02/01/2012 | Yazar: Umut Güner

İdris Naim Şahin’in açıklaması homofobik söylemleri eleştirdiğimiz bir çok noktayı görünür kılıyor. ‘LGBT’ bireyleri insanlık dışı varlıklarmış gibi göstererek, LGBT bireylere yönelik şiddeti meşrulaştırıyor.

Türkiye tarihi, yüzleşmemelerin tarihi, bu yüzden bütün toplumsal meseleleri birbirleriyle ilişkilendirmek mümkün. Bu coğrafyada yaşayan farklı kimlikler, farklı acılar yaşadılar ama bu acıları hep unutmaları tembih edildi, kimlikleriyle, dilleriyle, kültürleriyle birlikte.
 
“Ermeni soykırımı yoktur” diyenin cezalandırılmasına ilişkin bir karar alan Fransa Parlamentosu’nun kararını ifade özgürlüğü ihlali olarak değerlendiren hükümet yetkilerine karşı şoke bile olamıyoruz. Bir yandan aynı günlerde 38 gazeteciyi göz altına alıp, sadece gazetecilerin değil bizim gibi sıradan insanların haber alma haklarını engelleyen bir hükümetin yetkililerinin sığınacağı en son argüman ifade özgürlüğü ihlali olmalı.
 
Ben “ha darbe oldu, olacak” korkusuyla büyütülen bir kuşağım. Darbenin acılarını çok az hatırlıyorum. Babamın sökülen tırnaklarından elektrik verilen bedeni, sonrasında atan sigortayı bile değiştirmeme halleri, kuyuya atılan kitapların doldurduğu kitaplıkların ayakkabılıklara dönüşmesi benim için 12 Eylül sadece… Ama her an darbe olacak korkusuyla büyütüldüm. Darbenin zapturapt altına aldığı babamla emeklilik yıllarında yeniden iletişim kurmaya çalışıyorum. Onun devlete, sisteme ve bütün özgürlük hareketlerine olan güvensizlikleri ile iletişim kurma çabamın da nafile olduğunu biliyorum.
 
Babamla zor bir hayatım oldu, 13 yaşında eşcinsel olduğumu öğrendi. Ben ise onların beni bilmediğini bilerek 20 yaşında söyledim. Annem ile babamın kavgalarıyla geçti çocukluk ve gençlik yıllarım. Ama şimdi ilişkiyi yeniden tanımlıyoruz ama tanımlarken geçmişten konuşmuyoruz. Babam “ne kadar kötü” bir baba olduğunu bir kere söylese, gelecek benim için daha umutlu ve samimi olacak ve babama güvenebileceğim, onun evi benim evim diyebileceğim ve belki de üvey evlat sendromu ile yüzleşebileceğim ama babam geçmişten hiç konuşmuyor. Geçmişten konuşmadığı için de geleceğe dair bir şey söyleyemiyor. Babamın bugün için söyledikleri ise bana yetmiyor.
 
Babamın benimle kurduğu ilişki onun babasıyla, onun devletle kurduğu ilişkiye çok benziyor. Devletin de benimle, eşcinsellerle, Ermenilerle, kadınlarla, Kürtlerle, yoksullarla kurduğu ilişkiye çok benziyor. Arada sırada bazılarımızı hatırlıyor. Ama bu hatırlama hali iyi bir şeylere tekabül etmiyor. LGBT örgütleri başbakanın seçim sonrasında balkonda ismini anmadığı tek toplumsal kesimdi. Ve LGBT bireyler bu durumun kendisinin hükümetin LGBT bireylere yönelik ayrımcılığını deşifre etmeye yeterli olduğunu söylüyorduk. Ama geldiğimiz noktada sanırım hepimizin nutku tutuldu, balkondan seslendiği toplumsal grupların birçok temsilcisi artık hapishanelerde.
 
AKP hükümeti bir dahaki seçim için sesleneceği toplum farklı kesimleri ya içerde olacak ya da susturulmuş, sindirilmiş olacak. En azından AKP’nin yaratmak istediği muhafazakâr demokrasi bu sinyalleri veriyor.
 
