13/09/2010 | Yazar: Emre Korlu

"Sana hiç kızar mıyım" diye başlıyordu mektup. "Biz de sana hiç kızmadık ki" diye mırıldandığımda kimse duymuyordu.

"Sana hiç kızar mıyım" diye başlıyordu mektup. "Biz de sana hiç kızmadık ki" diye mırıldandığımda kimse duymuyordu. Oysa her zaman olduğu gibi saklamamız gereken ve görmesinler diye uğraş verdiğimiz yeni yanık izleri bırakıyordun, ekmeğe tahammülsüz bedenlerimize. Bilinçsizce öpüştüğün kadınlardan biri oluveriyorduk bir anda, sonra terkettiğin erkek arkadaşlarından bir kaçı... annemin kendini ateşe verişi geliyordu aklımıza ve nasıl olduysa kızamıyorduk sana. Topluma küfretmeyi öğretmiştin bize. Sövmeyi; ana - baba düz gitmeyi...
 
Bir eşcinselin penisinden düşen tohumlardık sadece ve bu sanki, dayatma gibi yılda bir defa kapımızdan içeri buyur eden akrabalarımız yüzünden, sana ulaşmamızı sağlayan bir engeldi. Bana kaçıncı sınıfa geçtiğimi soruyordun, kardeşimin hala altına kaçırıp kaçırmadığını merak ettiğini yineliyordun. Her sorunu mutlaka yanıtlıyor olmama rağmen, sen ilk defa soruyormuş heyecanıyla büyük harflerle yazıyordun.
 
Sana katil muamelesi yapmalarını kabullenemiyordum. Çünkü; bir insan hemcinsine aşık oldu diye kan akıtmış olmazdı. Yani; sen yan komşumuz gibi izmarit'te kokmuyordun..
 
Annem bizi hiç affetmeyecek biliyorum ama küllerini saklıyorum. Hep kendiyle yargılayacak bizi, hep ölümünü gözümüze sokacak.Bunu rahatlayana kadar yapacak duyumsuyorum.
 
"Biz de sana kızmıyoruz"... babanın işe yaramayan bir adam gibi kapısının önünde oturuşu geliyor aklımıza. Amcamızı askerden geldikten sonra hiç tanımadığı bir kadınla evlendirişi ve bizi sünnet ettirmek için kolları sıvayışı gitmiyor gözümüzün önünden. Erkek torun beklentisiyle kurbanlar kesişi, o elleri kanlı haliyle anlımıza dokunuşu, içimi ürpertiyor. Önümdeki şeyin çok değerli olduğunu düşünmeye zorlanmanın en büyük haksızlık olduğunu biliyorum. Bizim yanında olmamızı umut ettin. Gizli gizli sarılışlarımızın haricinde kaçıncı sınıfa geçtiğimi bildiğin halde soracak ve yanıtı tekrar tekrar alınacak bir şeyler kalsın istedin..
 
Bir odan vardı. Bu holun bitiş noktasında. Yağlı boyanın ellerinde bıraktığı koku burnumuzun ucuna geldi mi gülümserdik. Arkadaşlarınla yaptığın sohbetlerde ılımlı ses tonun, içimize hoş bir esinti bırakır, kalbimizden geçerdi. Her nedense annemi sevmediğini duyumsardım. Hep ona karşı duyduğun mesafe dikkatimi çekerdi. Bu yalnız benim dikkatimi...
 
Eşcinselliğin ne demek olduğunu annemin intiharından sonra, akrabaların nefretleriyle evimizden kovulduğunda, kapı eşiğinde unuttuğun kitaplardan öğrendim. Herkes senin sapık olduğunu düşünürken bir pencerelik mesafe kalsın istedim aramızda. Yani; dışarı çıktığında kapı ziline dokunmak istediğinde, bu eşikten içeri gir istedim.
 
"Sana hiç kızar mıyım" diye başlıyordu mektubun.
"Biz de sana hiç kızmadık baba ..."
 
"Bu hikaye; evlenmek zorunda bırakılmış eşcinsel hayatlara adanmıştır."
 

Etiketler: yaşam
nefret