29/01/2010 | Yazar: Çağlar Yerlikaya

Kaos GL’den Çağlar Yerlikaya, Nuri Harun Ateş ile görüştü…

Kaos GL’den Çağlar Yerlikaya, Nuri Harun Ateş ile görüştü…

Tramvayla, İstiklal Caddesi’nin ortasından geçiyorum. Bu gece yürümek istemiyorum. Bu gece yağmur beni ıslatsın, tanımadığım bir adamın kolu bana çarpsın istemiyorum. Kalabalığa değmeden, yere fırlatılmış bir papatyayı ezip geçmeden, gitmek istiyorum. Her durakta başka bir müzik sesi, her müzikte başka bir sessizliğin resmi var. Raylardan ayrılmayı göze alamayan bir tramvayın camından dışarı bakarken, kendisinden ayrılmayı göze almış bir kadınla göz göze geliyorum. Gördüğüm en güzel kadın peruğunu çıkarıyor ve bana sesleniyor ‘uykuya dal benimle’ diye…
 
Bir travestinin rüyasında buluyorum kendimi… Bomboş bir yatak var. Peki şimdi ne olacak, diyorum? ‘Murat İpek yazıyor rüyada yaşayacaklarımızı, bekle’ diyor, bir ses...’ Ali Cem Köroğlu da burada, sakın korkma’ diye, devam ediyor… Karanlık bir rüyada yürümeye başlarken, karşıma Nuri Harun Ateş çıkıp soruyor; ‘sen de benim kadar yalnız mısın?’…
garajistanbul’da, bir travestinin son rüyasına tanık olduğunuz ‘Dar-ül Love’ üzerine, oyundaki performansıyla herkesi büyüleyen Nuri Harun Ateş ile söyleşi yaparken, aşkın, karanlığın ve yalnızlığın sokaklarına daldık…
 
‘Dar-ül Love’ oyunu nasıl doğdu?
İçim aksın, sesim yerini bulsun istiyordum. Kendimi söylemek, anlatmak derdindeydim. Ne şanslıyım ki garajistanbul’ daydım. Övül ve Mustafa (Avkıran) yanımdaydı, sonsuz desteklerini inançlarını önüme serdiler. Ekip için ilk adresim Ali Cem Köroğlu oldu. ‘Neos Cosmos’ ve ‘Ashura’ da beraber çalışmıştık. Ben ona hayrandım, beni kabul etti. Sonra harika bir yazar olan Murat İpek yazdı cümle cümle ve o muhteşem cümleleri Kapsül grubu (Hakan Baycılı, Armağan Kulualp, Burak Şentürk) besteledi.
 
Yalnızlık, yaşlanmak ve korkmak üzerine bir opera…
Bu benim, Murat İpek’ in metninden algıladığım üç sert duygu. Herkesin çıkaracağı bin tane şey olacaktır. Eşcinsellikte,  aile ezberinden uzaksın, aşkla savaştasın. Ve Murat’ ın dediği gibi yaşlanmak insana yapılan en onursuz saldırı, seni arzu nesneliğinden çıkarıp yalnızlığa mahkûm eden hüküm. Sevgili bulamayacak kadar yaşlandığında, sokakta işsiz kalan bir seks işçisi gibi hem yalnız, hem fazlasıyla kırgın olabilirsin hayata...

Oyunun tanıtım metninde, ‘erkeğin, erkeğe olan aşkında herkesin rolü kayıp’ yazıyor. Bu kayboluş neden sizce?
Bu soru düğüm, oyunun içinde; herkesin rolleri var. İyi kötü, dürüst yalancı ama herkes inatla aşkın peşinde... Erkekle erkeğin arasında ezber yok, akan suysa yolunu kendi bulacak. Ne annenin, ne babanın yaşadığı aşkı, hayatının önüne koyabilir oyundaki karakter. Eşsiz bir aşk haritası çizme şansı da, şanssızlığı da var. Yolu hem eşsiz, hem de zor.
 
Oyundaki karakterin duygularıyla ve hayatla hesaplaşırken sorduğu bir soru var: ‘Elindeki demirlerle, beni döverek öldürmek isteyen adamlara âşık olmak hangi aşağılanmanın karşılığı?’ Gerçekten bu duygunun bir karşılığı var mı?
Demirler... Evet toplumun, erkek egemen toplumun kadınlarının ve erkeklerinin ellerinde... Aşksa onları görünmez kılar. Seversin, ümit edersin, görmez duymaz olursun, teninin efsunu geçince iner demirler, hem de hiç acımadan. Seni acıtmadan seven, en acımasızca dövenin olur. Kimi diliyle, kimi eliyle, kimi ayağıyla. Arzuyla yanıp söndüğün karısının ya da toplumun değer yargılarının yatağından kalkar, senin yatağına girer; sonra uyanıp kendi yalanına geri döner. Dar-ül Love’ da anlatılan aşk, böyle bir aşk benim algıladığım kadarıyla.
 
