06/11/2018 | Yazar: Damla Umut Uzun

Eğer sendeleyen veya düşen birini gördüyseniz, başına dikilip kalkmasını beklemeyin.

Öyle bir yerdeyim ki lafa nereden başlanır bilemiyorum. Tatsız şeylerden bahsedeceğim biraz, baştan uyarayım.

Yazma sebebim Sıla, ana temamız da “kirpiğimiz yere düşmesin” olacak diye planladım ama kısmet bakalım.

Son bir haftadır her yerde yaldır yaldır bu “şok edici” haberleri okuyoruz. İlkin büyük bir kitle #SılaYalnızDeğildir heştegi altında birleşti, ahmetkuralın yüzüne tükürdü ve kadına şiddete lanetler yağdırıldı. Bu ilk dalganın ardından her toplumsal infialde olduğu gibi karşı tarafa cevap hakkı doğdu ve ahmetkural yaptıklarını meşrulaştıracak alt metinler içeren açıklamalar yaptı. Sonrasında “her daim erkeği haklı bulma timleri (EHBT)” de sosyal medyaya salınıp Sıla’nın ‘ne haltlar karıştırdığı’ ve ‘kendini nasıl bu duruma düşürdüğü’ne dair kamuoyuna şüphe rüzgarları salmaya başladı. Hatta bugün adını bu tarz ‘sansasyonlarla’ duyurma çabasında olan bir gazetemside ahmetin sinirinin Sıla’nın Ziynet Sali ile olan “yasak” ilişkisinden kaynaklandığını okudum. İşte ben de tam burada iki tarafa da birkaç şey hatırlatmak istedim.

Ben kim miyim? 2 sene önce ünsüz-bir-ahmet-kural tarafından Sıla ile çok benzer şeyler yaşatılmış biri. EHBT’cilerin şüpheci meraklarını gidermek için biraz olaydan bahsedeyim, çünkü her ne kadar ‘yanlı’ anlatacak olsam da duymadan inanmayanlar ya da abarttığımı düşünenler olacaktır. Git gide aklımda silikleşmeye başlayan olay temelde şöyle gelişti * (buralar tetikleyici olabilir):

Alkolden gözünün önünü göremeyen bir-başka-ahmetkural kişisi özgüvensizlikleri ile tetiklenen bir kıskançlık buhranına kapılıyor. İki saati geçkin bir süre boyunca size sözlü psikolojik şiddet uyguluyor. Karşısında susmasını ve evinizden defolup evinizden gitmesini istediğinizde ise sizi yere atıyor, kafanıza vuruyor, yüzünüze vuruyor, sizi yerlerde sürüklüyor ve polisi aramaya çalıştığınızda boğazınızı sıkıp telefonunuzu fırlatıyor boğazınızı sıkmaya devam ediyor. Tüm bunları yaparken sizi ne kadar sevdiğini ve bunları hak edecek ne yaptığını soruyor; evden gitmeyip sizi birlikte uyumaya zorluyor ve uyuyor. Tüm bunlar yaklaşık 5 saatte yaşanıyor, sonra siz de sabaha kadar tavana bakıp sadece “ne yaşadım lan ben?” diyebiliyorsunuz.

Şimdi ne kadar anlatsam da insan yaşamadan bilemiyor. Sadece siz değil, etrafınızdakiler de… Olaydan sonra en yakınlarım beni sorgusuz sualsiz dinleyip sonrasındaki süreçte de bana olabildiğince destek oldular. Öte yandan, her türlü ayrımcılık ve şiddetle mücadele ettiğim, etrafı avukatlar, sosyal hizmetçiler, psikolog, psikiyatr vb ile çevrili olan sevgili örgütümde halet-i ruhiyemi toparlayıp durumu paylaşabildiğim arkadaşlarımsa Sıla’nın birinci dalgası gibi sadece #yanımda’ydı. Olayı adli kurumlara intikal ettirmeye çalıştığım bir o kadar travmatik olan süreci bireysel bağlantılarım aracılığıyla yürüttüm. Örgütsel bağlantıyla elime numarası tutuşturuverilen iki psikolog da o an benimle ilgilenemediği için bireysel bağlantılarımla başka bir psikolog buldum. Uzun süre görüştüm.

