29/04/2011 | Yazar: Selçuk Candansayar

ÖSYM Başkanı, kendisi hakkında gazetelerde yer alan bilim kopyacılığı (intihal) ve şaibeli doktora sınavı haberlerine yanıt vermeye gerek duymadı.

ÖSYM Başkanı, kendisi hakkında gazetelerde yer alan bilim kopyacılığı (intihal) ve şaibeli doktora sınavı haberlerine yanıt vermeye gerek duymadı.

Düşünün iki milyona yakın gencin geleceklerini belirleyen bir sınavda eşitliği, adaleti bozduğu yargısına yol açmış belki de planlı olarak yapılmış olabilecek bir skandalın baş sorumlusu, kendisinin de zaten kopyacı olabileceğine dair çıkan iddialarla ilgili bir açıklama yapmıyor.

Olasılıkla YGS protestolarına, “daha fazla adamımı toplar, hepinizi dövdürtürüm” diye gözdağı veren Başbakan’ın koruması altında hissediyor kendisini. Başbakan da zaten protestocuların söylediklerine yanıt vermek yerine protesto yapanları siyasi karşıtlar olarak damgalayarak, işin içinden sıyrılıyor.

Cumhurbaşkanı, kendi elleriyle atadığı ÖSYM Başkanının bilim ahlakına uymayan biri olduğu iddialarını duymazdan geliyor, en azından ÖSYM Başkanını ona öneren YÖK’e intihal ve iptal edilen doktora sınavı iddialarını gösterip, “bana önerip, atattığınız başkanın, akademik ahlakına kefil misiniz?” diye sormuyor.

Ortada somut ve bilimsel bir gerçek var. YGS sınavında adaya özgü soru kitapçığı ve yanıt kağıdının olması, yani her adayın yanıt anahtarının sınavdan önce biliniyor olması, kopya riskini artırabileceği için hatalı bir yöntem. Bu yöntem, yanıt anahtarının tek bir kişiye olsa bile sınavdan önce iletilebilmesi riskini eski yönteme göre kesin bir şekilde artırıyor.

Sadece bu ‘bilimsel’ hakikat, herkesin ahlaklı olduğunu varsaysak bile yöntemin uygulanması kararını verenin istifa etmesini gerektiriyor.

ÖSYM Başkanının, sınav güvenliğini artırmayı amaçlarken bulduğum(uz) yöntem sistemde çok büyük bir güvenlik açığına neden oldu. Bu açığı öngöremedik, bilimsel akıl yürütmemiz kötü niyetlilerin istismarına açık ve güvenliksiz bir sınav yapılmasına neden oldu. Kopya çekilip çekilmemiş olması değil, kopya riskini bu kadar çok artırmış olmamız yani hatalı bir bilimsel yöntem kullanmış olmamız, iki milyona yakın gencin kafasında şüphelere neden oldu. Bu ağır ve bilimsel ve bireysel vicdanımızın kaldıramayacağı bir sorumluluk, özür diler ve istifa ederim, demesi gerekiyor.

Hem bilim ahlakı hem de birey ahlakı bunu zorunlu kılar.

Bu hatanın bilinçli ve kötü niyetli yapılıp yapılmadığı sorusu daha sonra gelir ve o sorunun muhatabı da savcılardır.

Yani ÖSYM Başkanı, tek bir kopya olmamış olsa bile istifa etmelidir.

Tabi ortada bilim ve birey ahlakı varsa!

İşin acı yanı, bu denli yalın bir hakikatin ve sorumluluğun bile kabullenilmek istenmemesi, tersine hedef saptırılarak, protestoların hükümet karşıtlığından kaynaklandığının propagandasını yaparak, haksızlığa uğradıklarını düşünen milyonlarca gencin siyasi muhalif olarak damgalanması ve YGS skandalının uyutulmaya yatırılması.

Geçen yıl KPSS kopyacılığı patladığında yeri göğü yıkan iktidarı hatırlayın. Ne oldu? Kopya çekildiği neredeyse çok açık olan KPSS’yi ‘kazananların’ atamaları yapıldı. Soruşturma savcılıkta sürüyor (muş). Çıkmaz ayın son çarşambası sonuçlanması bekleniyormuş, atı alan Üsküdar’ı geçmişmiş.

Şimdi yazının başına dönelim. ÖSYM Başkanının bilimsel kopyacılık ve doktora sınavında adam kayırmacılık yapmış olma olasılığı, sizce var mı? Ne kendisi ne de Üniversitesi açıklama yapma, bırakın sorumluluğunu üstlenmeyi, lütfünü bile göstermiyorsa sizce nedeni nedir?

Türkiye ahlakını kaybetmiş ülke oldu derken anlatmak istediğim buydu?

Nasıl Weber’in ‘Protestan ahlakı’ kavramı kapitalizm için bir mitse, bizim Cemaat ahlakımız da o kadar şehir efsanesidir. Kapitalizm ahlaksızlıkla yükselir ama dinine her zaman çok bağlı olur.


Etiketler: insan hakları, eğitim
nefret