06/12/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Wikileaks belgelerinin yayınlanmasıyla ortaya çıkan tepkiler, şok edici acı hakikat karşısında insanların verdiği bir dizi evrensel ruhsal tepkiyle birebir örtüşüyor.

Wikileaks belgelerinin yayınlanmasıyla ortaya çıkan tepkiler, şok edici acı hakikat karşısında insanların verdiği bir dizi evrensel ruhsal tepkiyle birebir örtüşüyor. Şok, inkar, öfke, pazarlık, çöküntü ve kabulleniş.

İnsanlar kansere yakalandıklarını öğrenme, bir yakınlarının ani ölümü, deprem, trafik kazası vb. Hayatı tehdit eden, ölümcül ya da artık hayatının eskisi gibi olamayacağı herhengi bir büyük değişim karşısında bir dizi ruhsal tepki dönemi geçirirler. Bu tepkiler her zaman birbirini ardarda izleyen bir zamansallık taşımazlar. Ancak birbiri içine girerek ya da sırasız olarak da olsa mutlak yaşantılanırlar.

İlk tepki şoktur. Şaşkınlaşan, olup bitene anlam veremeyen kişi bir tür zihinsel felç haline girer. Olayı, olayları değerlendiremez, ne yapacağını bilemediğinden genellikle şaşakalmış bir halde suskunlaşır. Olup bitene bir anlam verememenin şaşkınlığından kurtulmak için adlandırmaya çalışır. Ne olup bittiğine bir isim koyma çabasına girer. Tıpkı Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, “Diplomasinin 11 Eylül’ü” adlandırması gibi. Bu adlandırma bile artık hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağını fark etmenin tezahürüdür.

Ardından inkar dönemi gelir. Kişi olayı yok saymaya çabalar. Olmamıştır, onun başına gelmemiştir; örneğin kanser olduğunu söyleyen doctor yanılmaktadır gibi. Hasta başka bir doktora gider ve yeniden muayene olmayı ister. Ortaya çıkan hakikate yalan muamelesi yapmaya çabalar. Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev’e, Cumhurbaşkanı Gül’ün “biz zaten inanmadık” demesi gibi. İnkarı destekleyen teorilere denize düşenin yılana sarılması gibi sarılır insanlar. Komplo teorileri ve düşman arama çabaları tam da inkar etmeye çabalamanın sonucu ortaya çıkar.

İnkar dönemi çoğu zaman öfkeyle içiçe yaşantılanır. Assange’nin casus olduğu, belgeleri ABD’nin bilerek açıklattığı, arkasında kötü niyet olduğu, her zaman ki olağan şüpheli İsrail’in bu işin de arkasında olduğu, İsrail’in Mavi Marmara’nın intikamını almaya çalıştığı, AKP hükümetini devirmeye çalıştıkları vb. Bütün bu açıklama çabaları acı veren hakikati yok sayarak, düşmanların saldırısı olarak görerek ayakta durmaya çabalamaktan başka bir anlam taşımaz.

İnkar ve öfkenin şiddeti hissedilen tehdit duygusunun şiddetiyle doğru orantılıdır. Yani kişi acı hakikatten ne kadar korkmuş, incinmişse o kadar öfkeyle bağırır. İçten içe, kendisine bile itiraf edemese de korkmuştur. Artık hayatının eskisi gibi olmayacağını bir yıkımla karşı karşıya olduğunu hissetmektedir ama bu hislerini inkar ederek ayakta kalmaya çabalamaktadır.

Bu dönemlerin ardından ya da bu dönemlerle içiçe bir çökkünlük de büyümeye başlar. Çökkünlük acı veren hakikat karşısında hissedilen çaresizlik ve gelişmelere müdahale edecek gücü bulamamaktan kaynaklanır. Kişinin öfkesi kendisine ve yakınlarına dönmeye başlar. Sizin yüzünüzden başıma bunlar geldi, demeye başlar. Tıpkı AKP içinde başlatılan ‘hain’, ‘casus’ avı gibi. Bu süreçte büyük aile kavgaları görülür.

Tüm bu dönemler sonunda acı veren hakikatle uzlaşmak için pazarlık arayışına döner. Tamam Kabul ediyorum ama ayakta kalmam, biraz daha yaşamam için bana yardım et. Ne istersen yaparım yeter ki hayatta kalayım!

Pazarlık aşaması yeterince iyi sonuçlanırsa, tabi acı hakikatle karşılaşan için, kabullenilecek olanlar ona gore belirlenir. Kimi zaman kişi madem ucunda ölüm var, sonuna kadar giderim diye bir tür ölümcül kahramanlığa soyunur; sigara nedeniye akciğer kanseri olan kişinin daha çok içmeye başlaması gibi. Çoğu zamansa bir kurtarıcı bulup ona koşulsuzca boyun eğerek biraz daha yaşamaya çabalar.

Bakalım AKP’nin kabullenişi nasıl olacak?



Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam