02/12/2014 | Yazar: Karin Karakaşlı

Kış ayazında vapur yan açıktan Ali İsmail için bakıyorum denize. Onun için söylüyorum Turgut Uyar’ın dizelerini.

Kış ayazında vapur yan açıktan Ali İsmail için bakıyorum denize. Onun için söylüyorum Turgut Uyar’ın dizelerini.
 
Mevsim geçişleri şöyle bir silkeler insanı. De ki hayatla bağın epey pamuk ipliğine dönmüş, yine de ısındığını ya da üşüdüğünü hisseder, uygunsuz kaçan kıyafetlerini değiştirmeye girişirsin. Mevsim dönmüş, havalar değişmiştir. Değişmeyen şeylerin idraki dayatır kendini.
 
Sabahın erken saatinde vapurdayım. İstanbul trafiği açısından bakıldığında mesafenin uzaklığına rağmen özgürlük vaat ettiği için armağan olarak algıladığım bir yolculuk bu. Kendim olabildiğim. Geri kalan her şeyi de arkamda bırakabildiğim.
 
Ne de olsa kimlikler artık birörnek kıyafetler gibi giyinip çıkartılıyor. Kimlik mücadelesi, kolektif hak, var oluş ve eşit yurttaşlık için verilen çok anlamlı bir mücadeleyken ‘makbul azınlıklar’ ve ‘makbul ötekiler’ şeklindeki sığ anlayışta bir anda kendinin karikatürüne dönüşebiliyor. İnsanın biricikliğine kasteden bu anlayış sadece Türkiye ile de sınırlı değil. Batı ülkelerinin bu topraklardaki azınlıklara yaklaşımı da kimi zaman son derece üstünkörü ve yüzeysel oluyor. Bir bakmışsın ki yine kim bilir hangi vesile ile hazırlanan ısmarlama bir dosyada, otantik ve klişe bir kalıba dökülmüşsün.
 
Vapurda bunları bana düşündüren şey eski bir anının çağrışımı. Yine Ermenilikle ilgili hazırlanan bir dosya gereği fotoğraf çekilirken muhabir ısrarla ‘Ermeni izi taşıyan bir yer’ arayışına girişti. Bu arayışın sonu da tahmin edilebileceği üzere bir kilise oldu. “Sizi mum yakarken görüntüleyelim” dedi muhabir. Gönlümden geçtikçe kiliseye gider mum yakarım ama ben bir tek bu andan ibaret değilim ki. Bunu deyince “Peki sizi neresi anlatır?”  diye sordu. “Vapur” dedim pat diye, “Ben vapurda kendim olurum…”
 
Vapur benim için bir süzülme hali. Geçmiş ile bugün arasında, yola çıktığın ve varacağın iskele arasında, denizle gök arasında alabildiğine özgürüm işte. Katı tanımlamaların hiçbir hükmü yok burada. Can yelekleri hepimiz için aynı ne de olsa.
 
Bu sabah da çalınmış anların minnetiyle bir kez daha vapurdayım. Bir fotoğraf çekesim, bir şiirin birkaç dizesini o fotoğrafa iliştiresim var. Bir şarkı mırıldanasım,  kendi küçük dünyama çekilesim var. Gel gör ki, buna izin yok. Akıllı telefonların ulaşılabilirliği içinde tepemden aşağı yine her biri yüreğe mıhlanan haberler kaplıyor ortalığı. Gezi protestoları sırasında Eskişehir’de döverek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın güvenlik gerekçesiyle Kayseri’de görülen duruşmasında, hakkında “kasten adam öldürmek”ten müebbet hapis cezası istenen Mevlüt Saldoğan, “Bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı ‘Gezi Parkı bir darbedir’ diyor. Eğer bu darbeyse ben darbenin bastırılmasında görev aldım. Beraatimi talep ediyorum’’ diyebiliyor. Ona bu cüreti veren siyasi iklimin kendi içinde ne kadar tutarlı olduğunu da tam o sabah, duruşmanın görüldüğü saatlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın canlı yayınlanan konuşmasında görüyoruz. Ali İsmail Korkmaz bilfiil fırıncı esnafı tarafından öldüresiye dövülmüşken Cumhurbaşkanı, şöyle sesleniyor: “Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkâr gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir, gerektiğinde de şefkatli kardeştir.”
 
İşte o ‘şefkatli kardeşler’ bu devlet dilinden ve duruşundan aldıkları cesaret ve güçle çullanıyor tehdit olarak görülen herkesin üzerine. İşte o amir olarak görevli iki polis için delil yetersizliğinden beraat istenmesinin verdiği mesajla örülüyor yeni zulümlerin taşları.
 
İşte vapurda bütün bunlar oluyor. Kış ayazında vapur yan açıktan Ali İsmail için bakıyorum denize. Onun için söylüyorum Turgut Uyar’ın dizelerini: “Biliyor musun güçlü dağları görmenin zamanıdır/şimdi bir bağırsan çok iyi biliyorum/ya da üst üste silah atsan/kent tepinir belki bütün kuşlar uçar/belki değil mutlaka/ama/ bir tanesi mutlaka kalır.”*
 
*Turgut Uyar 

Etiketler:
İstihdam