23/07/2015 | Yazar: Cihan Dağ

‘Yeşil’ Yol Projesi: Hükümetin ekolojiye ve Karadeniz halkına son ’hediyesi’.

‘Yeşil’ Yol Projesi: Hükümetin ekolojiye ve Karadeniz halkına son ’hediyesi’. 8 ildeki birçok yaylayı birleştirecek ve bu yol üzerinde turizm merkezleri barındıracak bir proje. İyi cep doldurur, paranın kutsandığı bir turizm anlayışını güçlendirir, adı yeşil kendi gri bir yoldur.

Yeşil Yol Projesi aslında ‘Yeşil Yok’ projesidir. Bu proje 2600 km uzunluğunda 7 m genişliğinde 8 ili kapsayan bir yol olarak planlandı. Bu yol üzerinde 40 noktada kayak merkezleri, oteller ve restoranlardan oluşan turizm merkezleri oluşturulacak. İki yıldır süren ve 90 milyon lira harcanan yol çalışmasının 2018 yılında tamamlanması planlanıyor. Yeşil dağlarımızı beton duvarına çevirecekler. Doğal yaşam alanlarını bölecekler. Canlıların yaşam alanlarını daraltacak, su ve besin kaynakları arasına engel koyarak bu canlıların yaşamı üzerinde olumsuz etki yaratacaklar.

Bölgede birçok üniversite var. Normal koşullarda üniversiteler bilim yuvalarıdır ve bilim bu yolun ekolojiyi tahrip ettiğini her şekilde ortaya koyuyor. Ama üniversiteler ticarethaneye dönüştürüldüğü için ne akademisyenlerden ne de öğrencilerden ciddi bir tepki gelmedi henüz bu yola karşı. Meslek gruplarına, Mimarlar Odasına danışılmadan, ÇED raporu alınmadan yapılan bir projeden bahsediyoruz. Bu proje yeşili katlettiği gibi, halkın yol sorununu da çözmüyor. Ülkede olmayan turizmi canlandırmaya çalışıyorlar. Ama bu kayak merkezleri, oteller ve restoranlar yöre halkını hizmet sektörünün birer ezileni haline getirecek. Karın büyüğünü tabi ki burjuvazi yüklenecek. Bölge halkını tarım ve hayvancılıktan beş kuruş kazanamaz hale getiren uygulamaları kaldırmak yerine çılgın projeleriyle halkı ve doğayı sömürmeye devam ediyorlar.

Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın Yeşil Yol için dediklerine bir göz atalım:

"Yeşil Yol Projesiyle bölgeyi bütünleştirdiğimiz zaman katma değeri çok daha yüksek bir yapıyı buralarda oluşturmuş olacağız.”

Aslında demek istediği: Bu proje ile bizler çok zengin olacağız.

“Türkiye'den, dünyadan bütün herkesin bu güzellikleri yaşaması lazım ama bir taraftan da bize bırakılan bu emaneti gelecek kuşaklara en güzel şekilde de aktarmamız lazım.”

Aslında demek istediği: Evet kültürel miras, ekoloji falan da önemli ama bizim de para kazanmamız lazım.

“Bu tür bölgelerimizde özellikle çarpık yapılaşmaya kesinlikle karşı olmamız lazım.”

Aslında demek istediği: Evet biz ‘yaylalarda’ olmayan bir çarpık yapılaşmaya karşı mücadele ediyor gibi yapıp, asıl çarpık yapılaşmanın tillahını yapacağız.

“Siyaset kurumuyla medyasıyla sivil toplum örgütleriyle yerel yönetimleriyle en güzel şekilde hassasiyet göstermemiz gerekiyor.”

Aslında demek istediği: Yani öyle doğa, çevre falan diye sokaklara dökülmeyin. Biz para konusunda çok hassasız. Kazamayınca inciniriz.

“Bir taraftan da geleneksel mimariyi geleceğe taşıyacak güzel örnekler yapmamız lazım. Tamamen bir yasakçı zihniyet de doğru değil.”

Aslında demek istediği: Biz geleneksel mimariyi koruyacağımızı söyleyerek birçok yerde kent ve doğa kültürünü katlettik. Burada da gerçekleşecek olan budur. Yasalar esnetilir, gerekirse çiğnenir. Sonuçta para kazanacağız.

5 Haziran Dünya Çevre Gününde devlet tarafından şaşalı demeçler verilirken, devletin ve onun arsız çocukları olan şirketlerin doğada açtığı ya da açmak istedikleri yaraları protesto eden halk saldırıya uğruyor. 82 yaşında ki kadın deresine HES istemediği için eyleme katılıyor, eylem sırasında kendisine saldıran polisin copunu kapıp kırdığı için yargılanıyor.

Ezelden beri o yaylalarda yaşayan o yaşlı insanlardan biraz sürdürülebilirlik öğrensinler. Bu insanlar doğadan ihtiyaçları kadar faydalandılar, sadece ölmüş yaşlı ağaçları kestiler, yeri geldi kendilerine zarar veren hayvanlara bile dokunmadılar. Bu projeyi gerçekleştirenlerin ise para kazanmak dışında hiçbir dertleri yok. Zaten başka ülkelerdeki yeşil yollar ile uzaktan yakından alakası olmayan bir proje…  Karadeniz’e bu devletin sahil yolundan sonra ikinci büyük ihanetidir Yeşil Yol. Sahilden kuşattıkları yetmemiş gibi bu sefer de dağlardan kuşatıp sıkıştırıyorlar doğayı. Karadeniz sahil yolu öncesi bölgedeki plaj sayısı 200’ün üzerinde iken şimdi bir elin parmakları kadar. Doğanın, insanların, hayvanların denizle olan bağlantısı kesildi. Şimdi de aynı şeyi Karadeniz’in dağlarına yapacaklar.

Bugün isteyen, her yaylaya çıkmak için bir yol bulur. Bazı yaylaların yolu gerçekten kötü. Maksat yerel halkın çilesini azaltmak ise var olan yolları düzeltsinler. Asfalt yolların gittiği yaylalar, hızla bozuluyor. Hayvancılığın, yapılamadığı, bitki örtüsünün tahrip edildiği, birbirinin kopyası ve estetikten uzak otellerle dolduruluyor. Yılın iki ayı, bir günlüğüne gelip kaçacak ve büyük ihtimalle bir daha gelmeyecek turist için yöre halkını daha doğrusu binlerce yılda oluşmuş bir ekokojiyi mağdur etmeye değer mi?

Şimdiden kontrolsüz yapılaşmadan muzdarip Fırtına Vadisi ne hale gelir kim bilir! Başta Fırtına Kolektifi olmak üzere, Karadenizliler “Yeşil Yola Dur De” kampanyasını başlattı. Biz’lere de bu kampanyaya destek vermek düşer. Bölge halkı kötü gününde yanında kimlerin olduğunu görmeli. Biz’ler de ekolojiyi daha inatçı ve daha inançlı korumalıyız. Sonuçta Biz’ler doğayız.


Etiketler: yaşam, ekoloji
nefret