12/06/2013 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu

Elimizde ’devletin güçleri’ değil kendi öz potansiyelimiz olması bizi dünyanın karşısında çok daha meşru bir konuma sokuyor.

Elbette direniş sokaktadır ve orada vücut bulur. Ancak yakın dönemde dünyada ortaya çıkan tüm hareketler ’İletişim örgütlenmektir’ sloganını haklı çıkarırcasına yeni medya teknolojilerini mücadelelerinin örgütlenme tabanının temeline oturttular.
 
Sakın buradan ’sosyal medyanın’ örgütlü bir toplumun yegâne aracı olduğu anlamı çıkmasın. Burada bahsedilen Hardt ve Negri’nin Duyuru metinlerinin sonunda değindikleri iktidarların yarattığı ’örgütlü toplum’ korkusuna karşı kendi kendine organize olabilen, lidere ihtiyaç duymadan ihtiyaç ve taleplerini ortaya çıkarabilenlerin varlığıdır. Keza birçok STK ve sendikanın örgütlenmedeki gecikmesine karşın spontane kitlelerin hızla örgütlenebilmesinin ardında da bu ’esnek birliktelik’ yatıyor. Bu esnek birlikteliklere övgü düzmek için çok erken, ama bu birlikteliklerin en azından kendi iç meselelerini ve günlük ihtiyaçlarını çözecek dayanışmayı sağladığını görmek yeterli.
 
Ama biz örgütlü ya da örgütsüz direnişimize olduğu kadar o direnişlerin ’dışarıdan’ nasıl algılandığına ya da o direnişin nasıl çözülmek istediğine de bakmalıyız. Devrim ya da direniş gibi karşıdevrim de vaktiyle Marcuse’un söylediği üzere geniş olanakları itibariyle kendini hızla örgütleyebilmektedir. Tam bu noktada AKP günümüz popüler figürlerine başvurarak Sünni-Türkçülüğün ’ikonu’ Necati Şaşmaz’ı (Polat Alemdar), Ekmek Teknesi’nin Hasan Kaçan’ını kabul ederken bu tür bir ’ünlüler koalisyonu’ ile memleketin başına bela salmak için yola çıkıyor denebilir.  Başbakan’ın referans ünlüleri olan Acun Medya ya da Fatih’teki ’süper selebriti cemaati’ için aynı şeyi söylemek hiç de zor olmasa gerek. Ama bana kalırsa AKP’nin bu dönemki ’gençlik kadroları’ için bulunan protip tam olarak açık edilmiş durumda. Bu tip, Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı olmasının ötesinde, yalnızca şırıngayla enjekte edilmiş duygulara enjekte politika yapan, birey olamamış, aptalca bir feda kültürü üstüne kendini kurgulamış bir heteroseksüel inançlı Türk milliyetçisi.
 
Peki ya bu çıkarımı nasıl yaptım? Aslında çok zor değil. AKP’nin satın aldığı ya da ’meydana sürdüğü’ 10-15 takipçili Twitter hesaplarının çoğunda Ismarlama sloganlı görsellerde ortaklık yaşanıyor. Kullanılan kişi resimlerinin çoğunlukla ’fake’ ya da çalıntı olduğunu görmek zor değil. Bu ’Yumurtaların isyan karşıtlığı’ndan durumu çıkarmak için atılan bir hamle; ama yumurtalar da sayıca az değiller.
 
AKP’nin genel merkezden aşağı doğru yönetilen sosyal medya stratejisi aslında yeni değil. Kendini MTTB’li olarak tanıtan öğrencilerimin bazılarının da bu projelerde yer aldığını, günlük hashtag çalışmalarını rutin hâle getirebilecek kadar uzmanlaştığını biliyorum. Tabii bu ’kişisel bir gözlemden’ ibaret değil. 10.000-20.000 aralığında takipçisi olan bu genç ’Polat Alemdarlar’ için üstünde ortaklaştıkları düşmanlar var. Bunu ’seküler olan olmayan’ tanımından ileriye taşımak şart. Birincisi şehirli, entelektüel ve kadın olanlar bu kişiler için birincil hedef. Özellikle Twitter’daki küfürlü yorumların AKP’lilerin hesaplarınca bu kitleye yöneldiğini görüyoruz. Hatta çeşitli partilerden arkadaşlarımıza yönelik başlatılan Twitter’daki ’spamming’ kampanyaları da tek elden çıkma.
Bizi kötü yerimizden yakalayan durum ise sosyal medya kullanımında gazeteci refleksi gelişmemiş bir nesil olarak direnişe katılıyor olmamız. Trollerin ya da ’maaşlı’ sosyal medya piyadelerinin ortaya attığı görsellerin üstüne hızla atlıyor ve belki de ’gerçek’ polis şiddetini es geçiyoruz.
 
