19/03/2014 | Yazar: Gizem Yılmazer

‘LGBT haklarını savunuyorsan HDP’ye oy ver-melisin’ mesajına birçok yönden itirazı ve hatırlatmaları olan bir Siyaset Bilimi öğrencisi olarak yazdım bu yazıyı.

“LGBT haklarını savunuyorsan HDP’ye oy ver-melisin” mesajına birçok yönden itirazı ve hatırlatmaları olan bir Siyaset Bilimi öğrencisi olarak yazdım bu yazıyı. 

Seçime kadar yazmayacağım dedim, yine kendimi tutamadım. İşte seçime beş kala, dinlerseniz anlatacak meramım var. Derdim, Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) oy vermeyenlerin veya vermeye karşı olanların, hatta eleştirenlerin şu oluşturduğumuz biricik sosyal medyamızda “faşist” ilan edilmesi. Bu benim ilk oyum olacak. Bu seçimlere LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) adaylar damgasını vurdu ve partiler LGBT’lerin de seçmen olduğunu, var olduğunu hatırladı. Öncelikle bu çok büyük bir başarı, emeği geçen herkesi kutlarız. Fakat Siyaset Bilimi okuyan bir öğrenci olarak birçok yönden itirazım ve yapılması gerektiğini düşündüğüm hatırlatmalar var ki bunun için yazdım bu yazıyı. En başta bize gerek HDP aracılığıyla gerek destekçisi bireyler aracılığıyla verilen, sol veya liberal gazeteler, haber siteleri gibi yayın organları aracılığıyla da bize ulaştırılan açıkça bir “LGBT haklarını savunuyorsan HDP’ye oy ver-melisin" mesajı var ki yazıyı yazma fikri de buradan çıktı. Evet, propaganda seçim çalışmalarında kullanılan bir araç, ama bu artık iyiden iyiye bir mahalle baskısına dönüşmeye başladı. Özellikle her yerde bunun açık reklamının yapılmasıyla, sitelerde çıkan o kapatamadığımız yan reklamlar gibi oldu.
 
LGBTİ haklarını savunduğumu bilen bir kişi tarafından bana da söylenmişti bu tarz bir şey ve ben bunu büyük bir cüretkârlık, haddini bilmezlik, işgüzarlık olarak görüyorum. Çünkü HDP kendini "LGBTİ Parti" ilan etmiş bir kere, burada kimsenin karşı çıkmayacağından emin olmaktan kaynaklanan müthiş bir kendine güven var. Kanımca buna başta, partideki diğer adaylar olmasa da LGBTİ adaylar karşı çıkmalıydı! Etik olarak yanlış çünkü LGBTİ hakları yani insan hakları kimsenin tekelinde değildir, bunu bir netleştirelim. LGBTİ olmak kurumsal bir kimlikmiş veya bir partiye aidiyetle desteklenmezse “eksik veya hatalı”ymış gibi sunuluyor ve bu çok büyük bir PR (reklam) çalışması. Ama hadi bunu çıkıp başka bir partinin yaptığını düşünelim bir de, kıyasıya eleştirilir, 1 sene en az bu konuşulurdu. Ama bunu diyen tek bir parti var ve hiç eleştirilmemesi çok ilginç bir durum. HDP’nin eleştirilmesinde her yönden büyük bir açık var, kimse eleştirmiyor veya öyle bir baskı var ki, "eleştiremiyor”. Sloganlarından tut ağaç sembolüne, diğer simgelerine kadar toplumun her kesiminin katıldığı Gezi direnişini başka bir parti bu kadar sömürse, LGBT camiasında fitiller ateşlenmiş ve polemik çanları çalmaya başlamış olurdu. Artık üzerinden ne kadar süre konuşulurdu siz daha iyi tahmin edersiniz.
 
Geçen gün Kadıköy’de bir kafede otururken “Bu daha başlangıç” ve diğer sloganlarla eylem havası duymamla yerimden kalktığımı ve “Eylem mi var?” şaşkınlığımı hatırlıyorum. Ve tabii ki, eylem falan yoktu, ses HDP’nin kurduğu seçim standındaki teypten geliyordu. Gezi’yi yeniden doğuşu, düşünsel anlamda evrilmesinin başlangıcı olarak gören aynı zamanda HDP’ye oy vermeyi hiç mi hiç düşünmeyen, dahası bu partiyle ve propaganda söylemleriyle çeşitli yönlerden derdi olan biri olarak bana bu haksızlık gibi gelmişti. Kendi oy vermeyi düşündüğüm parti bu sloganları seçim propagandasında kullansa en başta rahatsızlığımı dile getirirdim. HDP dışında bir parti bunu yapsa, tabii ki siz de dile getirirdiniz. Ama HDP bu yanlıştan da hiçbir reaksiyon almadan kurtuldu, çünkü HDP’ye karşı olan herkes bir şekilde “susturulmuştu”. Halinden memnun gözüken yığınların yanında, kendini azınlık hissedenler itirazlarını dile getiremedi, çünkü faşist damgası yediler o da olmadı şimdinin moda “hakaret”leri olan “Kemalist, beyaz Türk” damgası yediler. Bu susturma mekanizmasının bu kadar iyi işlemesinin nedeni kendilerini parti fedaisi olarak gören yığınlarca insanın varlığı. Dediğim gibi genel olarak HDP’yi eleştirme alanında bir eksiklik, boşluk var. HDP’yi, Kürt siyasetini eleştiriyorsan “faşistsin”DİR genel olarak. HDP nedir peki, Kürt halkının temsilcisi mi? Irkçı, milliyetçi yaftası boynuna asılır böylece eleştirme hakkın sonsuza dek elinden alınır. Artık bütün kelimeler anlamını kaybetti, Tayyip Erdoğan tarafından kullanılan “demokrasi” kelimesi gibi yersiz ve yanlış yerde kullanılıyor. Beyaz Türk kelimesi bayatladı artık. Kanmıyoruz bunlara. Siyaseten aklıma takılan bir diğer şey ise AKP’nin "ben dindar Müslümanları, başörtülüleri temsil ediyorum" dediğinde küplere binilmesi fakat HDP’nin tüm söylemleriyle Kürt halkının temsiliyetini almış gibi davranması, kendisine yönelik herhangi bir eleştiriyi bu kozu kullanarak un ufak etmesi. AKP’nin din konusunda kendini yetkili görüp "Bana oy vermeyenler zaten Müslüman değil, ateist, dinsiz, çapulcu” demesiyle HDP ve HDPlilerin onlara oy vermezsen gerçek çapulcu, muhalif, iyi AKP karşıtı, direnişçi, devrimci, sosyalist, anarşist...(liste uzar) olmadığını söylemesi arasında hiçbir fark yok.
 
Bugün en çok tahammülsüzlük gösterilen, AKP’den çok hedef düşman olarak görülüp karikatürize edilen kitle CHP seçmeni. İki muhalefet partisi birbiriyle nasıl rekabet edebilir, bunun siyasette karşılığı yoktur. Bunu bizzat yapan kuruluşundan beri HDP ve Sırrı Süreyya Önder’dir. Fakat 12 senedir başımızdaki belanın tek adresi bellidir: AKP. CHP’nin bahsedilen ve o çok eleştirilen ‘tek parti dönemi’ ise Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, 90 sene öncesinde kalmıştır. 90 senedir CHP tek başına iktidara gelmedi, çeşitli koalisyonlarda yer aldı, o zaman Türkiye koalisyonlarla yönetiliyordu, bunların içinde Erbakan bile vardı. HDPlilerin ana muhalefet partisi CHP’yi eleştirirkenki “Kemalist, Beyaz Türk, ırkçı, darbeci” yaftalamaları Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerinin birebir kopyası. Bu da Tayyip Erdoğanın meydanlardan her gün bize bağırarak ve medyayı elinde tutarak başarıyla sürdürdüğü algı yönetiminin mayasının tuttuğunu gösteriyor. Bu yüzden insanların büyük çoğunluğu HDP’yi oyları bölen, AKP’nin ekmeğine yağ süren, hatta AKP’nin yan ürünü olarak çıkmış parti olarak görüyor ve haksız değiller. İnsanların umutları, ideolojik umutları asla gerçeklerden bahsedilmeden müthiş bir romantizmle (hayalcilik) yoğrularak siyasi partinin oy malzemesi haline getirilip harcanıyor. Ve gerçekler çarpıtılıyor. En kötüsü de bu. Eğer HDP bu propagandada başarılı olursa sonuç yine AKP’nin bir 10 sene daha iktidarda kalmasına sebep olacak gibi gözüküyor... Gerçekleşmesi neredeyse imkânsıza yakın bir darbe korkusu AKP tarafından yaratıldı ve HDP bunu devam ettiriyor. Ve ikisinde de darbelerden çok çekmiş Türkiye halklarının oyları hedefleniyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki bugünkü iktidar da 12 Eylül’ün çocuğu.
 