Olay sonrası kendinizin bile tahmin edemeyeceği kadar kırılgan ve mankafa olabiliyorsunuz. Başınıza bunların neden ve nasıl geldiğini sorgulamak için ettiğiniz telefon sonrası kendinizi yine aynı ilişkinin içinde bile bulabiliyorsunuz. Maalesef, olabiliyor bunlar.

Aklınız başınıza geliyor bir yerde. Yani benim geldi. Başından sonuna keşke hiç yaşanmasaydı dediğim bu şeyin içinden çıktım, bir şekilde güçlendim. Her ne kadar kadına şiddet vakası gördüğüm birçok vakitte dizilerdeki sepya rengi flashbackler gibi o çirkin geceye gidip gelsem de, çevremde bu süreçte beni yalnız bıraktığını, bana hatalı davrandığını düşündüğüm kişilere içten içe halen sitem etsem de ben artık kendimi suçlamayı bıraktım. Çünkü burada suçlanacak en son kişi benim.

Şimdi sözüm mutlak EHBT’ciler ve en yakınınızda bile bulabileceğiniz “ee o da hak etmiş yani”ci potansiyel şüphecilere;

Duymak zor gelecek belki ama erkek şiddeti erkeklerden kaynaklanır! Bunun ne ‘ama’sı, ne ‘keşke’si ne de ‘yani’si var. Her durumda inciniveren gururlar, ottan çöpten kaynaklı ‘haksız tahrik’ler, “ama beni aldattı”lar, darp raporu aldırasıya uygulanan şiddetin karşılıklı bir “itiş kakış” oluvermesi, iyi haller ve her daim altında aranan başka sebepler… Maalesef tatlışlar, başka sebep falan yok. Bu hal, ataerkil toplumumuzun ve her-daim-erkeği-haklı-bulan hukuk sistemimizin etrafımızdaki ahmetkurallarda vücut bulması; bir nevi kendilerine biçtikleri “erkeklik hakkı”. ayşe düzkan’ın dediği gibi “İnsanın başına bir şey gelmeyeceğini, en fazla şefkatle cezalandırılacağını bildiği zaman kullandığı bir hak. Kadınların haklarını gasp etme hakkı”. Etrafımız bunu meşrulaştıran birçok politik söylem, toplumsal davranış ve adli kararla çevrilmiş olsa da son kez hatırlatmak isterim: böyle bir hakkınız yok!

(Neyse, bunca yıllık feminist mücadele bile size derdini anlatamamış; beni mi dinleyeceksiniz..?)

Ama burada Sıla’nın, benim ve diğer hayatta kalan kadınların #yanında olanlara söyleyecek birkaç şeyim daha var. İnsan başına gelmeden bilmiyormuş demiştim. Bu bilme halinden kastım yalnızca farkında olma, yanında yer alma, o tarafta durma ya da destekleme değil. Kol kola girme.

İnsan yere düşmeden, düşürülmeden bilemiyor ve bazen yanındakinin düştüğünü bile fark etmiyor; sendeledi kalktı sanıyor. Ama kalkmak her zaman o kadar kolay değil.

Siz, bu taraftakiler;

Eğer sendeleyen veya düşen birini gördüyseniz, başına dikilip kalkmasını beklemeyin. Ya da nasıl kalkması gerektiğini söylemeyin, çünkü bazen insan duymuyor, dinleyemiyor.

Benim düşüşüm pek fark edilmedi; fark edenler de kalkmam için acele ettirdi. Aceleden biraz daha sendeledim ama zar zor da olsa biraz destekle biraz kendi çabamla biraz da hiç tanımadığım kız kardeşlerimin koluna girip ayağa kalktım. Kol kolayız hâlâ.

Siz de birilerinin düşmesini beklemeyin, uzaktan bakmayın, sadece #yanında olmayın, koluna girin.

Kol kola girdikçe güçleneceğiz, böyle değiştireceğiz dünyayı.

Kirpiğimiz yere düşmesin…

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam