02/06/2010 | Yazar: Anıl Alacaoğlu

Çıplaklık malumunuz, kişinin üzerinde giysi, örtü vb. bulunmama durumudur.

Çıplaklık malumunuz, kişinin üzerinde giysi, örtü vb. bulunmama durumudur. Türk Dil Kurumu'muz, bunu 'üstünde bulunması gereken giysi, örtü vb.nin olmaması' olarak tanımlamış olsa da gereklilik lafını kendi kendime kaldırdım ortadan. Çünkü sözünü ettiğim çıplaklık, bedenlerin teşhirinden ziyade, beyinlerin teşhiriyle alakalı. Hoş, bedenlerin teşhiri bile başlı başına bir tartışma konusuyken bir sonraki merhaleye geçmek ne kadar mantıklı bilmiyorum. İnsanın kendi vücudunu, ne ölçüde saklayıp ne ölçüde gözlerle paylaşacağı kendisine kalmış bir şey elbet. Çoğu kötü, azı iyi ya da tam tersi doğru değil. Ama söz konusu beyin olunca teşhir yanlısı olmak da işten değil.
 
Uzun zamandır tanıdığı birini; abisini, arkadaşını ya da annesini, kötü bir zamanlama, anlamsız bir tesadüf sonucu çırılçıplak görebilir insan. İçin için merak ettiği ama öte yandan yersiz bulduğu bu merakını böyle istem dışı bir şekilde gidermek, utançla karışık belli belirsiz başka duygulara neden olabilir. Belki kalçası tahmin ettiğinin, edebildiğinin çok ötesinde bir güzelliktedir ya da dillendirilemeyen bir ufaklığı ya da büyüklüğü söz konusudur apış arasındakinin. Belki de tam da tahmin ettiğin gibidir, hayalgücünün insanı yanıltmadığı bilindik bir bedendir, kim bilir? Karşılaşmanın ardından gözler bir süre birbiriyle temasta bulunamaz, utanır insan, çekinir, ne diyeceğini bilemez, böylelikle yok saymaya çalıştığı bu uygunsuz durumu daha da abartmış olur. Ama nihayetinde dünyanın sonu değildir, zamanla unutulur. Yıllar sonra Tanrı'nın tezgahladığı bir şaka gibi anlatılabilir bile eşe dosta.
 
Uzun zamandır tanıdığı birinin; abisinin, arkadaşının ya da annesinin beynini, kötü bir kavga, hararetli bir konuşma sonucu çırılçıplak görebilir insan. Orada olduğundan adı kadar emin olmak istediği iyiliğin, anlayışın, onu sevmesine neden olan başka başka güzelliklerin, 'üstünde bulunması gereken giysi, örtü vb.'den ibaret olduğunu görebilir. Onlar çıkınca geriye kalan başka bir şeydir. Hayalgücünü kullanmamayı seçtiğin, hakkında tahmin yürütmeye gerek bile duymadığın konularda, şaşırtıcı düşünceleriyle karşılaşabilir, onları yadsıyabilir, bu yadsıma hali o kişiden uzaklaşmana bile neden olabilir. Tam da bu yüzdendir ki söz konusu beyin olduğunda olabildiğince teşhirci, alabildiğine dobra olmak gerekir. Tabi, kurduğumuz ilişkileri sadece duygusal değil, fikirsel bir uyum üzerinde yükseltmek istiyorsak.
 
Son zamanlarda insanların her şey hakkında daha fazla konuştuğu, konuşabildiği aşikar. Çünkü ne çok konuşacak konumuz olduğunu yeni yeni idrak edebiliyoruz. Ülkedeki tüm Türk olmayanlardan, Atatürk'ü sevmeyenlerden, militarizme karşı duranlardan, heteroseksüel olmayanlardan...velhasıl hali hazırdaki tüm 'olanların', 'öyle olmayanları'ndan konuşuyoruz. Tabi ki bu bile başlı başına güzel bir şey, sevindirici bir gelişme. Ama şimdiye kadar beynini örtmüş, hiç soyunmamış insanları da fark ediyoruz bu hengamede. Herkes bir şeyler söylerken, hararet almış başını yürümüşken 'bir de ben konuşayım, iki laf etmezsem çatlarım' diyenler, tam da o anda frikik veriyor, görünüyor içindekinin akı karası. Biz nefret cinayetlerinden dem vururken içimizden biri çıkıp 'ama onlar da kaşınmasınlar' diyebiliyor. Biz herkes anadilinde eğitim alabilmeli dedikçe yine içimizden biri çıkıp 'ama bu ülke sonra ne olur, ortalık karışmaz mı' diyebiliyor. Biz vicdani ret hakkımızı isterken birilerince 'savaşçı atalarımıza, kanlı lakin zafer dolu geçmişimize saygısızlıkla' itham edilebiliyoruz. Biz eşcinselliğin anormal olmadığını dilimizde tüy çoktan bittiği halde ısrarla ve inançla anlatırken, içimizden birileri bu gerçekten hala şüphe duyabiliyor. Açılmanın gereksiz, makyaj yapmanın abartı, çok konuşmanın bir sorun, sokakta öpüşmenin ahlaksız olduğunu söylüyorlar. Bunu bizim hacı bakkal yapmıyor üstelik ayrımcılığın bizzat ve her Allahın günü muhatabı olan insanlar yapıyor.
 
İnsanların içindeki küçük faşistlere karşı dikkatli olmak lazım, hortlak gibi en olmayacak zamanda çıkıp insanın betini benzini attırabiliyorlar. Tanıdığımız adamlar bir fikirle, gerçek bir yabancıya dönüşebiliyor. Çırılçıplak yakalandıklarında insanı gördüğüne göreceğine pişman edebiliyorlar. Böyle hayal kırıklıkları, yaratmak, yaşamak yerine kimse beynini giydirmese eminim daha güzel olur her şey. Çünkü nefret, derinliklere atıldıkça, bir yerlere kıstırıldıkça semiriyor, beyne sığmaz hale gelip bir yerde de patlak veriyor. Oysa konuşulsa, değiştirilebilir. İçinizde bir yerlerde, her an ayrımcılık yapabilecek, her an birilerinin canını yakabilecek küçücük de olsa bir parazit varsa eğer, onu şimdiden çırılçıplak bırakın, yoksa elbisenin kumaşı altında neler olduğunu tahmin bile edemezsiniz.    
 

Etiketler: insan hakları
İstihdam