurulurken babaların gözyaşları, annelerin feryadları önlerine konulan tabutları aşmakta. Türkiye’nin magazinle karışık renkli gazetelerinin, adı büyük harflerle yazılan yazarları ölüm ve işence haberleri gelirken Türk Şaraplarını denedikleri günü birlik Paris gezilerdinden sözede dursunlar, analar ağlamaya devam etmekteler! Bu defa yanlarında babalarla! Cansız bedenlerin işence görmüş resimlerine ağlamayan gözler 30 yıllık arşivlerden çıkarılmış mektupları okurken, ağlarken babaların gözyaşları dinmemekte.
 
Babalarda ağlar! O şarapcı yazarların köşelerinde aceleci üslupları ile dile getirilen yazılarının moda başlığıyla “Bu kan nasıl durur?” diye soralım. Aslında kan bu ülkenin tüm gençlerini etnik geçmişleri ne olursa olsun, siyasi düşünceleri ne kadar farklı olursa olsun kendi evladı olarak görünce durur. Kandırılmış olduklarını iddia ettikleri gençleri öldüreceklerine, onları nasıl topluma geri kazandırırım diye bir dertleri olmayanlar, profesyonel ordular ile daha çok hangi şirkete para kazandıracağım derdinde olanlar, son şehid haberlerinde ölenlerin hepsinin profesyonel birliklerden olduğunu görmezler mi?
Değer mi? Oysaki savaşa harcanan paralarla kaç tane fabrika kurulur, kaç üniversite açılır, kaç spor merkezi yaplırdı. Oysaki bombalara harcanan paralarla bir ülke kaç defa yeniden inşa edilirdi. Hepsinden önemlisi kaç tane anne ve baba ağlamazdı, kaç çocuk öksüz kalmazdı.Ancak mesleği savaşmak olanların savaşa karşı olmaları beklenemez. Ve onların yeni ihalelere olan özel ilgileri elbetteki sorgulanamaz. Mağara diplerinde kurulan iktidarlarının kaya rengindeki alıcılığı bazıları için hele hiç konu edilemez. Ve fotoğraflara sığmayan genç bedenler kefenlere sığdırılırken, morglarda yer yok diye beton zemine kefen bile sarılmadan terkedilenlerin kokmuş bedenleri hele hele hiç mevsubahis olmaz.


Etiketler: yaşam
İstihdam