09/11/2010 | Yazar: Yıldırım Türker

Daha birkaç yıl önce kendisine, Obama’ya yazıp dilek ve önerilerini ileten aydınlardan hareketle yeni siyah başkana ne tür tavsiyelerde bulunacağı sorulduğunda cevabı el

Daha birkaç yıl önce kendisine, Obama’ya yazıp dilek ve önerilerini ileten aydınlardan hareketle yeni siyah başkana ne tür tavsiyelerde bulunacağı sorulduğunda cevabı elbette hazırdı: “İktidar sahipleriyle hangi hal ve şart altında olursa olsun, ilişkiye girmeyi reddederim. Ne devlet ne de efendisi çokuluslu mafyalarla ilişki kurmaya yanaşan Chiapaslı Zapatistalarla hemfikirim. Sivil itaatsizlik çağrısı yapıyorum; yerel cemaatler oluşsun, birlikte eylesinler, doğal kaynaklar yaratmaya başlasınlar, daha doğal bir tarım ve kamu hizmetleriyle nihai olarak sol ya da sağın hükümetlerin cenderesinden kurtulup özgürleşebilsinler diye.”

Raoul Vaneigem, bana kalırsa, her şeyden öte olağanüstü bir şairdi. Guy Debord’la birlikte Sitüasyonist hareketin en parlak sözcülerindendi. 1963 yılından 1970 yılına dek hareketin şiirini duvarlara yazdırdı. Şanlı 1968 yılında Paris’in duvarlarını şenlendiren sloganların önemli bir kısmı ona aitti. 

O da bütün sitüasyonistler gibi, sitüasyonist ideoloji kavramını reddetti. Ona kalırsa bu ad da, diğer bütün adlar gibi, onları ana akım hareketlerden ayıran bir yaftadan başka bir şey değildi. Belçika’da geçen gençliğinde Lefebvre’in ‘Gündelik Hayatın Eleştirisi’ kitabından çok etkilendi. Bağlantı kurduğu Lefebvre, onu Guy Debord’la tanıştırdı. Vaneigem’in Paris yılları da Debord’un heyecanlı davetiyle başlamış oldu. Vaneigem, şiire ve devrime çok genç yaşlarında tutulmuştu. 

Sitüasyonistler, yepyeni bir dünyanın peşindeydi. İnsanın haz ve şiirle ürperdiği bir varoluş düşlüyorlardı. Sınıf bilinci ve varoluşun şenlikli dışavurumundan besleniyordu birliktelikleri. Paris Komünü, başta Makhno ve Kropotkin olmak üzere Lenin ve Troçki’nin ezip geçtiği Rus anarşistleri, komünistler tarafından yok edilen İspanyol anarşistleriydi, sitüasyonistlerin yeni hayat projesinde ellerinden tutanlar. 

Ama en önemlisi, Sitüasyonist proje, tüketim toplumu yıkılıp gerçekten insancıl bir toplum kurulduktan sonra yaşanacaklar üzerine değildi. Sitüasyonistler ŞİMDİyi istiyordu. Gündelik hayat üzerine yoğunlaşmalarının nedeni buydu. Hayat tarzının, hayatta kalmak için katlanılan rezillikleri, avcılık yordamını, iktidar, ticaret ve ölüm güdüsünü galebe çalacağına inanıyorlardı. Yeni insana inanıyorlardı. 

Vaneigem, “Kendi içlerinde devrimi gerçekleştiremeden devrimden söz edenler ağızlarında bir leş geveliyor” derken tam da bunu işaret ediyordu. “Mutluluk için fiyat ödenmez; mutluluk, onu satışa çıkarmış olan toplumdan sökülüp alınır.” diyordu.
Birkaç yıl önce de yepyeni bir grev türünün savunuculuğunu üstlenmişti, bu 1934 doğumlu dünyanın en genç adamı. Hizmet ve ulaşım sektöründe çalışan emekçilerin, halka bedava hizmet verip, onlardan ücret almayı reddetmesini öneriyordu. 

1968 kalkışmasının ardından kırk yıldan çok geçti. Sitüasyonistler, 70’li yıllarda dağıldı. 
İçinden kemirdikleri sistem, onları da yaraladı. 
Vaneigem, yeni kitabını yazdı: “Dünyanın yasını tutmakla coşkulu hayat arasında”.
Şimdi sorulduğunda dünyanın hali üstüne söyledikleri şunlar: 
“Finans kapitalizminin çöküşüne tanıklık ediyoruz. Bu, kolaylıkla öngörülebilirdi. Siyasi hareket içindekilerden bile çok salağın rastlandığı ekonomi çevrelerinde bile on yıldan uzun süredir alarm zilleri çalanlar vardı. Bir paradoks yaşıyoruz. Avrupa tarihinde baskıcı güçlerin bu kadar zayıfladığı, ama ezilen kitlelerin de bu kadar pasifleştiği bir dönem olmamıştır. Yine de isyan bilinci hep tek gözü açık uyur. Hükmeden sınıfların kibri, yetersizliği ve zaafları sonunda onu uyandıracaktır. 1968 Mayıs’ının yüreklerde ve akıllarda yer eden en radikal yanlarıyla birlikte.”

Raoul Vaneigem, ömrü boyunca insanı yaratıcılığıyla kutsadı. 
Toplumsal düzenin her tür kısıtlamasını, özgürlük düşmanlığını, tüketim ile hayatta kalmanın kısır döngüsünü topa tuttu. 
Sokağı, bir karnaval yeri olarak düşledi. 
İnsana en çok isyanı ve hazlar dünyasını yakıştırdı. 
Onu, mücadelesinin en yoğun günlerinde yazdıklarıyla analım. 
Bahçemize ışık olsun. 

“Istırap, zorunlulukların yarattığı hastalıktır. Ne kadar küçük olursa olsun, saf sevincin tek bir atomu bile onu uzak tutacaktır. Büyük bir neşeyle özgün bir şenlik için çalışmak, genel bir isyana hazırlanmaktan çok farklı değildir.”


Etiketler: kültür sanat
nefret