Oysa benim başta babamla hesaplaşmaya ihtiyacım var. Ama babamın da 12 Eylül’le ve diğer darbelerle hesaplaşmaya ihtiyacı var. Sadece darbelerle değil cumhuriyetle hesaplaşmamız gerekiyor, Ermenilerle, Kürtlerle, Çingenelerle, eşcinsellerle hesaplaşmamız gerekiyor. Hesaplaşma beraberinde özürleri de getirebilmeli. Artık Kürtlere son on senedir söylediğimiz, ‘bunlardan haberimiz yoktu’ları iyi idare ettik. Artık başka bir şeyler yapmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
En son İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in yaptığı açıklamayı tek başına AKP hükümetine değil, Türkiye Cumhuriyeti devlet geleneğine mal etmek gerekir.
 
Çünkü bu devletin geleneği bu, yoksaymak, yoksayamadığı anda da Uludere’de olduğu gibi yok etmek ya da en iyi ihtimalle yok edilmesine seyirci kalmak, Dilek İnce, Ahmet Yıldız, Baki Koşar gibi yüzlerce LGBT bireylere yönelik nefret cinayetinde olduğu gibi.
 
İdris Naim Şahin’in yabani otlar benzetmesi aslında homofobinin, cinsiyetçilikten, milliyetçilikten ve militarizmden beslendiğini gözler önüne seriyor. Kaos GL’nin yedi senedir sorduğu bir soruyu ve yaptığı bir tespiti doğrular nitelikte... “Homofobi kimin meselesi”ne yanıt bulmaya çalışırken, homofobiyi, transfobiden, cinsiyetçilikten, milliyetçilikten, ırkçılıktan, militarizmden ayırmanın mümkün olmadığının altını çiziyoruz. Aynı zamanda özellikle homofobi küresel bir mesele derken de, homofobinin bir topluma özgü bir durum olmadığının da ve topyekün bir mücadeleyle toplumsal dönüşümün mümkün olacağını söylüyoruz.
 
İdris Naim Şahin’in açıklaması homofobik söylemleri eleştirdiğimiz bir çok noktayı görünür kılıyor. “LGBT” bireyleri insanlık dışı varlıklarmış gibi göstererek, LGBT bireylere yönelik şiddeti meşrulaştırıyor.
 
Başka grupları hedef alırken, eşcinselliği aşağılamak için kullanılıyor. Ki bu örnekte Kürtler eşcinsellikle bel altından vurulmak isteniyor. Bu arada İçişleri Bakanı kendini tanımladığı kimlik her neyse Türk –müslüman o kimlikte eşcinsel olmadığını varsaydığını da gösteriyor. Yani eşcinselliği “bizden” olmayanın meselesi olarak gördüğünü de gözler önüne seriyor.
 
Kürtler aynı zamanda düşmanlaştırılıyor ve her düşman gibi de “ibneleştiriliyor”. Militarizm bu oyunu hep oynar, sadece kendi inanırmış gibi yapar.
 
Sivil anayasa yapıyoruz diyen bir hükümetin bakanı olarak aynı açıklamasında sivil toplum örgütlerini yabani otların arka bahçesi olarak değerlendiriyor ve sivil toplumun ve toplumsal muhalefetin sesini AKP hükümetine rağmen yükseltebildiği nadir yerleri de terör merkezleri olarak göstererek nefret söylemi yayıyor.
 
Sivil toplum örgütlerini, eşcinselleri, Kürtleri, kadınları, taş atan çocukları, temizlenmesi gereken “yabani otlar” olarak görmeye devam ettiği müddetçe, Uludere gibi sözde yol kazaları hep yapılacak. Sivil toplum örgütlerini yabani ot olarak gören bir hükümetin yapacağı “Anayasa” 12 Eylül darbecilerinin yaptığı anayasadan ne kadar daha sivil olacağı da tartışılır.
 
Aslında bakan aynı zamanda demokrasinin, muhafazakârlığın, sivil toplumun, genel ahlakın sınırlarını çiziyor ve bizlere de “ayar veriyor”, haddimizi aşmamızı tembihliyor.
 
Biz bugünden başlayabiliriz yüzleşmeye. Yüzleşmenin en kestirme yolu ise Lambdaistanbul’un Cuma günü yaptığı eylem çağrısında gizli: “Yabani otlar birleşin!”
 
Fotoğraflar: Hasan Hüseyin Şehriban Karabulut

Etiketler:
İstihdam