SDP’li yoldaşlarımızın bazılarını bazı kullanıcılar teker teker afişe ederken de, bazı platformlar fotoğraflar çekip polise teslim edeceğiz diyerek direnenleri afişe ederken de yaşanan tam anlamıyla bu krizin bir sonucuydu.
 
Şimdi AKP’nin yeni hamlesi bir internet yasası. Mecliste de gündeme getirdiğimiz; ama AKP’nin ’ben yoluma bakarım’ bakışıyla daima reddettiği ve anayasal olanı tanımamaya ant içmiş olan bu yasa ile nereye gidileceği belli. AKP, Gezi Krizi olarak baktığı bu süreci bir fırsata çevirerek otoriter politikalarına bir yenisini daha eklemek isteyecek ve bu bizim ’yeni örgütlenme alanımız’ üstünde ciddi bir baskıya yol açacak. İşte tam da bu yüzden ’direnişi örgütlerken’ de ’var olan siyasal yapıları örgütlerken’ de kullandığımız bu alanı güvenli kılmanın yöntemleri üstünde durmamız şart.
 
Polisin Zello sistemine, Twitter ve benzeri alanlara yönelik denetim ve gözetimi zaten açığa çıkmış durumda. Tam da bu noktada ’yeni’ direniş alanları geliştirmek şart. Biz bu alanda kendimizi geliştirmek üzere şimdilik http://www.palaspandiras.net/wiki/ adresinde hizmet veren bir Wiki ile yavaş yavaş güvenlik zaaflarımızı en azından sosyal medyada nasıl yönetebileceğimize yönelik çalışmalar yapmaya başladık. Çok daha ayrıntılı akademik arka planı da içeren çalışmalara www.alternatifbilisim.org adresinden ulaşmak mümkün. Ama sosyal medyanın gözeti hızı ve yoğunluğunu düşündüğümüzde hem erken hem de geç olduğunu söylemek mümkün keza ortaya çıkan ’milyonlarca’ Gezi konulu mesajdan bahsedebiliyoruz.
 
Elbette devrimi ’Hashtag’ler’ yapmayacak; ama dünyaya verilen ’direniş mesajları’ tarihsel bir önem taşıyor. Gezi Direnişi sürecinde İngiltere’den, Polonya’dan, ABD’den ve Fransa’dan gelen mesajlar, iletişim talepleri de gösteriyor ki doğru bir yoldayız. Elimizde ’devletin güçleri’ değil kendi öz potansiyelimiz olması bizi dünyanın karşısında çok daha meşru bir konuma sokuyor. Rakamlardan konuşan ’takım elbiseli adamlar’ olmak yerine ’flamalı flamasız’ dertlerini çoktan aşmış ve politik anlamda kendini ifade etmeyi becerebilen örgütlü bir direniş olarak bu alanda bulunmak çok daha önemli. Mücadelenin ihtiyaçları ve hedefleri için sosyal medyayı AKP’nin maaşlı sosyal medyacılarına da polis gözetimine de teslim etmemek zorundayız.
 

Mesajlarımızın kaynaklarının doğruluğunu kontrol etmeli elimize geçen imajları (resim vs.) google images gibi servisler aracılığıyla doğruluğunu kontrol etmek amacıyla araştırmalıyız. İhtiyacımız olan tek şey örgütlülüğümüzü güçlendirecek ’doğru’ bilgidir. O bilgiye ulaşmak da ayaklanmanın veya direnişin – adını siz koyun – ruhunu kavrayanlar için dayanışmayla mümkün olduğu aşikâr bir durumdur. Görselleri RT ederken oluşturulduğu tarihe bakmak, ya da Twitter’a yüklendiği saat ve tarihe bakmak zor olmasa gerek. İnternetteki mücadele tek başına Redhack’le ya da Anonymous’la değil biz ağ ile birbirine bağlanmış ve direnişte birleşmiş olanlar için de bir görev haline gelmiş durumda. Doğru bir stratejiyle ’iletişimle örgütlenmek’ mümkün ve gereklidir. 


Etiketler:
nefret