07/02/2013 | Yazar: Rahmi Öğdül

Atık olarak ıskartaya çıkardığımız malzemeleri yeniden keşfetmeyi öneriyor Yoksul Sanat; bir simyacı gibi malzemeleri içeriden keşfederken, malzemeyle birlikte dönüşmeyi de.

Atığın henüz icat edilmediği modern öncesi zamanlarda, her nesne bir başka nesnenin malzemesine dönüşebileceği için hiçbir şey atılmazdı. Ve modern olduktan sonra her şey üretildikleri andan itibaren hızla atığa dönüşüyor, insan bile. Oscar Wilde’ın aşırı modern olmaya yönelik uyarısını dinleseydik keşke; ne diyordu Wilde: “Aşırı modern olmak kadar tehlikeli bir şey yoktur, bir de bakarsınız modası geçiverir insanın.” Modası geçmek, atığa dönüşmektir. İnsan sadece zamanın atığına değil, kentsel dönüşümle birlikte mekânın da atığına dönüşüyor. Ve bunun farkında olan Tekirdağlı Romanlar kentsel dönüşüm sürecinde tek katlı, bahçeli evler istiyorlar kendilerine: “Yüksek ve çok katlı binalar bizi mutlu etmez. Bizim insanımız daha çok müstakil evlerde yaşamayı tercih eder.” Biz modernlerin, hep daha yükseğe göz diktiğimiz için fazlasıyla insani olan böylesi bir talebimiz olmuyor. Her şeyi tasarlanmış proje yaşamlarımızda hızla atığa dönüşürken, modayı yakalamak için yeni proje yaşamların peşinden koşuyoruz durmadan.

Yoksulların ya da modern öncesi yaşamların nesneleri ya da insanları ıskartaya çıkarmak gibi bir lüksü olmadı hiç bir zaman. Brikolaj ustalarıydı hepsi. Biriktirdikleri nesneleri bambaşka işlevlere dönüştürürken, Duchamp’tan çok önce bir pisuvarın bile başka bir amaçla kullanılabileceğini keşfetmişlerdi zaten. Fluxus sanatçısı Robert Fillou, kentsel dönüşümle birlikte giderek tarihe karışan gecekondularda yaşayanların, nesnelerin farklı işlevlerde kullanılabileceğini bildiklerinin farkındaydı: “Duchamp bize her türden nesneye öncelikle işlevsel bir nesne gibi,  sonra taze yapılmış bir sanat nesnesi gibi bakmayı öğretmişti. Ancak, bu sadece zengin beyazların dünyasında doğrudur. Afrika’da bir silindir şapka pekâlâ bir taç gibi kullanılabilir, gecekondu semtlerinde eski bir araba bir ev işlevi görebilir.” Hepimiz yağ tenekelerinden saksı, kola kutularından kalemlik yapıldığı bir kuşaktan geliyoruz. Atığın henüz icat edilmediği çağlardan gelenler, nesneleri atmayıp biriktiriyorlar hâlâ evlerinde ve biz modernler, çöp ev diyoruz bunlara.

Tüketim toplumunda nesneler, satın alınır alınmaz atığa dönüşüyor hemen. Kapitalist bir toplumda ıskartaya çıkartılan atık nesneleri yeniden dolaşıma sokmak, bir sanat nesnesinin malzemesi yapmak mevcut sisteme bir muhalefet, hatta avangard tavır olarak duruyor. Altmışların ikinci yarısında yeni-avangard sanatsal yaklaşımları benimseyen Arte Povera (Yoksul Sanat) sanatçıları, sanatın ticarileşmesine, tüketim toplumuna tepki olarak yapıtlarında geçici, atık ve doğal malzemeler kullandılar. Polonyalı tiyatro yazarı Jerzy Grotowski’nin, dekor, kostüm, aksesuar gibi sahne öğelerinden kurtularak, oyuncuyu kendi bedeniyle baş başa bırakan “Yoksul Tiyatro” kavramını ödünç alan İtalyan küratör ve yazar Germano Celant’ın isim babalığını yaptığı bu yeni-avangard akımın ortak özelliği, gündelik yaşamdaki sıradan nesnelerin sanat ortamına taşımasıdır. “Hayvanlar, sebzeler, mineraller sanat dünyasındaki yerlerini alıyorlar” diye yazıyordu Celant. Sanatçıyı gündelik malzemeyi dönüştüren bir simyacıya benzeten Celant, Arte Povera izleyicisini, malzemelerin geçirdiği fiziksel, kimyasal, biyolojik süreçleri izlemeye davet eder.

Arte Povera terimi zaman içinde sadece İtalyan sanatçıları bünyesinde toplasa da yaşamını İtalya’da sürdüren Yunan sanatçı Jannis Kounellis bu akımın başından beri içinde yer almıştır. Altmışlardan beri ateş, toprak, altın gibi elementleri işlerine katması, Arte Povera sanatçılarının simyaya yönelik ilgilerinin bir göstergesiydi. Bir keresinde galeri ortamına on bir canlı at yerleştirerek galeriyi ahıra, sanat yapıtını da nefes alıp veren bir varlığa dönüştürmüştü. Galeri Artist İstanbul’daki sergisindeyse, demir kasalarla gerçekleştirdiği vagonları, yün, mermer, çuval bezi, kömür, taş gibi malzemeleri, İznik ve Kütahya seramik parçalarını, eski halı ve kilimleri kullanarak bir mekân kurmuş.

Atık olarak ıskartaya çıkardığımız malzemeleri yeniden keşfetmeyi öneriyor Yoksul Sanat; bir simyacı gibi malzemeleri içeriden keşfederken, malzemeyle birlikte dönüşmeyi de. Proje yaşamların içine yerleştirilmiş kentliler, atık olarak ıskartaya çıkarılan insanları, hayvanları, nesneleri keşfettikçe, yeniden algılamayı, duyumsamayı, nefes alıp vermeyi, yürümeyi, anlamayı ve kendini yaratmayı, kısacası yeniden yaşamayı öğreneceklerdir, kim bilir?
 
Yoksul Sanat’ın öncülerinden Jannis Kounellis’in işleri, 1 Mart’a kadar Galeri Artist İstanbul’da izlenebilir.

Etiketler: kültür sanat
nefret