Canlandırdığınız travesti karakteri, özellikle Beyoğlu’nda sık sık karşılaştığımız, bize hiç yabancı olmayan birisi. Canlandırdığınız karakter de, çok yalnız, çok mutsuz ve çok dışlanmış. Ve siz o duyguyu büyük başarıyla yansıtıyorsunuz. Beslenme kaynağınız neydi?
Kendimden beslendim; içimdeki, kendini göstermek için pusuda bekleyen kadından. Herkes içinde kadınını, erkeğini taşır, hangi cinste olursa olsun. Şayet duymak istersen de, o içindeki kadın ya da erkek seninle konuşur.
Canlandırdığınız karakterler; toplum tarafından ayrımcılığa uğrayan kişiler. Toplumun gündelik hayatta yaptığı ayrımcılık, sanatta da kendisini gösteriyor mu?
Bu sorunun cevabı bende yok. Travestilik, transseksüellik; kendi kadınlığına bunca sahip çıkmak, benim daima hayran olacağım bir baş kaldırış.
Sanata gelince, sanat hayattan bağımsız olabilse keşke, ama değil. Ayırır halkın diliyle ya da daha tatlı yumuşak bir dille, ama ayırır. Ama bazı kurumlar vardır, garaj İstanbul’dur, Övül- Mustafa Avkıran’dır. Böyle oyunların oynanabileceği özgür alanları hediye ederler bizlere.
 
Oyunda ‘Ben aşka inanmam, aşk bana inanıyor’ diyorsunuz. Peki gerçek hayatta?
Yalnızım ama aşk var okuduğum her satırda, dinlediğim her şarkıda, söylediğimde, yazdığımda... İnanıyorum desem beni yalanlar, yok istemem desem, gelir kapımı kırar... Bildiğim aşk tekinsiz, yani kendim gibi.
 
Türkiye’deki en büyük gey ikonlarından biri olan Ajda Pekkan’ın büyük hayranısınız. Boynunuza ‘Ajda’ ismini dövme yaptırmanıza neden olacak bu hayranlığın kaynağı ne?
Ajda Pekkan, benim için çok önemli. Eskiden, çocukluktan beri hayran olduğum için, üzerine çok düşünmediğim bir şeydi. Sonra büyüdükçe fark ettim, Ajda Pekkan o genel geçer herkesin tabir ettiği ikon olması dışında, benim için bir enerji kaynağı. Ajda Pekkan, kendi karanlığımda kaybolduğum, her an sesinden yaydığı ışıkla, bana devam edebileceğim yolu buldurdu. Her zaman yaşadığım ana inandırdı beni. Onun dışında, Ajda Pekkan tanrının yarattığı gibi değil, kendi kendini yaratmış bir insan, her anlamda. Bu dünyada bu kadar cesaretli olmak rastlanan bir şey değil. Kendi inandığı yoldan ilerleyen, kendi yolunu kendi elleriyle inşa eden, yanıla yanıla, çarpa çarpa yürüyen ama düşse bile, düştüğü yerden kalkıp devam eden biri. O yüzden çok önemli benim için.
 
Kendisiyle tanıştınız mı?
Tanışmadım ama. Ben uzaktan uzağa ona hayranım. Bir gün aynı sahnede olmayı çok istiyorum.
 
Stockholm’deki ‘Gay Pride’ da şarkı söylemek nasıl bir deneyimdi? Türkiye’de yapılacak olan ‘Gay Pride’ a da katılmayı düşünüyor musunuz?
Muhteşem bir deneyimdi. Ajda Pekkan şarkıları söyledim dünya geylerine. Hayatımın en güzel konserlerindendi. Buradaki ‘Gay Pride’ların da aynı coşku ile kutlanmasını istiyorum. Konserler, oyunlar, şovlar... Burası, dünyanın ve gökkuşağının her rengini taşıyor. Buradaki her organizasyonda zevkle şarkı söylerim, gurur duyarım. Dünyada her hak talep eden, hakkını savaşarak almış. Yani seslenerek, ben buradayım ‘MERHABAAA ANNE, BABA VEYA DÜNYA’ diyerek, bir de şarkıyla, aşkla, acıyla, yaşaya yaşaya...

Dar-ül Love...
Kırıldığı yerden keskinleşen bir aşk yolculuğu.

Erkeğin erkeğe aşkında herkesin rolü kayıp. Bir travesti zaman ve mekânını yitirmiş son rüyasının içinde sokakların bilediği topuklarıyla karanlığın bilediği yalnızlığında yürüyor ölümüne doğru... Ne kendinde izini sürdüğü kadın kadın, ne dokunduğunu sandığı erkek erkek...
Ama ihanet aynı ihanet, nefret aynı nefret, ölüm aynı ölüm.

Dar-ül Love...
Yalnızlık, yaşlanmak ve korkmak üzerine bir yeni opera.

Yer: garajistanbul
Performans: Nuri Harun Ateş
garajistanbulpro 2009 Konsept & Yönetim: Ali Cem Köroğlu
Metin: Murat İpek Müzik: Kapsül
Işık & Sahne & Kostüm Tasarım: Ali Cem Köroğlu
Video Tasarım: Emre Can
Oyuncu Koçu: Sinem Soner
Proje Asistanı: Ufuk Tan Altunkaya
 
09.02.2010 Salı, 20.30
10.02.2010 Çarşamba, 20.30
27.03.2010 Cumartesi, 20.30
28.03.2010 Pazar, 20.30
17.04.2010 Cumartesi, 20.30
18.04.2010 Pazar, 20.30


Etiketler: kültür sanat
İstihdam