22/12/2009 | Yazar: İsmail Alacaoğlu

Unuttuğum bir şeyi daha fark ettim, yazı yazmak... Yok, mecaz falan değil kelime oyunu hiç değil, dümdüz anlamıyla yazmak...

Unuttuğum bir şeyi daha fark ettim, yazı yazmak... Yok, mecaz falan değil kelime oyunu hiç değil, dümdüz anlamıyla yazmak... Hani kalemi kağıdın üzerinde belirli şekillerde gezdirmek suretiyle gerçekleştirdiğimiz eylem. Nereden çıktı bu demeyin şimdi. Malum bir yılı daha deviriyoruz, böyle devirirken yılları devirdiğimizi başka şeyleri hatırlarız ya genelde ben de yazmayalı ne kadar çok zaman olduğunu hatırladım ve oturup uzun zamandır form doldurmak ve çok kısa notlar almak dışında kullanmadığım ve günden güne çirkinleştiğini fark ettiğim el yazımla bir şeyler yazmak istedim. Eskisi gibi akıp gitmediğini görüyorum artık kalemin kağıdın üzerinde seri biçimde, harflerin nasıl birleştirildiklerini bile unutmuşum nerdeyse. Oysa eskiden sık sık kalem alırdım elime. Bol bol mektup yazardık birbirimize, bayramda seyranda, güzel günde, kötü günde, özlediğimizde, düşündüğümüzde mektup yazardık birbirimize, yeni yıllarda kartların arkasına el yazımızla özene bezene iyi dileklerimizi yazar gönderirdik sevdiklerimize. Şimdi bırakın kart göndermeyi kaç kişi iyi dilekler için kendi kelimelerini kuruyor merak ediyorum. Hazır katlar var şimdi internette ve tek yapmamız gereken göndereceğimiz kişinin e-mail adresini yazıp basmak tamam tuşuna, hepsi bu. Hatırlanan hatırlandığı için mutlu hatırlayanın da hatırladığı için vicdanı rahat. Bu kadar basit artık iyi dilek göndermek birilerine. Oturduğumuz yerden kalkmadan, doğru düzgün yazma gayreti içinde olmadan, özenmeden, çok da emek sarf etmeden. Zaten hiç kimsenin vakti de yok ne oturup postacı yolu gözlemeye ne de yazdıklarının cevabını beklemeye. O yüzden kimse iyi dileklerini, özlemlerini, aşklarını, umutlarını, selamlarını ve saygılarını koymuyor artık zarfın içine, kimse küçüklerin gözlerinden büyüklerin ellerinden öpmüyor hasretle... Postacılar artık sadece kredi kartı ekstrelerini ve faturaları taşıyor çantalarında, öyle olunca da kimse gözlemiyor postacının yolunu. Artık ne selam veren postacılar var ne de onlara merakla bakan ve çok sevinçli haberler getirdiği için teşekkür eden birileri. O da bir çok şey gibi çocuk şarkılarında kaldı. 

Aslında o kadar büyük bir hızla ilerliyor ki zaman, o hızda değişmediğini, aynı kaldığını sanıyoruz bazı şeyleri ve sonra dönüp bir bakıyoruz ki bir zamanların rutini şimdi nostalji olmuş. Oysa nice aşklar kilometreler kat etti karşılığını bulmak için, nice söylenemeyen sözler cümle oldu beyaz kağıdın üzerinde, nice kucak dolusu sevgiler gönderildi, nice ayrılık acısı döküldü satırlara, kimi zaman göz yaşı taşıdı o zarflar içinde, kimi zaman hüzün, kimi zaman umut ve sevinç doldu taştı zarfın rengine. kimilerinin ucu bile yakıldı hasretle ve nice şiirler yazıldı dize dize... O mektupların hepsi özeldi, arial ya da times new roman değildi, on bilemedin on bir punto ile yazılan… Her bir harfin kıvrımı sahibine özeldi. 
 
Bir oturup düşünün şimdi kaçınız en yakın arkadaşının el yazısını gördü? Ya da kaçınız sevgilisinin el yazısını tanıyabilir? 
 
Güzel olmaz mıydı sevgilinizden ya da arkadaşınızdan gelen bir kart bulmak posta kutusunda? Mutlu olmaz mıydınız sahibinin dokunduğu bir kağıttan sadece ona özel bir karakterle yazılmış kelimeleri okumaktan? Şu an tam sırası işte. 2009'u devirmeye günler kaldı. 2009 devirmeden sizi uzun zamandır ve belki de hiç yapmadığınız bir şey yapın, el yazınızla özel bir hediye verin sevdiklerinize, bir kaç satır da olsa. Siz de mutlu olun, onu aldığında sevdikleriniz de.  
 
Şimdiden mutlu yıllar herkese... 
 

Etiketler:
İstihdam