06/05/2014 | Yazar: Selçuk Candansayar

Selçuk Candansayar yerel seçimler ve 1 Mayıs’ın ardından içine girdiğimiz ruh halini yazdı: Despotu siyasi mücadele alaşağı eder!

Yerel seçim sonuçları ilk hayal kırıklığıydı “muhalifler” için. Açık konuşmak gerekirse 1 Mayıs, hayal kırıklığının yılgınlığa dönüşmekte olduğunun emaresi oldu. Taksim’e girilemedi. Eylemlere katılım düşüktü ve mücadele sürdürülemedi.
 
Yılgınlığın en temel özelliği bireyin kendisini yalnız hissetmesidir. Önüne çıkılamaz, engel olunamaz bir güç karşısında yapayalnız olduğunu hisseder kişi. Ama bu yalnızlık hissinin özel bir yanı vardır.
 
Yılgınlık duyanın yalnızlığı asıl olarak yalnız bırakılmışlık hissidir.
 
Yılgınlığa kapılanlarda yanlış inançlar gelişmeye başlar;
 
Olup bitenin sadece kendisine zarar verdiği, kendisi dışındakilerin zarar görmek bir yana durumdan çıkar sağladığı ya da en azından duruma uyum gösterdiği.
 
Olmakta olan her ne ise çoğunluğun bu durumu kabul ettiği, istediği, olsun diye gayret ettiği, kendisinin karşı çıktıklarına kendisinden başka kimsenin önem vermediği.
 
Karşı çıktığı için giderek insanların ondan uzaklaşacakları, karşı çıktıkça yalnızlaşıp iyice güçsüzleşeceği.
 
Güçten düştükçe gözden de düşeceği ve ortaya çıkmakta olan yeni durumda kendisine yer bulamayacağı.
 
Yanlış tarafta üstelik tek başına kalacağından da kaybetmesinin kaçınılmaz olduğu. Karşı çıkmaya devam ederse hayat hakkının kalmayacağı. Bir zamanlar kendisi gibi düşünenlerin artık karşı tarafa geçtikleri ve keyiflerinin yerinde olduğu.
 
Olup biten durdurulamaz ise ve çoğunluk bu durumdan memnunsa onların kendilerini kurtarıp, hayatlarını düzenleyip, bu duruma uyum sağlayıp kendilerine bir yer edineceklerini, kendisinin ise “kaybedeceğini” düşünmeye başlar.
 
Bu duygu ve düşüncelere aynı zamanda yılgınlığa neden olan gücün olduğundan çok daha büyük neredeyse büyüsel özelliklere sahip olduğu inançları eşlik etmeye başlar.
Ne yapsak, ne olsa yıkılmıyor! Bak yine ayakta kaldı, bak sanki hiç bir şey olmamış gibi burnundan kıl aldırmadan bildiğini okuyor. Bu gücü, grubu, adamı durdurmaya olanak yok! Güce büyüsellik, kutsallık atfedilmesine yandaşların propagandası katkı sağlar. Övgüler güçle ilahi olanı bütünleştirmeye yöneliktir. Dünyaya gelmesinin özel bir anlamı olduğu, milletin onunla yeniden doğacağı, onunla bütünleşmenin, ona tabi olmanın onun gücüyle birleşmek ve onun kadar güçlü olmak anlamına geleceği söylenmeye başlar.
 
Bir yanda kutsallaştırılmış, yenilmezlikle donatılmış durdurulamaz bir güç ve öte yanda her geçen gün biraz daha yalnız bırakıldığını artık herkesin güce karşı çıkmak yerine güçle bütünleşmeye başladığını hisseden yılgın...
 
İlahi güç ile kendisini yapayalnız hisseden milyonlarca yılgın arasında oluşan bu denge aslında bir çırpıda tersine dönebilecek kararsız bir dengedir. Despot, gücünü zalimliği ve fütursuzluğuna borçlu olduğunu içten içe bilir. Bu bilgi onun özgüvenini koflaştırır. Ayağı bir kez takılırsa tepetaklak gideceğinden bitimsiz korkar. Tıpkı 17 Aralık sabahı telefondaki sesinden yayılan paniği gibi. Korkusu zalimleştirir; korkusunu yenmek için daha da gözü dönmüş davranmaya başlar.
 
Yılgının yalnız bırakılmışlık kısır döngüsü ile despotun korktukça zalimleşme kısır döngüsü birbirini besler.
 
İşte tam da bu hal siyasetin devreye gireceği andır. Nasıl bir politik müdahale bu dengeyi kırar ve despotu alaşağı eder sorusuna verilecek yanıttır siyasi mücadele! 

Etiketler:
nefret