20/07/2014 | Yazar: Tuğrul Güven

Sosyal medya dengeleri çok değiştirdi. Düşündüklerimizi yazıya döktüğümüz an söylem oluveriyorlar ve neredeyse geri dönüşsüz bir kendi kendini yargılama mekanizması ortaya çıkıveriyor toplum içinde.

Farkında olmadığınız şey, onun da bir insan olduğu ve ortak beğenilere hitap eden ürünler ortaya koymasının yanında kendine ait bir hayatının ve kimliğinin olduğu, bunlardan ötürü kimseye herhangi bir hesap verme zorunluluğunun olmadığı. Topluma mal oldu diye hayatının herhangi bir aşamasına müdahale edebileceğiniz fikri ise iki binli yılların başından itibaren değişen şartlarla yok oldu. Bütün bunların yanında kendine ait duygulara,  düşüncelere, doğrulara ve yanlışlara sahip olduğu ve bunların toplum nezdindeki algılanış biçiminden dolayı tartışılmaz olduğunu da unutmamak gerekiyor.
 
Bizlerin aklımızın ucundan geçirmediğimiz bir diğer gerçek şey ise sanatçıları ya da hayatlarının bir kısmını görsel veya işitsel olarak başkalarıyla çakıştıran insanların bizden farklı olan düşüncelerine karşı duymadığımız saygı.
 
Yaldızcığım bizlerin kalbini avuçlarının içine alıp ezerken dünyanın bütün makamlarını hak eden asil, içten, dobra, zamansız ve taçsız bir kraliçeyken neden kişisel düşüncesini beyan ettikten sonra yerden yere vurulması gereken aşağılık biri haline dönüşüyor?
 
Sırf işinize gelmedi diye mi söyledikleri? Nefreti mi körüklüyor ifadesi?
 
E hani empati yapıp karşımızdakini anlayıp ona kulak veriyorduk ve bunun için çaba sarf ediyorduk? İşin içine Almanya’nın bugün karanlık sayılan geçmişi, güncel İsrail ve duygusal bir dışa vurum girince ne değişti?
 
Söylediklerini savunduğumdan ya da katıldığımdan değil, problem ettiğim yada tartışmaya açmayı istediğim şey Yaldız’ın tutumu, davranışı, ifade etmeye çalıştığı şey de değil, ikili oynuyor oluşunuz benim canımı sıkıyor aslında. Dünden bu güne, tahta ilk çıktığım günden itibaren en sevmediğim insansal alışkanlık oldu bu durum.
 
Bu yazıyı okumaya başladığın andan itibaren bu satırlara gelene kadar geçen süre, geçmişin bir parçası oldu. Farklı farklı fikirler edindin, kendinle ve benimle çatıştın. Hala kendine ait duyguların ve düşüncelerin vardı ve hala varlar.  Aynı şekilde benim de. Basit bir örnek vermek gerekirse, Hitlerin yaptığı zamanda kendine göre doğruları vardı, fakat şimdi ’biz’ onları doğru kabul etmiyoruz ya da olumsuzlukla niteliyoruz. Ya da nasıl eskiden toplum içinde evlenme talebini dile getirmek ayıptı ve bugün televizyonlarda ayak boyundan penis analizi yapabiliyoruz, bunun gibi şeyler.
 
Değişen zaman ve insanların etraflarını nasıl algıladığı ve gördüklerini çevrelerindeki insanlara bunu nasıl empoze etmeyi başarabildikleriyle alakalı. Kişisel olarak Hitler’in o zaman yaptığı da bana doğru gelmiyor, İsrail’in bugün Filistin’e yaptığı da. İşin sosyolojik boyutunu azıcık incelediğimde kendime göre sebep ve sonuçlarım, haklı bulup haksızlıkla nitelendirdiğim yerler var ve açıklamak yine benim irademe bağlı fakat kimsenin gelip de düşündüklerim ve savunduklarımla ilgili saldırı temalı yaklaşımlarını ciddiye alamam yani.
 
Kızdığım ve samimi bulmadığım nokta, daha düne kadar başınıza taç ettiğinizi bugün kıçınıza kağıt yapıyor oluşunuz. İşte politikanın çirkin yüzlerinden birisi daha. Birisini herhangi bir konuda destekliyorsanız her an arkasında olmanızı beklerim ben, işinize gelmeyince tekmeyi basmamanız gerekir. Halihazırda onunla var olan bir geçmişiniz vardır ve sanatsal geçmişinin yanında kişisel karakteri hakkında da düşünceler edinmişsinizdir. Kısa sürede bu kadar fazla ve uç noktalarda değişim gösterebiliyorsanız bence önce kendinize bir baktırmakla işe başlayın, işinize geldi mi Yaldız halktan biri, işinize gelmedi mi Yaldız tü-kaka olmasın yani.
 
Bilmem anlatabildim mi?
 
Kaldı ki aslında Twitter’da ya da Facebook’ta açık ve net biçimde fikirlerini açıklayan her insana savaş açmayı düşünüp düşünmediğiniz konusundaki fikirlerinizi de merak ediyorum. Tek tek arayıp bulup meşale ve oraklarla kapılarına dayanıp kınıyor musunuz bu insanları nefret söylemlerinden ötürü?
 
Sosyal medya dengeleri çok değiştirdi. Düşündüklerimizi yazıya döktüğümüz an söylem oluveriyorlar ve neredeyse geri dönüşsüz bir kendi kendini yargılama mekanizması ortaya çıkıveriyor toplum içinde. Halbuki sen neysen Yaldız’da, Ali’de, Veli’de, Sezen’de, Fatoş’ta aynısını yapıyor. Yapılan tek şey, o ’ünlü’ diye topa tutmak.
 
Ne yani, ben şimdi çıkıp ’toprağını satan adamdan hayır gelir mi?’ diyemeyecek miyim mesela? Diyebilmeliyim işte ve bunu okuyanlar da bunun bir saldırı değil işin geçmişini de düşünerek ortaya atılmış bir düşünce olduğunu kabul edebilmeli.
 
Durum bu kadar basit ve anlaşılması kolay aslında. 

Etiketler:
nefret