Bunun yanında yılların getirdiği LGBT mücadelesinin sonucu olarak CHP’den ve DSP’den aday olan LGBTİ’ler ‘görünmez’leştirildi ya da bu kazanım HDP’ninki yanında ‘değersiz’leştirildi. LGBT’leri düşünen tek parti HDP imiş, öyle olmasa da tek samimi olan oymuş algısı yaratılmaya uğraşıldı. Oysa bunun böyle olmadığını, işin gerçeğinin farklı olduğunu yerel seçimleri bilen bir partili çok güzel ve en yalın haliyle açıkladı: (CHP’ye Saldırmak İsterken Rezil Olan Köşe Yazarının ‘Acıklı Hikâyesi’: http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=15909)
Bu algı yaratılırken HDP eşbaşkanlarının da söylemleri destekçilerince kopyalanarak “Bizim dışımızdakiler düzen partisi” mesajı pompalanmaya devam ediyordu. Siyaseti bilen biri olarak bunun böyle olmadığını söylüyorum ben de. Siyasette her adım, her söylem sonucu düşünülerek özenle atılır, özellikle yaşadığımız ülkeye bakınca hiçbir siyasi parti bulamazsınız ki idaresi, kadrosu tamamen LGBTİ dostu olsun.
 
Buraya kadar dediklerim “saçma, yanlış, burjuva” falan geliyorsa size eğer, seçimlere katılmamanız gerekir çünkü doğal olarak seçimler dediğimiz şey demokrasi provasında zaten böyle bir şeydir. Özellikle sadece adı demokratik olan bizim gibi ülkelerde, sandığa gitmeme hakkımızı bizzat kendimde görmemekte ve yakınlarıma tavsiye etmemekteyim. Belki de demokrasisi iyi işleyen bir ülke en çok oy zamanı lazımdır insana, sandığa gitmeme hakkımızı tepe tepe kullanmak için. Şu an böyle bir durum gözükmüyor Türkiye sularında.
 
Ben kendimi düşündüğümde bugün en güçlü tercih olarak gördüğüm partiye oy veririm, sonraki seçimde -ki bu en az 5 sene geçmesi demek oluyor hatırı sayılır uzun bir zaman-, yeni bir oluşum, parti çıkar misal ona oy veririm, dengeler değişir, yeni partiler çıkar, var olan partiler değişim yaşar... Yani oy kullanırken yapacağım tercih herhangi bir partili olduğum için, partizan olduğum için olmayacak. Hiçbir parti beni temsil etmiyor. Ben en iyisine oy vereceğim. Seçimlere katıldığım için, herkesin yaptığı gibi, kötünün iyisini seçeceğim.
 
Özet olarak, seçimler adil olmayabilir, bu hepimizin beklediği bir şeydi zaten, olması için var güçle çalışılacak, oylar sayılırken sandık başından ayrılmayacağız, bunlar zaten bilmemiz gereken yasal haklarımız ve hatta artık görevlerimiz. Ama ben gönül rahatlığıyla oy verebilmemiz için kendi içimizdeki sese de "adil" olmamız gerektiğini, içimizdeki sesten başkasını dinlemememiz gerektiğini söylüyorum. Başta kendimize adil olmalı, kendimize haksızlık etmemeliyiz. Bu satırları yazmamın nedeni de bu. Yaygın kanının aksine LGBT’siniz diye HDP’ye oy vermek zorunda değilsiniz, istediğiniz partiye oy vermelisiniz, çünkü gerçekte "LGBT parti" diye bir şey de yok. Siyaset bu, kendinizi çok fazla kandırmamanızı tavsiye ederim. Partiler değil insanlar LGBTİ olurlar. Onlar da tek bir partiye oy vermezler. Bu tarz bir söylemle bizden oy (ç)almaya çalışan hangi parti olursa olsun karşı çıkmalıyız. Bu yüzden emin olun ki zıt görüşler de var. Tek istediğim, kimsenin oyunun mahalle baskısına kurban gitmemesi. Benden son bir çağrı: Unutmayın, iktidarı düşürmek için her yolu denedik, bir bu kaldı. Hadi oy kullanmaya 30 Mart sabahı birilerinin o çok sevdiği sandıklara!

Etiketler:
nefret