22/07/2010 | Yazar: Ozan Uğur

Öncelikle ‘ne yapıyoruz’ diye başlanmalı bence yazıya. Harbiden ne yapıyoruz biz?

Öncelikle ‘ne yapıyoruz’ diye başlanmalı bence yazıya. Harbiden ne yapıyoruz biz? Aslında bariz bir şekilde ortada ne yaptığımız; hiç bir şey!
 
Evet, evet bunu çok net söylüyorum hiç bir şey yapmıyoruz. Yani evet bazı şeyleri yapıyoruz ama hep kendimize dönüyoruz sonunda. Kendi karanlığımızda boğulmak üzere dönüyoruz. Bilmiyorum belki hoşumuza gidiyor bu. Hep kendi dertlerimizi çok büyük görmek. Ama bizim bireysel bunalımlarımızdan daha önemli şeyler oluyor sokakta. Mesela yaşlı bir adam geçiyor el arabasıyla bir şeyler satıyor para kazanmak için. Sonra bir çocuk ölüyor üzerine bomba atılarak. Sonra bir eşcinseli parçalıyorlar. Ve bir kadın morarmış gözüyle sokağa bile çıkamıyor belki. İşçiler madenlerde boğuluyor. Bir otel yakılıyor mesela, içinde insanlar olan bir otel…
 
Hani “biz n’apıyoruz” derseniz ben söylemiş olayım. Uslu çocuk oluyor, yoldan çıkmıyoruz. Oysa şarkıda da dediği gibi yoldan “çıkmak güzeldir”. Zaten bu yol kimin yolu, bize doğru diye sundukları kimin doğrusu, hatta ne kadar doğru! Bunları sorgulamalı bence. Sonra mutluluğu bir bedende aramamalı. Yani sıkça yaptığımız bir şey. Mutlu olmak için bir sevgiliye ihtiyaç duymak. Oysa ne hacet! Bırakın sevgi sizi bulsun siz aramayın. Zaten emin olun siz insanları sevip, yoldan çıktıkça, insanlara yardım ettikçe mutlu olursunuz. Ve sevgide sizi bulur. Hem böyle bir sevgi daha değerlidir. Yani bir internet sayfasından bulduğunuz bir sevgiden daha değerli olacaktır. Çünkü emek kokacaktır. Emek güzeldir. İnsanlık kokacaktır sevginiz. İnsanlık; dünyanın en güzel kokusu… Hani cennet diyorlar ya işte cennet insanlığın doyasıya yaşandığı bir dünya.
 
Hani en başta da söyledim ya, dışarıda bir şeyler oluyor, peki biz ne yapıyoruz? Aslında pek bir şey değil. Mesela yaptığımız tek şey bizi terk eden sevgilinin arkasından ağlamak. Oysa dışarıda bir eşcinsel öldü. Sonra bir eşcinseli meslekten aldılar. Sonra bir bakan eşcinsellere hasta dedi. Bunların ötesinde belki daha çok duyuldu bir şeyler. Mesela küçük bir kızın üzerine bomba atıldı. Sonra bir şehirde insanlar katledildi. Sonra doğunun “ciwan”ları asit kuyularına gömüldü. Birileri gelip ergene-kondular. Ve hepsinin sorumluları aynıydı aslında bugün farklı gibi görünenler. Oysa bizde aynıyız, aynı saftayız, ötekiyiz!
 
Bir ses duydum sanki “eee ötekine ne düşer?” diyen. Hemen onu da söylemeli o zaman aslında en başta da söyledik. Yoldan çıkmalı be bacım. Yoldan çıkmazsak olmaz bu iş. Hani birazda kendimizden sakınmayı bırakmalı. İnsanlığı sevmeli. Sonra öteki olduğunu hatırlayıp bir işçiye de yardım etmeli. Sırf kendine değil. Hani bir bayrağımız var bizim; gökkuşağı… Neydi anlamı? Görür gibiyim… Hayatın tüm renkleri vardı o bayrakta. Aslında bütün ötekiler… Bizim bayrağımız barış bayrağı. Ama barış için önce sağlam bir savaş gerekmekte. Birazcık canımız yanmazsa dünyada yaşadığımızı nereden anlarız be kardeşim…
 


Etiketler: insan hakları
İstihdam